Sayın Demirtaş, sağlığınızı sorarak başlamak istiyorum. Sağlığınız nasıl?
Kendime dikkat ediyorum. Birkaç ilaç verildi, onları kullanıyorum. Dışarıdaki doktorlarım, son tetkik ve tahlil sonuçlarıma göre öneriler yapıyorlar. Fakat nihayetinde burası bir hapishane. Hapla, şurupla durumu idare etmeye çalışıyoruz. Moralimiz çok güçlüdür ama.
Kamuoyu güçlü savunmanızı dinledi, davalarınızın durumundan söz eder misiniz?
Hakkımda 122 ayrı fezleke vardı. Bunlar birleşerek, sonuçlanarak 9 davaya, 20 de soruşturmaya ulaştı. Tamamı da konuşmalarımdan ibarettir. Ve hepsi AKP’nin açık siyasi operasyonu sonucunda açılmıştır. Buradan bakınca aslında hakkımda tek bir dava var gibi de düşünülebilir, o da AKP’nin yürüttüğü intikam davasıdır.
Siyasi duruma ilişkin genel değerlendirmeniz nedir?
Biz buradan bakınca halk nezdinde, dış politikada, ekonomide bitmiş, tükenmiş bir AKP görüyoruz. Elindeki devlet gücünü zorbalık yöntemleriyle kullanarak ömrünü uzatmaya çalışan bir iktidar var. Korku ve tehdit iklimini diri tutarak kendilerini güçlü ve alternatifsiz gibi göstermeye çalışıyorlar. Fakat muhalefetin giderek güçlendiğini ve topluma umut vermeye başladığını düşünüyorum. Bu durum giderek hızlanacak ve AKP’deki çözülme daha da derinleşecektir. Siyasetin öncü güçleri biraz daha cesur ve kararlı muhalefet yürütebilseler AKP birkaç aya kalmaz yüzde 20’nin altına düşer. Ve ilk seçimde baraj sorunu yaşayan bir partiye dönüşür. Ben siyaset adına umutluyum, çünkü halk mücadeleden asla vazgeçmiyor. En azından potansiyel olarak bu böyledir. Açığa çıkması için de daha güçlü planlamaları hayata geçirmek gerekir. Bu da dediğim gibi, siyasi öncü güçlerin görevidir.
İçeride Kanal İstanbul, dışarıda da Libya ve İdlib tartışılıyor. İktidar zor günler mi yaşıyor?
İktidar uzun süredir kendi içinde büyük krizler yaşıyor. Tek adam sistemi devletin tüm kurumlarını felç etmiş durumda, işleyen tek bir kamusal yapı yok artık. Tam bir akılsızlık, akıl tutulması hakim durumda. İç ve dış politikadaki tutarsızlıkları, savrulmaları, aptallıkları eleştirebilecek tek bir insan yok ki etrafında. Her şey tek adama bağlı artık. Dolayısıyla çıkış yolunu hiç kimse bilmiyor, bulamıyor. AKP’nin düzelme ihtimaline AKP’liler bile inanmadığından oradan ayrılıp yeni partiler kuruyorlar işte.
Geçmişten farklı olarak, ana muhalefet partisi ve diğer partiler özellikle Libya’ya asker gönderme konusunda eleştirel olmaya başladılar. Bu durum iktidar ve muhalefet için ne ifade eder?
AKP’nin savaşı bir iç politika argümanı olarak kullandığını bütün muhalefet biliyor aslında. Ama söz konusu Kürtler olunca bu savaş politikalarına devletin bekası adı altında ses çıkarmıyor, hatta payanda oluyorlar. Ama Libya gibi Türkiye iç politikasını doğrudan etkilemeyecek bir meselede muhalefet rahatlıkla savaş karşıtı olabiliyor. Bu ilkesiz bir yaklaşımdır. Savaşa karşı olmak, her yerde karşı olmayı gerektirir. Tabii bu arada, AKP Libya meselesinde ne içeride ne de dışarıda umduğunu bulamayınca o hamle de boşa düşmüş oldu.
İktidar, Kürtler ve HDP’ye vurarak muhalefetin olası ortaklığını engelleme çizgisi izliyor gibi. Çoğu zaman da başarılı oluyor sanki. Kuzey Suriye ve dokunulmazlık konularında örneğin. Bu nasıl aşılabilir?
