HDP Eş Genel Başkanı Ertuğrul Kürkçü, meclis grup toplantısında gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Kürkçü, Irak'ta olağan temsilcilik olağan gibi görünen durumun ele geçirildiğini belirterek, Türkiye'nin bunalımla karşı karşıya olduğunu söyledi. AKP, Musul'daki bu darbenin önemini idrak edemediğini söyleyen Kürkçü, Türkiye'nin siyasi bedel ödemeksizin vesayetten kurtaramayacağını, büyük açmazla yüz yüze olduğunu kaydetti.
Türkiye'nin krize neden olan bölgesel siyasetinin gerisinde Erdoğan-Davutoğlu'nun dış politika parametrelerine dikkat çeken Kürkçü, "Osmanlı'nın geçmişteki topraklarına sahip olmaya çalışıyorlar. Arada geçen zamanda Arap dünyasında uluslaşma süreci hiç olmamış gibi. Kürt halkının kimlik ve varlık mücadelesini gerçekleştirmemiş gibi. Osmanlı sultasına karşı Arapların ulusal kurtuluş mücadelesi verilmemiş gibi din ve siyaset endeksli yaklaşabileceğini, yeni hegemonik ilişki kuracağını sanıyor. Bu dış politika Ortadoğu gerçeklerinden uzak. Ortadoğu'yu köpeksiz köy gibi görmelerinin sebebi de var. ABD'nin Çin ve Rusya karşısında nispi güç kaybı, onlara Osmanlı topraklarının batı ülkeleri arasında pay eden gizli Sykes-Picot Antlaşması'nın çizdiği sınırların önemsizleştiği duygusuna kaptırıyor" dedi.
Türkiye'nin Ortadoğu politikalarını eleştiren Kürkçü, "Sınırlar doğal değil 1. Dünya Savaşı sonrası güç ürünü olduğu gerçek. O ülkelerin halklarının hayali Osmanlı sultasına geri dönmek olmadı. Arap modernleşmesi gerçekleşti. 1960'lar boyunca Suriye, Mısır gibi ülkeleri kendi eliyle inşa etmiş uluslar oldu. Suriye, Irak, İran'ın en önemli ortak karakteri kendi ulusal egemenliklerini, Kürt halkının 4 parçaya bölünmüş varlığı üzerine bina etmeleriydi. Birbirleriyle iyi geçindiler, Kürtlere sıra gelince ortaklık kurmayı eksik etmediler. Bu modernleşme aynı zamanda despotik bir rejimin eşlik etmesine yol açtı" diye konuştu.
AKP'NİN 'ARAP BAHARI' HAYALİ
Türkiye'nin Sykes-Picot'nun geçerliliğini yitirdiğini düşündüğü sırada ABD'nin ortaklığını yapmaktan başka bir şey yapmamış dinsel muhalefet hareketlerini şimdi kendi ortakları olarak devralabileceğini düşündüğünü söyleyen Kürkçü, Arap baharıyla birlikte kendisine gün doğduğu hayaline kapıldığını, dış politikanın çıkmaza girmesinin nedeninin de bu olduğunu dile getirdi.
Esad rejiminin bir günde çökertileceği hayaline kapıldığını kaydeden Kürkçü, "Suriye'deki rejimin bir an önce yıkılması için ellerine geçen tüm güçleri desteklemekten uzak durmadı. Bu destek mezhebi bir destek oldu. Eline geçen tüm imkanlarla Suriye rejimine karşı seferber olmuş, çeteleri desteklemiştir. Türkiye'nin IŞİD Türkiye imalatıdır. El Nusra yine Türkiye imalatıdır. Bir önceki İçişleri Bakanı Muammer Güler imzasıyla Hatay Valiliği'ne gönderilen genelgede çekinmeksizin ABD'nin terör listesinde birinci sırada yer alan El Nusra'nın desteklenmesine dair talimat vermiştir. MİT'in uygun gördüğü yerlerde misafir edilmesi, Hatay üzerinden Suriye'ye geçişi konusunda gereken tüm ihtimamı göstermektedir" ifadelerinde bulundu.
