Dihaber’den Kenan Kırkaya’nın sorularını yanıtlayan Önder’in açıklamalarından satır başları şöyle:
MHP İLE SINIRLI DEĞİL: Türkiye’nin son 40 yılında hangi parti ya da partiler iktidar olursa olsun ‘savaş koalisyonu’ olarak şekilleniyor. Özellikle Kürt meselesi söz konusu olduğunda bunların en yan yana durmayanlarının bile çok çabuk hizalandıklarını defalarca gördük. Bu sadece MHP ile sınırlı bir şey değil. Zaman zaman kendisinin sosyal demokrat olduğunu vehmedenlere varana değin herkes, bu ‘savaş koalisyonları’nda üzerlerine düşen savaşçı rolü ifade etmekte çekinmiyor. Bu yüzden referandumda, temel olarak ‘savaş mı barış mı?’, ‘savaş mı demokratik çözüm mü?’ meselesi oylanacak. Bu aynı zamanda önemli bir fırsat ancak “Hayır” cephesini oluşturan güçler bu perspektiften ve bakış açısından yoksun. Kategorik bir reddiye üzerinden örgütleniyorlar. Oysa bizim ‘Hayır’ımız belki bütün bu ‘Hayır’ diyen kesimler arasında tek nitelikli ve alternatif içeren bir Hayır.
DEMİRTAŞ DA BASKI DÖNEMİNDE SİYASET SAHNESİNE ÇIKTI: Bizde eşbaşkanlık ya da yöneticilik hiyerarşik bir üstünlük değil. Elbette bu arkadaşlarımızın öncülük ve koordinasyon gibi ek sorumlulukları var. Fakat bu gelenek ve bu geleneğin her bir ferdi kendisini yeri geldiğinde bir eş genel başkan sorumluluğundan yeri geldiğinde örgütlenmeden, sorumlu eşbaşkan yardımcıları, yeri geldiğinde milletvekili ve belediye eşbaşkanı gibi hissedebiliyor. Bizi diğer siyasi partilerden ayıran en önemli özelliğimiz budur. Bu anlamda eksilen her yoldaşımız aslında bizde şu gediği açıyor. Bir deneyim eksiliyor. Tutuklamalarda özellikle seçim, örgütlenme tecrübesi olan arkadaşlarımıza özel bir yönelim olduğunu hemen gözlemliyoruz. Eksiklerini bu anlamda hissediyoruzç Fakat yine hem devrimci tutum hem de bu geleneğin bize yüklediği başka bir şey var. Gidenlere ağlayacak, hayıflanacak durumda değiliz. ‘Onlar yok eyvah ne yapacağız’ durumunda değiliz ve olmamalıyız. Bu tür baskıcı dönemler ya da baskının çok arttığı dönemlerde bizim tarihimiz hep yeni yeteneklerin sorumluluk aldığı ve çoğaldığı dönemler olarak ortaya çıkmıştır. Selahattin Demirtaş arkadaşımızın görünür anlamda siyasi sahnesinde yer alması da böyle bir baskıcı dönemin sonucudur. Çok gençken ve amansız operasyonlar sürerken sorumluluk almış ve kendisini geliştirmiş bir arkadaşımızdır. Şimdi de olan bundan ibarettir. Birçok yeni genç arkadaşımız sıranın, nöbetin sorumluluğun kendilerinde olduğunu hissederek seferber olmaya başladılar. Bu yönüyle baskılar bize vız gelir derken bunu kast ediyoruz. Eksilen her yoldaşımızın yerine onun kadar deneyimli olmasa da en az onlar kadar kararlı, arzulu, coşkulu bir şekilde siyasal alanda kendilerini göstermeye başlıyorlar.
BASKILAR KİTLEYİ KENDİNE GETİRDİ: Bakın ben Newroz’da Van’da görevliydim. Daha önce alan düzenlemesinden, ulaşıma kadar belediyeler sorumluydu. Ama şimdi halk bunların hepsini kendi başına yaptı ve organizasyon da önceki yıllardan daha iyi oldu.
