Mevcut hukuksuzluğa asla boyun eğmeyeceklerini de belirten tutsak Kürt seçilmişler, “Buna karşı mücadelemizi sürdüreceğimizi halkımızın da bilmesini istiyoruz” dedi.
Selma Irmak, Gülser Yıldırım, Faysal Sarıyıldız, İbrahim Ayhan ve Kemal Aktaş’ın ortak açıklaması şöyle:
“Tarih boyunca Ortadoğu’nun kadim halklarından olan Kürtlere karşı uluslararası güçler ve bölge egemen devletlerin gerçekleştirdikleri politikaların bir sonucu olarak ret, inkâr ve asimilasyon uygulamaları pervasızca sürdürülmüştür.
Türkiye’de ise özellikle Cumhuriyetin ilanı ile birlikte söz konusu olan politikalar sosyal, siyasal, kültürel ve hukuk alanlarında devletin temel politikası ve hareket tarzı haline gelmiştir.
Bütün bu uygulamalara karşı varlığını sürdürme mücadelesi veren Kürtlere karşı hukuk bugün olduğu gibi tarih boyunca bir sindirme aygıtı olarak kullanılmıştır. Şark İstiklal Mahkemeleri ile başlayan 12 Eylül ile boyutlanan Askeri Mahkemeler, Devlet Güvenlik Mahkemeleri adlarıyla karşımıza çıkan ve günümüzde ise Özel Yetkili Mahkemelerle bu hukuk sistemi, adını ve biçimini değiştirse de özünü koruyarak sindirme ve tasfiye etme aracı olarak işlevini sürdürmüştür.
Güncelleştirilerek varlığını sürdüren bu zihniyet AKP ve Fethullah Gülen cemaatinin ittifakı ile 2009 yılından itibaren geliştirilen tutuklama yargı(sız)lama furyası sonucu, siyasal demokratik mücadele zeminine karşı adeta hukuk eliyle terör estirilmiş, binlerce insan cezaevine doldurulmuştur. Demokratik siyasetin hemen her alanından aktivistler yürüttükleri çalışmalar nedeniyle yıllardır yargı(sız)lanmakta ve akıl almaz cezalara çarptırılmaktadırlar. Bu sürecin bir sonucu olarak demokratik mücadele yürüten bizler de uzun süreden beridir insan havsalasının kabul etmeyeceği gerekçelerle tutuklu bulunmaktayız. Tutuklandığımız ilk günden beri özel hukuk uygulamaları ile keyfi bir biçimde tutuklandığımızı ve tutukluluğumuzun yıllardır sürdürüldüğünü dile getirmemize rağmen hiçbir söz bu durumu Diyarbakır 5 ve 6 nolu Ağır Ceza Mahkemelerinin 16 Aralık 2013 tarihinde hakkımızda verdikleri son kararları kadar bu gerçeği açıkça göz önüne sermemiştir.
'KARAR 2009'DA BAŞLAYAN SİYASİ SOYKIRIM OPERASYONLARININ DEVAMIDIR'
Anayasa Mahkemesi’nin kararına rağmen özel yetkili mahkemelerin tutukluluğumuzun devamı yönünde görüş bildirmesi 2009 Nisanı’nda start alan ve Kürt siyasal hareketinden binlerce insanın cezaevine konulması ile başlayan siyasi soykırım operasyonun halen devam ettiğinin aynı zamanda tescili olmuştur.
Anayasa mahkemesinin Mustafa Balbay hakkında verdiği karar bağlayıcı olup, bizler için de emsal teşkil eder niteliktedir. Hatta, henüz tutuklu statüsünde olmamız nedeniyle hiçbir hukuki mülahazaya yer vermeyecek nitelikte olup, mevcut durumumuzla daha bir örtüşmektedir.
Ancak Diyarbakır 5 ve 6. Ağır Ceza Mahkemelerine yaptığımız başvurular, özel hukuk uygulamalarının duvarına çarpıp geri dönmüştür. Her iki mahkeme de adeta sözleşmişçesine aynı günde tahliye taleplerimizi reddederek Türkiye tarihinde bir hukuk skandalının altına imza atmışlardır.
Bugüne kadar devletin genel uygulamalarının Fırat’ın doğusuna geçmediğini bu son pratikte bir kez daha gördük ve yaşamış olduk. Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının da bu çifte uygulamadan nasibini aldığını, bu son kararla hepimiz bir kez daha gördük ve öğrenmiş olduk.