TÜRKİYE AMACI ÖLDÜRMEK OLAN ÇETELERE SARILDI
Bin TIR dolusu askeri yardımın aktarıldığını söyleyen Kürkçü, "Dışişleri Bakanı Davutoğlu bizi ziyaretinde 'Biz başından beri IŞİD'le ilişki kurmadık. Özgür Suriye Ordusu ile kurduk' dedi. Bu da bir avuç rahatına düşkün batıcı, Amerikancı, eski Suriye ordusu subayı var. Biri Türkiye'de ikamet etmektedir. Oradan çetesini idare etmektedir. Geri kalanların tamamına yakını radikal İslamcı hizbin üyesi cihat için Suriye'ye toplanmış. Hedeflerinde yeni, özgür, İslamcı Suriye kurmak olmayan, herkesi öte dünyaya yollayarak bu dünyayı kötülüklerden temizleme azminde. İslam’la ilişkilendirilmeyecek fanatizmle meşgul topluluklardır. Türkiye'nin denize düştüğünde sarıldığı yılan bu oldu. Kavmiyetçi bir grupla karşı karşıya kaldı" dedi.
'AMAÇ ESAD REJİMİ DEĞİL ROJAVA'YI ÖZGÜRLÜĞÜNDEN ETMEK'
"Dışişleri Bakanı bizi ziyaretinde biz çok önceden bu istikrarsızlığı gördük, ayın 8'inde boşaltın dediklerini söyledi. Ama IŞİD'in hareketlilik içinde olduğunu haber almak mümkündü" diyen Kürkçü, "Türkiye'nin temsilcilerinin de bu bilgileri verdiğini düşünüyorum. Türiye IŞİD'le o kadar iç içe ve aynı davanın yolcusu sanıyor ki kendilerine bir yönelim olmayacağı noktasında gafil avlanmıştır. Fakat bakanın anlattıklarını gerçeklerle karşılaştırdığımızda IŞİD'le karşıtlık içinde olmadıklarını ABD zoruyla onlara yardım etmiyormuş gibi yaparak işbirliğini sürdürdükleridir. Suriye'yi Esad rejiminden kurtarmaktan çok Rojava'yı özgürlüğünden etmek, yeniden esaret günlerine döndürmek için Kürt özgürlükçülerinin üzerine yollamak vardır. O nedenle biz IŞİD'le Türkiye arasındaki ortaklığın artık Esad rejiminin kısa vadede devrilemeyeceğini açıkça ortaya çıktığından beri Kürt özgürlüğünü boğmak olarak çalıştığını görebiliriz. Her zaman aynı hesap uymaz. Yanlış hesap Bağdat'tan döner" değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'nin dış politikasına kibir hakim olduğunu söyleyen Kürkçü, "Bu işbirliği sürdü. Türkiye'den aldığı yardımlarla IŞİD, Türkiye'nin rakibi haline geldi. Düzensiz, disiplinsiz, tarihin kendisine açtığı fırsatları yorumlamaktan yoksun, cahil ve önyargılı, kibirli dış politikanın batağa saplandığını görebiliyoruz. Sınırların erimesi Türkiye'ye sonsuz fırsatlar sunmuyor. Tek fırsat var o da bu çatışma ortamında özgürlük penceresi olabilmek. Kürtlerin özgürlüğünü tanıyarak, ilişkilerde kendisini kargaşadan korumak için istikrar rejimi kurmasıdır. Kısa vadede bunu göreceğini düşünmüyorum" diye belirtti.
TÜRKİYE, ROJAVA'DAKİ ÖZYÖNETİMDEN KORKUYOR
Kürt özgürlük mücadelesine, altında yaşadığı devletlere demokratik rejimler için mücadele etmek, özerklik mücadelesi için kendi topraklarını birleştirmek bakımından son derece önemli perspektif sunduğunu dile getiren Kürkçü, şunları ifade etti: "Sykes-Picot rejiminin bölgede çöküyor olmasının nedeni Kürtler olacaktır. Kürtlerin özgürleşmesine eşlik edenler ister parti, ister devlet olsun geleceğe güvenle bakacaktır. Bu Kürtlerin işinin kolay olmadığını da gösteriyor. On binlerce kayıp verildi. Ama buna karşılık özgürlükçü, demokratik, seküler bir yeni toplum inşası bakımında bölgenin en kararlı gücü olarak Kürtler ortaya çıktı. Rojava'daki örnek, Türkiye'deki yerel örgütlenmeler için muazzam bir örnek sunacaktır. Buradaki özgürlükçülük hiç de Türkiye'nin kendinde olduğunu varsaydığı laiklik gibi değildir. Yepyeni bir uygulamadır. Türkiye'nin kadim laikliğine karşı bu yeni sekülerlik son derece önemli gelişme sağlıyor. O yüzden Türkiye, Rojava'da 300 bin insanın öz yönetiminden ABD'den daha fazla korkuyor. Özgürlük ateşi her yeri tutuşturur. Diğer yerlerde bundan nasibini alsın."
