Makale, Afrin’deki harekâtın başlangıcında, Başbakan Binali Yıldırım’ın bir sabah ülkenin önde gelen medya temsilcilerini toplayıp operasyonu nasıl haberleştirmeleri gerektiğine dair talimatlar verdiği hatırlatılarak başlıyor. Dergi, şu ifadeleri kullanıyor: “Bir katılımcının söylediğine göre muhabirlere ‘Türkiye’nin ulusal çıkarlarını akıllarından çıkarmamaları’ öğütlendi. Uluslararası medyada yayınlanacak olan haberlere, büyük olasılıkla ‘terör propagandasına’ platform oluşturacakları düşünülerek, dikkatli yaklaşılması gerektiği söylendi. Okuyuculara, sivillerin zarar görmemesi için ordunun azami dikkat ve özen gösterdiğinin hatırlatılması istendi. Haberlerde Türk askerlerinin IŞİD’e ek olarak Kürt güçlerle savaştığının söylenmesi gerektiği belirtildi – ancak Afrin’de IŞİD savaşçısı yok.”
Economist, ‘birkaç basın kuruluşu dışında Türk medyasının hükümetin bu tavsiyelerine sadık kaldığı’ yorumunu yapıyor: “Anaakım kanallar Türk ordusu tarafından alınan köyleri ve öldürülen YPG’lileri (Halk Savunma Birlikleri) ilk önce duyurabilmek için birbirleriyle yarışıyor… Haberler, hükümet açıklamaları ve ordunun bilgilendirme notlarının harmanlanmasından öteye geçemiyor.”
Makalede, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ABD’ye yönelik “Hiç Osmanlı tokadı yememiş oldukları belli” sözlerinin ertesi gün 16 gazetenin birden manşetinde olduğu hatırlatılıyor. Economist, Türk medyasının resmi makamlardan yapılan açıklamaları başka kaynaklardan kontrol etmediği yorumunu da yapıyor: “Türk ordusu Afrin’de tek bir sivile bile zarar vermeden 2 binden fazla YPG’liyi ‘etkisiz hale getirdiğini’ savunuyor. Tek bir ana akım medya kuruluşu bile bu sayıları sorgulamadı.”
Türkiye’de 100’den fazla gazetecinin cezaevinde olduğunu hatırlatan dergi, “Erdoğan bunu bu şekilde tutmakta kararlı. […] Tutuklamalar son silahları” yorumunu yaptı.
Makalede Türk medyasının ekonomik yapılanmasının, hükümetin istediği haberlerin yapılmasında rol oynadığına da dikkat çekildi: “Türk hükümetinin istediği yayını alabilmesinin sağlayan şey aslında daha incelikli bir teşvik ve yaptırım sistemi. En büyük haber kuruluşlarının sahipleri aynı zamanda madencilik, inşaat ve gemi taşımacılığı gibi sektörlerde çıkarları olan büyük iş adamları. Kazançlı devlet ihalelerini kaybetmek istemiyorlar… Hükümeti eleştiren uzmanlar ana haber kanallarına çıkarılmıyor. Hükümet baskısıyla işten çıkarılan muhabirler iş bulamıyor. Diğerleri ise davadan davaya sürükleniyor. Bir muhabir ‘Artık sansüre gerek yok. Gazeteciler kendilerinden ne istendiğini biliyor’ diyor.”
Dergi, “Türkiye’deki korku iklimi, sürmekte olan Olağanüstü Hal ve darbe girişimi ardından dizginlerini koparan milliyetçi fanatizm, Afrin’deki savaşı objektif olarak haberleştirmeyi imkânsız kılıyor” yorumunu yaptı. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün (RSF) Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu dergiye yaptığı açıklamada “Gazetecilerin, vatan hainliği ile suçlanmadan eleştirel haber yapabilmesi mümkün değil” dedi.
Economist, sosyal medya üzerinden savaş karşıtı paylaşımlar yapan 800’den fazla kişinin gözaltına alındığını da belirtiyor: “Gazeteler, Suriye rejiminin Guta ya da İdlib’deki saldırılarını haber yaparken kaynak olarak kullandıkları Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin (SOHR), Afrin konusundaki raporlarını görmezden geliyor. SOHR operasyon başladığından bu yana sınırın Suriye tarafında en az 112 sivilin öldüğünü, Türkiye’de ise atılan roketler nedeniyle 7 sivilin hayatını kaybettiğini söylüyor.” Yazı, gazeteci Kadri Gürsel’in sözleriyle son buluyor: “Sivil ölümleriyle ilgili tüm haberler yalan haber ya da terör propagandası olarak kabul ediliyor.” (Kaynak: BBC Türkçe)