HDP Hakkari Milletvekili Sait Dede şunları söyledi:
"Dünya genelinde hâlen Covid-19 pandemisi devam etmektedir. Bizler, sırf bu yüzden 2022 genel bütçesinde sağlığa ayrılan payın en az 10'un üzerine çıkacağını düşünüyorduk ama maalesef yine yüzde 6,6'da kaldı. Ve bu sağlığa ayrılan bütçenin büyük bir kısmı da yine, her zaman olduğu gibi şehir hastanelerine ayrıldı. Bakın, şehir hastanelerine bu bütçeden 22,5 milyar TL ayrıldı; bunun 14 milyar 91 milyon 904 bin lirasının kira bedelleri olarak belirlendiğini, geri kalan 7 milyar 473 milyon liranın da hastanelerin hizmet alımı suretiyle sunduğu hizmetler için ayrıldığını görüyoruz. Artık "Almanya bizi kıskanıyor." yerine Sayın Bakan "ABD de bizi kıskanıyor." diyebilirsiniz. (HDP sıralarından alkışlar) Çünkü bu kira bedellerine ödenen pay ABD'nin Covid-19 aşı çalışmalarına ayrılan paydan çok daha fazladır. Sağlığı, alınıp satılan bir metaya, hastaneleri işletmeye, hastaları müşteriye ve sağlık emekçilerini köleye çeviren Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın sonucu, yandaş şirketlere ayrılan payın koruyucu sağlık hizmetleri için ayrılan paydan çok daha yüksek olduğunu görüyoruz. Sağlık, emek ve meslek örgütleri tarafından birçok defa dillendirilmesine rağmen koruyucu sağlık hizmetlerinde Covid-19'la ilgili bir başlık oluşturulamadı.
Sayın milletvekilleri, Türkiye'de Sağlıkta Dönüşüm Programı'yla sağlık ocakları işlevsiz olarak lanse edilip kapatılarak birinci basamak sağlık hizmetlerinin temel özellikleri olan erişilebilirlik, kapsayıcılık, eş güdüm ve süreklilik sistemsel olarak zayıflamış, coğrafi bilgi sistemi yok olmuştur. Sağlık hizmeti sunumunun 83 milyonu ilgilendiren temel bir hizmet olduğunu burada Sağlık Bakanlığı unutmuş durumdadır. Sağlık kurumları; insanları yaşatmaya çalışan, yaşam kalitesini yükseltmek için çaba harcayan kurumlardır. Bu kurumlar doğrudan yaşama değmektedir, halkın kendi kurumlarıdır. Türkiye halkları böyle ranta dayalı bir sağlık sistemini hak etmiyor. Yurttaşları hastalandıracak ya da hastalanıp yandaşa gelir kapısı olacak bir sağlık sistemini değil yurttaşları koruyacak, sağlık emekçilerini koruyacak bir sağlık sistemine acil ihtiyaç vardır.
Bakın, daha geçen gün sağlık emekçileri birçok ilde iş bırakma eylemi gerçekleştirdi. Yine, nitelikli bir sağlık hizmeti için "Beyaz Yürüyüş" gerçekleştirdiler. Neden ısrarla kulağınızı bu seslere tıkıyorsunuz? Neden önerilerini, uyarılarını dikkate almadığınız Türk Tabipleri Birliğini, Sağlık Emekçileri Sendikalarını, siyasetçileri, hekimleri televizyon ekranlarında hedef alanlara tepki göstermiyor, önlem almıyorsunuz? Bakanlığınız bu kurumları düşman olarak mı görüyor? Yalnızca 2020 yılında 12 bine yakın Beyaz Kod verilen sağlıkta şiddet olayı yaşandı. Bunun, tüm bu yaklaşımların bir sonucu olduğunu görmüyor musunuz? Hekimi, hemşiresi, diğer bütün sağlık emekçileri; ağır çalışma koşulları, uzun nöbetler, eksik istihdam, sağlıkta şiddet, özlük haklarının aşındırılması, yoksulluk sınırının altında kalan düşük aylık gelir nedeniyle zor durumdalar. Sağlık emekçilerinin yaptıkları her bir iş kritik önemde olduğundan sağlık bir ekip işidir diyoruz. Ancak son maaş düzenlemesiyle, uygulamasıyla ekip işi olarak bakmadığınız bir daha ortaya çıktı. AKP Genel Başkanı tüm basının önünde ısrarla soruyor: "Para pul işini konuştunuz mu?" diye. Aslında kendi Bakanlığınıza dair iki cümle kurarken dahi icazet almak zorunda hissettiğiniz için, hesap vermek zorunda kaldığınız için emin olun biz de sizin adınıza üzülüyoruz. AKP Genel Başkanının tek derdi para pul, sizi bu Bakanlığın başına getirmesinin sebebi de bu. Şirket gibi yönetiyorsunuz, nihayetinde kâr ve zarara bakıyorsunuz. Ancak bütün sağlık emekçileri adına, emeği önceleyen bir parti olarak diyoruz ki: Çalışma barışının bozulmaması için bir an önce bu yasanın tüm sağlık emekçilerini kapsayacak şekilde düzenlenmesi gerekmektedir.
Son zamanlarda, siyasi vesayet baskısıyla idareciler tarafından ayrımcı politikaların uygulandığına şahit oluyoruz. İdareciler kendisi gibi düşünmeyen, farklı siyasal görüşlere sahip, etnik kökenini beğenmediği ve hatta kendisine ya da onu atayan kişi ve iktidara muhalif bir sendikaya üye olsa dahi çalışanlara farklı uygulamaları reva görmektedir. Sadece Hükûmete yakın bir sendikaya üye olanların idareci, servis sorumlusu, başhemşire, şef gibi pozisyonlara atamalarının yaygın olarak yapılması, çok basit bir tayin işi için bile insanların sendika değiştirmek durumunda bırakılmaları kolektif bir emeğin sonucu olan sağlık hizmetinin nitelikli şekilde yerine getirilmesini sağlayabilir.
Sayın Bakan, son olarak, ana dilde sağlık hizmetinin öneminden bahsetmek istiyorum. Bu konuyu Komisyon aşamasında da dile getirmiştik, sağlık kadar elzem bir alanda ana dilde sağlık hizmeti almanın önemini, sağlık personelinin var olan sıkıntısını kendi dilinde anlatmasının ne kadar önemli olduğunu siz bir hekim olarak elbette çok iyi bilirsiniz. Peki, bu konuda bir girişiminiz olacak mı, bunun için bir çalışmanız olacak mıdır? Sağlık hizmetinin Kürtçe verilmiyor olmasının önünde nasıl bir engel bulunmaktadır? Bu, Kürt, Kürtçe düşmanlığı değil de nedir? Siz bir hekimsiniz ve ben bir yurttaş olarak size geliyorum, şunu söylüyorum: "ZIKÊ MIN TÊŞÎT SERÊ MIN ZIVIRÎT DILÊ MIN RADIBÎT" Bu durumda ne yaparsınız, ne yapmayı düşünüyorsunuz? Eğer bu, Kürt düşmanlığı değil, Kürtçe düşmanlığı değilse bize burada bir açıklama yapın. Eğer siz bu konuda bir düzenleme yaparsanız, bir adım atarsanız, Meclis başta olmak üzere diğer kurumların da bu konuda bir adım atacağını düşünüyoruz."