YENİ DİNAMİK ROJAVA
HDP'nin bu dış siyaset karşısında Kürtlerin özgürlüğünü birincil hedef haline getiren, halkların kardeşliğini esas alan, hegemonyacı olmayan dış siyaseti amaçladığını kaydeden Kürkçü, "Kürtler özgürlük hareketinin yolunu takip eden Kürtler, en az Kürtçü olan akımıdırlar. Kendi yaşadığı topraklardaki toplumların hak ve özgürlüklerini tanıyarak, kendi siyasi rollerini oynadılar. O yüzden Rojava Kürdistan'ının kantonlarının özgürlük arayan, Baas'ın saldırganlığı ve çetelerin katliamlarından kaçan Arapların, Ermenilerin, Yahudilerin, Ezîdîlerin sığındığı, kendilerine bir özgürlük ve özerklik dinamiği buldukları yepyeni bir ülke olarak aydınlanıyor. Dış politikanın en önemli ekseninin kökten dinci çeteler olmayacağını, Kürt özgürlük hareketi olacağını düşünüyoruz. Her türlü baskının karşısında olacağımızı açıklıyoruz" dedi.
'MECLİSTE GENEL GÖRÜŞME İSTEYECEĞİZ'
AKP'nin girdiği bu çıkmaza uyarılarını dinlememesinin neden olduğunu kaydeden Kürkçü, "Çeteleri destekleyen Türkiye kendi kazdığı kuyuya düştü. Defalarca uyardık. Akılsız başın acısını ayaklar çeker. Şimdi çeksinler bakalım. Konsolosluk personelinin geri getirmesini sağlamalılar. Bir an önce ülkeye dönmelerini isteriz. Mesele bununla bitecek gibi değil. Irak bu basınçlar altında üç parçaya ayrışmak üzeredir. ABD gözetimi altında yeni şekillenmeler olacaktır. Türkiye'nin özgürlükçü, sol kesimleri, Kürtler bunu dikkatle izleyerek her hamleye karşılık verecektir. Eski düzene dönülmesi olanaksız. Yeni düzenin ise nasıl olacağı meselesi Ortadoğu'nun politik güçlerinin gelecek tasavvurlarına bağlıdır. Mecliste bir genel görüşme isteğimizi gündeme getireceğiz. Esas meseleleri konuşmaktan çıkamayız. Büyük meseleleri konuşmadan bu işin içinden çıkamayız" diye konuştu.
IŞİD'in Türkiye'ye bir süre verdiğini ancak kanaatlerinin IŞİD'in keyfi nasıl isterse öyle yapacağı yönünde olduğuna dikkat çeken Kürkçü, genel konseptin dışında herhangi bir uluslararası meşruiyet peşinde koşmayan bir hareketin, Türkiye'nin ricalarına kulak asacağını, ABD'nin bombalı tehditlerinden korkmasını sanmanın saflık olacağının altını çizdi. Türkiye'nin bir an önce Irak'ta, Türkiye'de Kürt özgürlük mücadelesiyle yeni bir özgürlük alanı açmak için diplomasi yürütmesi gerektiğine işaret eden Kürkçü, fakat Erdoğan'ın bunu yapamayacağını söyledi.
4 GÜNDE 4 CAN YİTTİ
Adana'da polis tarafından öldürülen İbrahim Aras'a ilişkin değerlendirmede bulunan Kürkçü, "Lice olaylarını protesto ettiği için Adana'da İbrahim Aras öldürüldü. Tarsus'ta polisten kaçarken tam olarak nasıl öldürüldüğünü bilmiyoruz ama Rıza Bayram isimli bir genç hayatını kaybetti. Lice'de Baki Akdemir ve Ramazan Baran hayatını kaybetti. 4 gün içinde 4 hayat yok oldu. AKP'nin Kürdistan iç siyaseti dolayısıyla özgürlükleri tanımamak, kalekol inşasına devam ve inat etmek, buna direnenlere de öldürücü biçimde saldırması 4 cana mal oldu. Önümüzdeki günlere bir özgürlük hevesiyle, umuduyla bakamıyoruz. Başbakanın konuşmalarını dinlediğimizde, İçişleri Bakanlığı'nın uygulamalarına baktığımızda aynıdır. Kürtlere din kardeşliği vaadiyle insaf önermesi, gerçek özgürlüğe sıra geldiğinde eveleme geveleme. Böyle bir siyaset karşısında halkın tepki göstermesi dışında anlamlı bir şey olmayacağı için önümüzdeki günler gerginliğe gebe" dedi.