Sadece tutuklu vekiller ile ilgili verilen kararda değil, hasta tutsaklar konusunda, bir bütün siyasi tutsaklara karşı ayrı bir hukuk sisteminin icra edildiği bir kez daha ortaya çıkmıştır. Tutuklu vekillerle ilgili verilen karar; Türkiye’de göreceli, çoklu hukuk sistemi olduğunun tezahürü olmuştur. Diyarbakır mahkemeleri Kürtler için ayrı bir hukuk sisteminin olduğunu deklere etmiştir.
Bu kirli oyunu sadece cemaate havale etme noktasında siyasi kurnazlık yapan AKP Hükümeti’nin samimi olduğunu düşünmüyoruz. Bugün paralel devletten ve farklı iktidar odaklarından söz ediliyorsa bunun tek müsebbibi AKP Hükümetidir. Yıllarca bu farklı iktidar odakları birbirini besledi. Kürtler şu an bu iktidar çatışmasının tekrar kurbanı yapılmak isteniyor. Ancak Kürt halkı bu kirli oyuna asla geçit vermeyecektir.
Evrensel hukuk normları ve objektif kriterleriyle Türkiye’deki hiyerarşik hukuk teamüllerinin adeta ayaklar altına alındığı bu karaları asla meşru görmediğimizin ve kabul etmediğimizin bilinmesini istiyoruz.
16 Aralık günü Diyarbakır’daki Özel Yetkili Mahkemelerin gerçekleştirmiş olduğu hukuk darbesi aynı zamanda çözüm sürecini sabote etmeye dönüktür. Gever’de 3 Kürdü katleden zihniyet ve Kürtleri demokratik siyasal yaşamın dışına itmek isteyen güçlerin tek hedefi Kürt halkının sabır sınırlarını zorlamaktır.
Siyasallaşmış hukukta çifte standardın açık bir ifadesi olan bu duruma karşı siyasi iktidarı üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeye, biran önce bu hukuksuzluğun ve çifte standardın ortadan kaldırılmasına yönelik adım atmaya davet ediyoruz.
Bizler mevcut duruma (Hukuksuzluğa) asla boyun eğmeyeceğimizi ve buna karşı mücadelemizi sürdüreceğimizi halkımızın da bilmesini istiyoruz.
Türkiye'de barış isteniyorsa, çözüm noktasında bir pratik beyanda bulunmak isteniyorsa, demokratik-siyasal kanalların önündeki en büyük engellerden biri olan özel yetkili mahkemeler derhal kaldırılmalıdır.
Türkiye’deki demokratik kamuoyunu ve halkımızı bu konuda duyarlı olmaya çağırıyoruz. Kürtler şahsında Türkiye’nin toplumsal barışını hedef alan ve yasama organını, uluslararası normları, hukukun evrensel ilkelerini hiçe sayan, Türkiye siyasal yaşamına kara bir leke olarak geçen bu HUKUK SKANDALINA karşı özellikle hukuk camiasını duyarlı olmaya ve tutum almaya davet ediyoruz.
Siyasal iradenin bir gaspı olan “Tutuklu vekiller” konusunu gündemine taşıyan ve bu konuda çaba sarf eden bütün çabaları değerli buluyoruz. Ancak herkesin şunu iyi bilmesi gerekir ki: Kürt halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesini yürüttüğü için bir ömür kadar hayatlarını cezaevlerinde geçiren bütün arkadaşlarımız özgür olmadığı müddetçe, Kürt halkının meşru, demokratik talepleri kabul görmediği sürece, yüzyıllık tarihsel haksızlık ve siyasal gasp sona ermeyecektir.
Başta Kürt halkı olmak üzere bütün demokratik kamuoyunu rencide eden ve halk iradesini hiçe sayan bu hukuksuz ve çifte standart karara karşı bedenlerini açlığa yatıran HDP Eş Genel Başkanları Sayın Sebahat Tuncel, Sayın Ertuğrul Kürkçü ve HDP milletvekilleri Sayın Levent Tüzel ile Sayın Sırrı Süreyya Önder yoldaşlarımız ile partimizin değerli vekillerinin açlık grevi eylemlerine ve halkımızın alanlardaki demokratik tepkilerine büyük bir anlam biçtiğimizi belirtmek istiyoruz. Bu temelde bütün halkımıza, dostlarımıza ve yoldaşlarımıza Amed ve Mêrdîn zindanlarından selam ve sevgilerimizi gönderiyoruz.” / anf