HDP’nin, özellikle Türkiye’nin batısına kendini daha iyi ve açık anlatması gerekir. Bunu sürekli ve etkili bir şekilde yapabilirse muhalefetin HDP ile yan yana durması daha kolay olur. Muhalefetin de HDP ile iş birliğini daha açık, şeffaf ve cesurca yapabilmesi gerekir ki, AKP’nin saldırıları anlamsız hale gelebilsin. Yani hem HDP’ye hem de diğer muhalefete sorumluluk ve görev düşüyor kanımca.
Önümüzdeki günlerde partinizin kongresi var. Kongre ile ilgili neler söylersiniz?
Güçlü tartışmalar ve hazırlıklar yapılıyor. Bu kongre ile birlikte HDP’nin sıkıştırıldığı cendereden kurtulup siyaset sahnesine yeniden güçlü bir giriş yapma imkanı var. Eğer başarabilirse HDP, Türkiye siyasetine yön veren öncü güce de dönüşebilir. Bu çerçevede kendine güvenen, inanan, iddialı olan herkesin kongrede görev talep etmesi gerekir. Bu vesileyle şimdiden, hem görev almak hem de kongreye izleyici olarak katılmak için tüm halkımıza çağrı yapıyorum. Herkes elindeki tüm gücüyle HDP’ye sahip çıkmalıdır.
Tüm muhalefet için bir demokrasiye geçiş programı önermiştiniz. Bunun genel bir çerçevesini çizer misiniz?
Bunu HDP’nin kurumsal yapısı gerçekleştirecektir. Ama ben kişisel olarak şunu hep söylüyorum zaten: Yeni anayasa, güçlü yerel yönetimler, ifade ve basın özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, bağımsız yargı, kültürel haklar, ekonomide adil bölüşüm, vergide adalet, iç ve dış politikada tüm sorunların barışçıl çözümü gibi temel ilkelerde bir araya gelinip etkili bir geçiş programı çıkarılabilir. Bunun için uzlaşma sağlayabilen tüm partiler koalisyon hükümetinde buluşup programlarını hızla hayata geçirebilirler.
Koşullarınız sınırlı da olsa bu konu ile ilgili olumlu ve olumsuz tepkiler aldınız mı?
Genelde olumlu tepkiler ulaştı bana. Halkın çoğunluğu, uzlaşma sağlanarak yeni bir anayasa etrafında buluşulmasını destekliyor, hiç şüphesiz
Devran, deyim yerindeyse ortalığı karıştırdı. Bu kitapta bizim göremediğimiz ne var ki, bu kadar korkuttu?
Siz her şeyi görüyorsunuz, göremeyen onlar, yani AKP iktidarı. “Devran” dönüyor ve onlar bunu göremiyorlar. Ama korkunun ecele faydası yok.
Bu arada Gelecek Partisi de Devran’ı bahane ederek size saldırdı. Bununla ilgili ne dersiniz?
Eski AKP alışkanlıklarından ve şımarıklıklarından henüz kurtulamamışlar demek ki. Yavaş yavaş da olsa siyaseti öğrenecekler. Daha çiçeği burnunda bir muhalefetler. Kime muhalefet edeceklerini henüz tam çözememişler. Umarım yakında çözerler.
Meydana gelen depremlerle ilgili mesajınız, değerlendirmeniz nedir?
Tekrar geçmiş olsun dileklerimi, taziyelerimi iletiyorum. Yaralılara acil şifa diliyorum. Depremi önlemek mümkün değil tabii, ama yıkımı önlemek ya da yıkım olsa bile can kayıplarını önlemek mümkün. Ancak bu iktidarın zihniyetiyle hiçbir tedbir geliştirilemez. Çünkü doğayı ve insanı değil, rantı ve çıkarı merkeze alan ideolojiler depremden daha yıkıcıdır. AKP’nin 18 yıllık iktidarı boyunca ne ders çıkarıldı ne de tedbir alındı. Bir talan iktidarından başkaca ne beklenir ki. (Kaynak: Yeni Yaşam Gazetesi)