'ERDOĞAN'IN CUMHURBAŞKANI OLMASI MENFAATİMİZE DEĞİL'
"Yaşanan gerginliğin başkarıştırıcısı olan Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olmasından ne gibi menfaatimiz olacağını tüm Türkiye'ye sormak istiyorum" diyen Kürkçü, "Bu aklın devletin başına çıkması bugün olduğundan daha mı makul insan haline getirir? Güç fetişizmiyle daha çok yetkiyi gücü eline geçirdiğinde olmayacak hayallerin peşinden koşar. Böyle bir kudreti elde eden bir kişi sınırlı kudretle halkların eşitliğine, işçilerin sömürüden kurtulma mücadelesine, kadınların özgürlük mücadelesine, aydınların bilim peşinden koşmalarına daha mı az düşman olacaktır. Hiçbiri olmayacaktır. Erdoğan'ı köşkte görmek istemiyoruz. Halkın destek vermesini istemiyoruz. Suriye, Irak politikasın, Soma tavrına, Gezi karşısındaki tutumuna bakın başınıza gelecekleri şimdiden görürsünüz. Türkiye için esenlik kaynağı olmayacaktır" ifadelerini kullandı.
KARAGÖZ'ÜN KARŞISINDA HACİVAT
Kürkçü, AKP'nin karşısında bu anlamda CHP'nin adayı olan eski İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu için şöyle konuştu: "Karşısında ise Karagöz'ün karşısına Hacivat çıkarılmıştır. Bunun arkasında AKP'nin dış siyaseti var. CHP bu siyasete ortak olmak istiyor. Bir kez ezilen mezhepler, milliyetlerin haklarıyla ilgili tek kelime söylemiş mi? Hayır, duymadık. Aynı dünyanın iki kutbu. Başlangıçta gülünçtür bu."
KILIÇDAROĞLU ANLAMAK İSTEMİYOR
Kılıçdaroğlu'nun kendilerini ziyaretine değinen Kürkçü, "Sayın Kılıçdaroğlu bize yaptığı ziyarette söylediklerimizden hiçbir şey anlamadığını, anlamayacak olduğunu bu seçimle ortaya koydu. Dedik ki halkların eşitliğine değer veren, kadın özgürlüğüne değer veren, emeğin özgürlüğüne değer veren, barış ve çözüm iç in mücadeleye talip olacak, çözüm sürecini derinleştirecek bir kişiliğe, bunları kendinde ima edecek birine biz destek veririz. Kimin adayı olduğuna bakmayız. Adaylarını gördük. Allah'la çok içli dışlı bunlara söylemek istiyorum; hangi değere ortak olabilir? Eşine kötü muamele etmediğini görüyoruz ama Türkiye bunu mu merak ediyor. AKP bakanları arasında böyle bir özel hayatı olan insanlar yok mu? Bu onları iyi mi yaptı? Ankara'da ve İstanbul'da belediye başkan adaylarında tutturduğu yol, bunları belirtiyor. Cumhurbaşkanlığı'nda da aynı yolu tutturdu. Allah selamet versin, yolunuz açık olsun. Gidebilecekleri yer uzak olmayacak. O mesajlar AKP'de var olan şeyler zaten" dedi.
FEDAKARLIK YAPARIZ AMA TAVİZ VERMEYİZ
"Asıl mesele kısmen de ABD'nin onayını elde etmektir. Bizim için bunlar ölçü değil" diyen Kürkçü, sözlerini şöyle sürdürdü: "Cumhurbaşkanlığı adaylığı için HDP bir seçim yapacak. Erdoğan'ın aday olacağını varsayıyoruz AKP için. Çatının adayını da gördük. Kalekol ya da çatının adayı dışında bir iş yapmak bizim için görev halini aldı. HDP karşısında son derece tarihi bir yol açıldı. Bu yoldan halkımızın bizden beklediği basiretle, dikkatle geçeceğimizden herkes emin olabilir. Türkiye'nin geleceğine talipsek eğer asıl kaynağı olan gençlerin, kadınların, emekçilerin, köylülerin, Kürtlerin, halkların bizden beklediği adayı büyük bir mutabakatla ortaya çıkarmaya talibiz. Kendi partimizden daha mükemmel, kapsayıcısı, yüksek ortaklığı sağlayanı için vazgeçebiliriz. Buna hazırız ama ucuz menfaatler için, devletin içinde yeni alan yaratmak için değil halkın özgürlüğü, kurtuluşu, geleceği için fedakarlığa razıyız. İnancımızdan taviz vermeye razı değiliz."
