Bu yazıyı okuyanlar...
Bu yazıyı okumaya başlamadan önce, lütfen pencerenin kenarına gidin ve bir dakika kadar dışarıya bakın.
İnsanlara...
Gülenler, koşanlar, elele dolaşanlar, üzülenler, ağlayanlar, geç kalanlar, boş gezenler...
Gençler...Çocuklar...Yaşlılar...Onların yaptıkları...
Her şey ne kadar da normal, değil mi? Herkes ne kadar da kendi işinde. Her şey ne kadar da doğal akışında.
Şimdi az önceki yerinize dönün ve arkanıza güzelce yaslanın. Peki sizin insanlarınız...
Sevdikleriniz, inandıklarınız, özledikleriniz...Anneniz, babanız, kardeşleriniz, çocuklarınız, eşiniz, amcanız, en yakın arkadaşınız, sevgiliniz...
Nerdeler şimdi, ne yapıyorlar?
Şimdi, şu anda onlardan birinin ölüm haberi gelse, ne yaparsınız? Ya da kaza geçirdiklerinin, ya da kaçtıklarının, ya da sakat kaldıklarının, ya da kaybolduklarının...
Ya da öldürüldüklerinin...
Bırakın insan olmayı, hayvan olmayı bile hak etmeyen vahşi bir canavar tarafından katledildiğinin...
Katledilmeden önce her türlü işkence yapıldığının...
Diri diri yakıldığının, gömüldüğünün...
Canlı canlı başının kesildiğinin...
Kesilen başıyla top oynandığının, fotoğraflar çekildiğinin...
Her türlü cinsel saldırıya ve vahşete uğradığının... Haberini şimdi alsanız, ne yaparsınız?
Yüreğiniz sızladı, değil mi? Beyninizden vurulmuşa döndünüz. Feleğiniz şaştı. Terlemeye ve titremeye başladınız. Sanki ruhunuz bedeninizden çıktı, değil mi?
Evet...Çünkü benim de ruhum darmadağın.
Neden mi? Çünkü siz şu satırları okurken bile, yukarıda saydıklarımı yaşayan binlerce insan var. Şengal’da, Rojava’da, Gazze’de...Kör sağır dünyanın en vahşi saldırısının tam ortasında... İnsani değerlerin tamamen yitirildiği, caniliğin en hat safhaya ulaştığı dünyanın tam ortasında...
Ama çoğumuz belki de farkında bile değiliz.
Van depremi olduğunda dünyamız tersine dönmüş, hayat tersyüz olmuştu. Hiçbir şey yerli yerinde değildi. Çadırlarda insanlar yanıyor, soğuktan insanlar donuyor, artçılardan uykular haram oluyordu. Kısacası, hayat tam bir cehennemdi. O zaman şunu anladım: Her an ölümü beklemek, bu hayatın verebileceği en acı şey olsa gerek. Ama farkına vardığım bir şey de vardı: Biz cehennemi yaşarken, her şey doğal akışına devam ediyordu. Bir artçı sarsıntı yaşamadan sabahlamak, sabah kalktığımızda kimsenin ölmediğini öğrenmek, kente yeni çadırların geldiğini bilmek kadar güzel bir şey yoktu. Ama bütün dünya normal hayatını sürdürüyordu. Van’ın çığlığını kimse görmüyordu, duymuyordu...
Şimdi hiç kimsenin görmediği, duymadığı başka çığlıklar var. Biz sıcak yatağımızda uyurken, sıcak aşımızı yerken, gülerken, eğlenirken...IŞİD ve İsrail vahşetinden yüzlerce insan katlediliyor.
Katledilenlerin kadınları rehin alınıyor. Binlerce çocuk açlıktan ölüme mahkum ediliyor. Tarihte görülmemiş bir soykırım vahşeti yaşanıyor.
Bütün taşlar feryat ediyor, bütün dağlar utancından yerin dibine giriyor. Bütün denizler yasta, bütün yıldızlar kan ağlıyor. Gökyüzü, cehenneme dönen bu utanç dünyasında yüzünü saklıyor. Toprak iki büklüm olmuş, hıçkırarak ağıyor.
Ama bütün dünya insanı sadece izliyor.
Dünya hiç bu kadar kirlenmemişti. Dünya hiç bu kadar insanlardan tiksinmemişti. Dünya hiç bu kadar utanmamıştı.
Başta ben olmak üzere, yeryüzünün bütün insanlarına binlerce kez yazıklar olsun...
Hiçbir şey yapamıyorsanız bile, bu çığlığı duyun, bu hawar hepimizin!