KÜRTLER OLMASAYDI… Bu sol, sosyal demokrat kesimlerin tümünü kast etmiyorum ama önemli bir kısmı, ‘Yahu şu Kürtler olmasaydı ne güzel solculuk yapardık’ bilinçaltına sahip. Şimdi böyle bir konfor, böyle bir rahatlık yok. Özgürlükten eşitlikten yana bir fikriyattan yola çıkan herkesin Kürt gerçekliği konusunda önce kendisiyle ciddi bir yüzleşme yaşaması gerekiyor. Kürt gözükmesin, katkısını sunsun ama ortalıkta fazla gözüküp insanların tepkisini çekmesin yaklaşımı, kolonyalist, sömürgeci bir kafanın ürünüdür. Linç yapan güruhtan daha tehlikedir bu söylem. Ne demek Kürt gözükmesin? Var olan bütün demokratik kazanımlar Kürt siyasal hareketinin ortaya çıkardığı sonuçtur ve siz bunlar üzerinden siyaset yapabilecek zemin bulabildiniz. Şimdi de ‘Kürt batıda gözükmesin’ diyorsunuz. Doğru söylem şu olmalıydı: ‘Gün bugün, fırsat bu fırsat Kürtlerle yan yana durmalıyız ve daha büyük bir dayanışmayı örmeliyiz bu ‘savaş koalisyonu’nun yarattığı nefreti yıkabilmeliyiz olmalıydı.
İYİ REKLAM KÖTÜ MALI TEZ BATIRIR: Bir kampanyadan çok bir rehin alma dili söz konusu. Önce ‘Terörist’ dediler. Bu bir rehin almadır. İnsanların korkularını rehin alarak tercihlerini değiştirmeye yöneliktir. Bu plan bir miktar 1 Kasım seçimlerinde çalıştı. Onlar o ezberle bunu sürdürüyorlar. ‘Bizi tek başına iktidar yapmazsanız, kaos gelir, Beyaz Toroslar gelir, dolar yükselir.’ Gelecek endişelerini köpürttüler. Bugünkü ‘Evet’ kampanyalarının ikili bir karakteri var. Başlangıçta deli koyun gibi nereye çarpacakları beli değildi. Fakat bu terörize etme yöntemleri tutmayınca yerine yeni bir hazırlıkları yoktu. Sudan çıkmış balık gibiydiler imdatlarına sersem batı hükümetleri yetişti. Bunlara hak etmedikleri bir söylem alanı oluşturdu. Batının kibriyle açıklayacağımız bir şeydir. Gösterişli organizasyonlar ve mitingler yapıyorlar fakat söylem olarak ortaya çıkan hiçbir şey yok. Dönüp ez cümle bu insanlar ne dediler denildiğinde halkta kalan bir tortusu yok. Bir reklamcılık deyimidir çok severim, ‘İyi reklam kötü malı tez batırır’ derler. Ortada kötü bir şey var, bunu ne kadar ambalajlarsanız ambalajlayın artık yutturulabilir olma vasfını kaybetmiştir.
KDP’Lİ KÜRTLERİN AKP DESTEĞİNİ GÖZDEN GEÇİRMESİ LAZIM: (Hükümetin Kürtleri ikna etmek için önce İstanbul’a Federe Kürdistan Bayrağı çekip sonra “Kerkük’teki bayrağı indireceksiniz” çıkışı yaptığını hatırlatarak) Bu oksimoron bir durum. Erdoğan özellikle Avrupa’daki kimi davetlerde yerdeki Türk bayrağını kaldırır. Çok basit kendi bayrağın için gösterdiğin hassasiyeti başkalarının bayrağına göstermiyorsan, kendi bayrağına gösterdiğin saygı da yapaydır. Sadece kendine istemek senin bu değerlere bağlı olmandan çok bir başkasına duyduğun nefretin göstergesidir. Erdoğan’a destek veren milliyetçi Kürtlerin de çıkarması gereken sonuçlar var. KDP’ye yakın Türkiye’deki siyasal oluşumlar bu sembolik görüntü ile ‘Bakın işte bayrağımız oraya çekildi’ görüntüsü ile ‘Evet’ için seferber olmayı telkin ettiler kendi halklarına. E ne oldu? 3 gün sürmedi bu söylemin kofluğu. 3 gün sonra adam dünyanın en büyük saygısızlığını yaptı o bayrağa. ‘O bayrak oradan inecek’ demek nedir?