15-16 HAZİRAN DİRENİŞİNİN YARATTIKLARI
15-16 Haziran işçi direnişine değinen Kürkçü, şunları söyledi: "Bu işçi direnişinin sadece hak ve çıkarlar bakımından değil tüm ezilenlerin geleceği, siyasetin dönüşümü bakımından tarihi bir rol oynamış olduğunu bir kez daha anımsamamız lazım. İki günlük direnişte hayatını kaybedenleri sevgi ve saygıyla anıyoruz. Bunun önemi halk hareketi olması değil karşısına aldığı hedefi vurmayı başarabilmiş olmasıdır. Yüzbinlerce işçi yollara döküldüler. Sendikal özgürlüklere saldıran yasayı ortadan kaldırmak için ayağa kalktılar. Anayasa Mahkemesi bu yasayı iptal etmek zorunda kaldı. Daha sonra ne kadar budanmaya çalışılırsa çalışılsın sendikal alanın genişliği işçi sınıfının ücret koşulları, yaşam koşulları bakımından nispeten bunların hiç olmayacağı koşullar göre daha olumlu bir çalışma dönemi geçirmesine yardımcı oldu."
İŞÇİ ÖLÜMLERİNDEKİ SENDİKASIZLIK FAKTÖRÜ
Her 100 bin ton kömür başına işyerinde çalışırken ölüm rakamı sendikalı yerlerde binde 3, sendikasız yerde yüzde 8 olduğunu, aradaki farkın neredeyse 25 kat fazla olduğuna dikkat çeken Kürkçü, "O yüzden sendika hayattır. Çalışırken katliamlarla karşı karşıya kalmamaları için mücadele etmişlerdi. Ancak bugün Türkiye'de her yıl en az bin kişi iş kazasıyla ölüyor. İş kazası sonucu ölüm aylığı alanların sayısı 80 bine çıkmış. Bir kere daha sesleniyoruz; Soma'daki madende çalışma koşulları uluslararası normlara ulaştırılıncaya kadar çalıma aletleri işçilerin bedenleriyle çalışmayacakları şekilde modernleştirilinceye kadar çalışma durdurulmalı. İşçilerin ücreti işsizlik fonundan karşılanmalı. Ancak bu şekilde olursa işçilerin hayatı bir nebze iyileşebilir. İşverenle ortaklık yapan sendikadan işçiye önem veren sendikaya geçenler. Şırnak'ta da durum aynıdır. Bir ay içinde 10'a yakın işçi hayatını kaybetti göçüklerde. Orada durum daha vahim. Tüm iş kollarında bu koşullar hakim oluncaya kadar işçilerin kamu güvenliği altına alınmasını istiyoruz. İşçiler, işyerlerinde emek denetimi sürecini ele geçirmelidir. Hiçbir yönetici sizin yerinize yapacak değil. Mücadele ederek bunları kazanmak en önemli hedef olarak işçilerin önünde durmaktadır" diye konuştu.
ÇEVREYE ZARAR VERMEYEN YENİ BİR SANAYİ POLİTİKASI ŞART
Çiftçilerin de neoliberal politikalar nedeniyle işsiz kaldığını ve madenlerde iş arar hale geldiklerini söyleyen Kürkçü, "Meselemiz maden üretiminin koşullarının güvence altına alınması değil. Enerji üretmek, ısı üretmek için bulunabilecek en kötü yakıt. Doğayı karbon salımıyla işgal eden, çevre felaketlerinin kaynağı olan birinci dereceden sorumlusudur. Daha total bir sanayi siyaseti, üretim siyaseti talep etmemiz sürdürülebilir enerji kaynaklarına dayalı tarımsal üretimi merkeze alan kırsal alanlarda sınai üretimi de kar hedeflerine göre değil ihtiyaca göre yeni ekonomi politikası için halkımızdan onay istememiz gerekir" dedi.
Kürkçü, HDK ve HDP kongrelerinin önemine dikkat çekerek, yeni karar tasarılarının gözden geçirileceğini, taban demokrasisi prensiplerini hayata geçireceklerini söyledi. / anf