Diken yazarı Kemal Göktaş’ın yaptığı “Sırrı Süreyya Önder Anlatıyor” podcast dizisinin üçüncü bölümü kisadalga.net ve Kısa Dalga’nın podcast platformlarında yayınlandı.
Önder, “Birçok HDP’li Selahattin Demirtaş’a partisinin yeterince sahip çıkmadığını söylüyor. Demirtaş için HDP gerçekten yeterli bir kampanya örgütleyebildi mi?” sorusuna şu yanıtı verdi:
“Selahattin Bey demokratik Kürt siyasetinde liderlik, öncülük hüviyeti kazanabilen az sayıda arkadaşımızdan, kendisini ve düşüncelerimizi Türkiye halklarına en iyi tercüme edebilen insanlardan birisi. Kürt hareketine, HDP’ye sıcak bakmayan insanlar bakımından bile sayın Demirtaş’ın seçkin bir yeri vardır. Ama özellikle belli odaklar, -ki ben bunun bir psikolojik harp yöntemi olduğunu düşünenlerdenim- bu ateşi sürekli harlamak, diri tutmak gibi bir tutum içerisindeler. İnsanların sevgisi, arzusu, hasreti bir müddet sonra zaman zaman bu propagandalara inanmalarını da beraberinde de getirebiliyor. Ama bunlara en etkili cevabı da Selahattin Bey veriyor: ‘Partimle, karar süreçleriyle aramda hiçbir şey, hiçbir sorun yoktur’ diyor. Anlaşılamayan, farklı düşünülen, sürece farklı yaklaşımları baz alan görüşler olmuyor mu? Oluyor, tonla. Ama bu farklılıklar HDP kültürünü bilmeyenler açısından sanki bir yeme, yedirme, tasfiye falan gibi tercüme ediliyor. Oysa HDP bünyesi tartışmaların çok yüksek ve yoğun yürüdüğü bir yerdir ve hep de bizi geliştirici bir işlevi olmuştur. Yeterli kampanya meselesinde, devletin bu vahşi ve kategorik bir karşıtlık üzerinden düşman hukuku uygulamasını kimse gözden uzak tutmamalı. Çünkü ilk olarak bizim belediyelerimiz gasp edildi. Diyarbekir, Mardin… O zaman Selahattin Bey dışardaydı, partinin başındaydı ve bir kampanya yürüttük. Biz de o zaman onları özgürleştiremedik. Yani şartlar çok ağır, HDP bilfiil bir taarruz ve yönelim altında, bu şartlar altında elinden gelenin en iyisini yapma çabası içinde, hiçbir zaman da bizden buraya kadar demeyecek insanlardan müteşekkil. Kişisel olarak da parti olarak da Selahattin Bey bizim en kıymetli yoldaşlarımızdan birisi. Ben biraz bu psikolojik harp metotlarının bunu gerçek büyüklüğünün ötesinde bir yere taşımaya çalıştığını gözlemliyorum.”
Türkiye’de egemenlerin en iyi bildikleri işin toplumsal hafızayı imha etmek olduğunu vurgulayan Önder, bu yüzden Maraş katliamı üzerine vekil seçilmeden önce tamamladığı senaryoyu filme çekmek istediğini söyledi. Önder, ancak ilk çekeceği filmin Maraş katliamı üzerine olmayacağını belirterek “Çözümün önündeki en büyük engellerden biri aynı zamanda da yarayı besleyen şey, yas tutma hakkı. Bir anlamda Kürt mücadelesi ve devletin Kürt mücadelesine bakışı bu yas tutma ritüellerinin, hakkının talebinin bastırılmasının da tarihidir diyebiliriz. Son dönemde neredeyse bir helallik bile ailesinden alınmadan insanlar alelacele ve hiçbir ritüel gözetmeden defnedilmeye başlandı. Çok daha acı olaylara tanıklık ettim vekillik yaşamım boyunca ama Aysel Tuğluk’un annesinin naaşına yapılanlar içimi kuruttu. Hiçbir şey, bundan çok daha vahim acı yakıcı şeyler gördüm. İşte Gar katliamına tanık olduk. İnsanların parçalarını yerlerden, parklardan, yollardan topladık. Kaleme, kitaba, söze sığmayan bir vahşetti. O bile içimi bu kadar yakmamıştı. Acıları kıyaslama anlamında bir şey söylemiyorum şüphesiz. Bir Dersim üçlemesi gibi bir niyetim var. Bu yas tutma hakkı anlamında. Şimdilik bu kadarını söyleyeyim.”
Önder, son dönemde yaşanan şeriat tartışmalarına ilişkin olarak ise Genelkurmay’ın son dönemki propaganda amaçlı video kliplerine dikkat çekerek şöyle dedi: “Söylem vatan söyleminden çok dini bir söyleme kaymış durumda. Buradan askeri, bir geçmiş dönemde, o mühendislik yaklaşımı, topluma nizamat verme yaklaşımına büyük bel bağlayan kitlenin çıkaracağı önemli dersler olmalı diye düşünüyorum. İslam ne zaman devlet eline düşmüşse içi boşalmıştır. Halis Müslüman’ın henüz bilmediği nokta burasıdır. Tıpkı yönetim şekli olarak İslam’ı benimseyen bütün ülkelerde olduğu gibi. İslam reforma kapalı bir dindir, Allah kelamıdır, onu değiştiremezsin, yorumlayamazsın kafana göre. Devlet zoruyla bu düzenlenmeye kalktığında, tarihte ve günümüzde başka İslami yönetim biçimlerinde ne olmuşsa bu ülkede de o olur. İçi boşalır. En başta Müslümanlar bunun mağduru olur.” / DUVAR