7 HAZİRAN ARİFESİNİ YAŞIYORUZ: Bir 7 Haziran havası her yerde buram buram tütüyor. Egemenlerin korku, kaygı ve gerilim siyasetine 7 Haziran çok şenlikli bir yerden cevap üretmişti. Bugün şartlar 7 Haziran öncesini aratacak kadar ağır ama o şenlik havası 7 Haziran’dan yer yer ileri gidecek bir coşku içeriyor. Biz bunu günlük hayatımızda çok çabuk hissederiz. 7 Haziran öncesi Ankara sokaklarında boyun fıtığı olacaktık. Her düşünceden insan boynumuza sarılıyorlardı. Ondan 3 sene önce aynı insanların nefret ve öfke dolu bakışlarını biliyorduk. 1 Kasım’da bu sevgi yerini ya kızgınlık ve öfkeye ya da korku ve kaygıya bırakmıştı. Şimdi yine boyun fıtığı olacak kadar bize sarılan insanlar oluyor. Bunlar bizim seçmen kitlemiz değil. Başka siyasal düşüncelere sahip insanlar. Bu emeğimizi, direnişimizi, bir arada durma irademizi görüyorlar. Bunu egemenlerin bütün psikolojik harp saldırılarına ve yoksunluk içinde bunu başarmış olmamızı değerli buluyorlar. Bugün eğer bir seçim yaşıyor olsaydık benim gözlemim odur ki, 7 Haziran üzeri bir sonuç alırdık. Hiçbir şey egemenlerin propaganda ettiği gibi değil. İnsanların bir feraset süzgeci var ve olanlar orada bir kıymet buluyor, değerleniyor.
BUGÜNÜ YETERLİ GÖREN HAYIR’CILAR VAR: Bugünkü yapıyı yeterli bulan ‘Hayır’cılar var. Onun yerine başkanlığın karşısına tam demokratikleşme mottosuyla çıkılmalıydı. Böyle çıkabilen bir tek biz varız. Dolayısıyla ‘Evet’ ya da ‘Hayır’ çıkmış olması bizim siyasal hattımızı ne abad eder ne de eyvah mahvolduk çizgisine iter. ‘Evet’e alternatif olarak muazzam ve bütünlüklü bir set önerdiğimiz için 17 Nisan sabahı ne yapacağını bilen tek siyasal yapıyız. ‘Hayır’ın birkaç önemli sonucu olacak. Birincisi, adına güvenlik konsepti denilen bu savaş politikasının reddi anlamına gelecektir. Bunun için seferber olacağız. İkincisi, bize dönük özellikle seçilmiş temsilcilerimizin tutsak edilme gerekçeleri bu referandumda o siyasi deneyimi ve imkanları devre dışı bırakmaktı. Buna rağmen alınacak bir başarının hemen ardından bu arkadaşlarımızın özgürleşmesi ve halkın en helal en demokratik hakları olan seçilmişleri tarafından yönetilme durumlarının iade edilmesini isteyeceğiz. Bizim hemen ‘Hayır’ ile birlikte örgütlenmeye başlayacağımız şey bu olacaktır. Şu an başa baş bir durum söz konusu. Bunu ‘Hayır’ lehine çevirmenin en etkili yolu katılımı çok yüksekte tutmaktır. ‘Evet’ devlet imkanları ile çalışıyor. ‘Hayır’ bin bir engellemeye yol alma derinde. Bu insanları sandıktan uzak tutabilir ya da sonucun değişmeyeceği yanılgısı yaratılıyor. ‘Hayır’ çıkacağından eminim. / Duvar