The Guardian gazetesinin dış politika yazarı Simon Tisdall, “Türkiye’nin Rusya ile her zamankinden yakın olan ilişkileri ABD’yi Suriye’e kilit bir müttefikten mahrum bırakıyor” başlıklı bir makale kaleme aldı. Makalenin tercümesi özetle şöyle:
‘WASHINGTON DA SORUYOR: TÜRKİYE KİMİN TARAFINDA?’
“Suriye semalarında Rusya ile askeri bir karşılaşma ihtimali artarken ABD, Fransa ve İngiltere gibi Avrupalı ortaklarından desteğe güveniyor. Fakat Suriye’nin kuzey sınırındaki stratejik pozisyonuna ve Beşar Esad rejimine muhalefetine rağmen, kilit önemdeki bölgesel bir müttefikten, yani Türkiye’den gelecek yardım daha belirsiz.
Türkiye’nin ABD liderliğindeki Irak işgaline destek vermeyi reddettiği 2003’ü andıran bir durum söz konusu. Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Rusya’yla yakın ilişkiler geliştirirken, ‘Türkiye’nin kimin tarafında olduğu’ sorusu Washington’daki politika belirleyicilerin aklını giderek daha fazla kurcalayan bir soru.
‘İNCİRLİK GİDEREK İŞLEVSİZLEŞTİ’
Türkiye bir NATO müttefiki olmasına rağmen Moskova’yla artan savunma işbirliği, son model S-400 füzeleri almak yönünde yakın zamanda yapılan 2 milyar dolarlık bir anlaşmayı da kapsıyor. Aynı zamanda, ABD’yle askeri işbirliği de gerilemiş durumda.
Türkiye’nin kısıtlamaları karşısında, Amerikan Hava Kuvvetleri’nin Suriye sınırına yakın İncirlik’ten yaptığı saldırı operasyonları durdu. Ocak ayında, A-10 ‘Warthog’ saldırı jetlerinden oluşan bir filo Afganistan’a konuşlandırıldı; haberlere göre, İncirlik’te sadece yakıt ikmal uçakları kaldı. Bir diğer NATO üyesi olan Almanya geçen yıl, Erdoğan’la insan hakları ve yasal meseleler yüzünden çıkan sert bir tartışmanın ardından İncirlik’ten çekilmek zorunda kaldı. Amerikan muadilleri gibi Suriye ve Irak’taki IŞİD güçlerini vuran Alman uçakları Ürdün’e taşındı.
ABD-Türkiye ilişkilerindeki gerilim, Erdoğan’ın ABD’deki muhaliflerinin planladığını söylediği başarısız askeri darbenin ardından tırmandı. O günden bu yana da Türkiye’nin insan hakları ihlalleri, Washington’ın Türkiye’nin terörist olarak gördüğü Esad karşıtı Suriyeli Kürt güçlere desteği ve Türkiye’nin Afrin harekâtı nedeniyle yaşanan tartışmalarla kötüleşti.
‘DUMA KONUSUNDA PUTİN’LE BENZER POZİSYONA GELİNDİ’
Geçmişte Esad’ın görevi bırakmasını talep etmiş olan Erdoğan hükümeti, cumartesi günü Duma’da yaşanan ve şu an Rusya’yla Batı arasındaki mevcut gerilimin odağında bulunan son kimyasal saldırı konusunda önce Suriye rejimini suçladı. Erdoğan’ın sözcüsü İbrahim Kalın, Suriye rejiminin bedel ödeyeceğini söyledi. Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ rejimin barbarlık ve insanlığa karşı suçlardan sorumlu olduğunu söyledi. Fakat Ankara, Erdoğan’ın, Esad’ın ana destekçisi Vladimir Putin’den aynı gün bir telefon alması sonrası tonunu değiştirdi. Ardından gelen resmi açıklamalar dikkat çekici biçimde, Duma’da yaşananlardan rejimi sorumlu tutmaktan kaçındı; bunun yerine ‘dikkatli bir soruşturma’ çağrısı yapıldı – bu tam da Putin’in pozisyonu.
‘AFRİN AÇIKLAMASI DA KARAR DEĞİŞTİRMİŞ OLABİLİR’
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un rahatsız edici bir açıklaması da Türklerin fikrini değiştirmiş olabilir. Rusya bugüne dek Türkiye’nin Afrin operasyonuna ses çıkarmadı; Şam’dan, rejim güçlerinin buna karşı çıkmayacağına dair teminat aldı. Fakat Lavrov pazartesi günü Moskova’nın Türkiye’den Afrin’i Esad’a teslim etmesini beklediklerini söyledi. Rusya’nın Suriye’deki ortağı olan İran da benzer bir çağrı yaptı. Erdoğan bu talepleri öfkeyle reddetti fakat Moskova’dan gelen mesaj apaçıktı. Bizimle uğraşmayın.
Türkiye’nin Rusya’yla yakın işbirliği – bunu eleştirenler itaatkârlık diyecektir – kısmen yeni bir fenomen. İki ülke Kasım 2015’te, Türkiye hava sahası ihlallerini gerekçe göstererek bir Rus jetini düşürdüğünde çatışmanın eşiğine geldi.
Moskova ekonomik yaptırımlar dayatarak misillemede bulundu. Fakat NATO ve AB’yi hayakırıklığına uğratacak şekilde, ardından hızlı bir yakınlaşma yaşandı. Bunun arkasında özellikle de Suriye olmak üzere ortak çıkarlar vardı. Hem Erdoğan hem de Putin savaş sonrası yapılacak bir anlaşmayı kendi lehlerine olacak şekilde şekillendirmek istiyor. BM denetimindeki görüşmelere rakip olarak İran’la birlikte Astana barış sürecini başlatmalarının sebebi de bu.
‘RUSYA’NIN İŞİNE YARIYOR’
Purin 2016’daki darbe girişiminden sonra Erdoğan’a Moskova’nın tam desteğini vaat etti. Bu, sokakların vereceği hükümden korkan iki içgüdüsel otokrat için önemli bir andı. O günden bu yana nükleer enerji, Rusya’dan Türkiye ve Avrupa’ya uzanan enerji boru hatları, turizm, yatırım, silah satışı ve askeri ilişiler, IISS düşünce kuruluşunun deyimiyle, ‘görülmemiş seviyelere’ ulaştı.
Erdoğan ve Putin bir amacı daha paylaşıyor: ABD’nin Ortadoğu’daki nüfuzunu kırmak. Ve Rusya açısından Türkiye’ye kur yapmak ek yararlar da getiriyor: NATO içinde anlaşmazlık yaratılıyor ve şu anki gibi yumurta kapıya dayandığında, ABD’nin askeri operasyonlarını kısıtlamak.” (Dış Haberler)