Yeni Çağ gazetesinden Orhan Uğuroğlu’nun köşesinde aktardığına göre, Astana’da ütopik (hayali) iyimserler ve nihilist (hiççilik, yokçuluk) kötümserler olarak iki grubun ortaya çıktığını belirten Davutoğlu, moderatörün sorusuna, “Benim yöntem olarak teklifim realist iyimserlik” dediğini açıkladı. Davutoğlu, “Realist iyimserlik”ten kastını şöyle açıkladı:
“Türkiye’de de gerek akademik camiaya, gerek devlet hayatındaki bürokrat arkadaşlara, gerek halk içine girdiğimde son derece yüksek bir karamsarlığın yaygınlaşmakta olduğunu görmek beni üzüyor. Realist (gerçekçilik) iyimserlikten ne kastettim?Kastettiğim şu, dünya sisteminin ve dünyadaki problemleri tanımlarken realist olmak, realist bir çerçeve çizmek. Çözüm üretirken iyimser olmak. Bir kriz varsa o krizin ilk çözüm şartı o krizi kabul etmektir, bundan korkmamaktır. Realist olmak gerekiyor ama o realizmin kötü tablosu içine hapsolduğunuz zaman da vizyon üretemezsiniz.”
‘Durum’ kitabında jeopolitik depremin tesirlerini Türkiye açısından değerlendirmek için ele aldığını vurgulayan Davutoğlu, “Ben bunu bir risk olarak değil bir fırsat olarak ve Türkiye’nin etki alanını genişleten yeni bir dönem olarak görmek gerektiğini söyledim” diye konuştu.
‘ŞEFKATİNİZ VAR KUDRETİNİZ YOKSA ACZİYET ÇIKAR’
Türkiye’yi kendi sınırlarına hapsetmek isteyenler Türkiye’nin kendi iç meselelerine boğulup dünyadaki iddialarından soyutlamak isteyenlerin yeni değişimi anlamasının çok zor olduğunu vurgulayan Davutoğlu açıklamalarını şöyle bitirdi:
“İstanbul, Ankara’da oturanlara her şeyi yakıştırır ama zafiyeti yakıştıramaz. Güçlü olmak zorundayız. Kudret ile şefkat aynı anda yürür. Şefkatiniz var kudretiniz yoksa acziyet çıkar. Kudretiniz var şefkatiniz yoksa bu sefer de zaten ilgilenecek vicdanınız olmaz. Özgürlük ise bir insan olma ayrıcalığını yaşamak için insanlık kimliğinin en ayrıcalıklı parçasıdır. Bir devlet kendi halkına dönüp derse ki ‘ben sana güvenlik vereceğim ama benden özgürlük isteme’ bu otoriterleşmeye gider. Bir devlet ‘ben sana özgürlüğü vereceğim’ derse güvenliği sağlayamazsa bu sefer de kaosa gider. Bu iki sarkacı dengeleyecek tek şey her bir insana insan olmaktan kaynaklanan onurunu yaşayabileceği özgürlükleri vermek ama güvenliğini ihmal etmemektir.O zaman bir devletin en güçlü meşrutiyeti “senin özgürlüklerini kısıtlamadan sana en geniş güvenliği sağlayacağım” ya da senin güvenliğini riske atmadan seni en geniş özgürlüklerle yaşatacağım diyen devlettir.”