Adliye önünde bekleyen kalabalığa konuşan CHP Hukuk Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek, “Bu davada düşünce yargılanıyor, eleştiri yargılanıyor… Bu dava İstanbul ittifakına karşıdır” dedi.
Kaftancıoğlu, Cumhurbaşkanına hakaret, Türkiye Cumhuriyeti devletini alenen aşağılama, halkı kin ve düşmanlığı tahrik etmek ve terör örgütü propagandası yapmak suçlarından 17 yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyor. Kaftancıoğlu’nun vekilleri hakimin reddi itiraz sürecinin devam ettiğini belirtti. Ancak bu talep duruşma savcısı ve arkasından İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti tarafından reddedildi.
KAFTANCIOĞLU: ŞAHSIM ADINA UTANÇ VERİCİ
Duruşma saat 10.00’da başladı. Kaftancıoğlu savunmasında, “Her birinizin çok değerli olduğunu düşündüğüm zamanını böylesi bir davayla meşgul ediyor olmak şahsım adına üzüntü verici” diyerek başladı. Kaftancıoğlu şunları söyledi, “Savunmama geçmeden önce kısaca kendimden söz etmek isterim. Çünkü 7 yıl öncesinde attığım tweet’lere geri dönüyorsak bu tweet’lere beni getiren hikâyeyi birkaç cümleyle tarif etmem gerekiyor. Ordu’nun bir köyünde yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim. Bana ve benim gibilere dayatılan hayattan kurtulmanın tek yolunun okumak ve mücadele etmek olduğu gerçekliğiyle çok erken yaşta yüzleştim. Çocukluğumdan başladım hak, hukuk, adalet kavgasına. Koşullarım beni buna mecbur kıldığı için. Ve bu mecburiyet, okudukça, yaşadıkça sol değerler gömleğini üzerime giydim ve bir daha hiç çıkarmadım. Çocukluğumun anayurdunun bana öğrettiklerine, çamurlu köy yollarında koştururken kulağıma fısıldadıklarına, insanlığın o kadim hayaline eşitlik, özgürlük ve kardeşlik hayaline daima bağlı kaldım. Zamana ve zemine göre gelişen ancak değişmeyen, inandığım ve savunduğum tüm değerler, hayatımın şekillendiği tüm zamanlarda yol haritam, pusulam oldu” dedi.
Kaftancıoğlu’nun savunmasından satırbaşları şöyle:
TEZ HAZIRLAMIŞ BİR HEKİMİM: Umarım ve dilerim ki; düşünce ve ifade özgürlüğü çerçevesinde, toplumsal olarak canımızı acıtan, hiçbir ayrım yapmadan, her biri tarifsiz acıyı barındıran güncel olay ve olgular karşısında hiçbir suç kastı ve niyeti taşımadan gösterdiğim toplumsal, siyasal ve insansal sosyal medya paylaşımlarım nedeniyle, bütün dünyanın gözü önünde açık bir hak ihlaline uğramadan bu salondan çıkabilirim. Umarım, bir siyasetçinin fikir ve ifade özgürlüğüne asgari saygıyı duymayıp kamu gücü ve olanakları ile linç kampanyası başlatanlar karşısında, “Olsun İstanbul’da hakimler var!” demem mümkün olur. Bu umudum ve dileğim şahsımdan ziyade hukukun üstünlüğüne inanan ancak üstünlerin hukuku altında ezilmeyi reddeden yine hukuk sınırları içinde mücadele edecek olan milyonlar adınadır. İnsan Hakları Mücadelesi vermiş örneğin işkencenin ne hukukta ne de tıpta çok da dillendirilemediği bir dönemde mahkemelere ve hekimlere yol gösterici olması amacıyla bu konuda tez hazırlamış bir hekimim. Bu mücadelemde tüm canlıların en temel hakkı olan yaşam hakkını sonuna kadar savunmuş; fikir ve ifade özgürlüğü, aile içi şiddet, çocuk istismarı gibi acı gerçeklikler ise daima ilgilendiğim ve savunduğum konular olmuştur. Savunduğum bu değerler ve ilkelerle birlikte; 2011-12 yılları arasında CHP İl Başkan Yardımcısı, 12-14 il başkan vekili, 16-18 PM üyesi, 2018 Ocak ayından beri de İstanbul il Başkanı olarak aktif siyasetin içinde bulunuyorum.
MAZBATADAN BİR GÜN SONRA İLK DURUŞMAMIZ VARDI: İl başkanı seçildiğim ilk günden itibaren yalan ve iftiralarla beslenen ailemi de içine alan korkunç hatta kolay katlanılmayacak, bir karalama kampanyasına maruz kaldım. Bilinçli ve kasıtlı yapılan o saldırılar ve tehditlerle bugünün taşları döşenmeye başlanmıştı aslında. Neyse ki hayat, o taşlara takılmadan yürümeyi de öğretiyor insana. İl başkanı seçildiğimin hemen ertesi günü şahsımı hedef göstererek talimat niteliğinde hakkımda “Bedelini ödeyeceksiniz” ithamında bulunanların şu an bizi getirdiği noktadayız. Çok ilginçtir ki; 13 Ocak’ta il başkanı seçiliyorum. 15 Ocak’ta jet hızıyla başlatılıyor. Aynı gün ne tesadüf ki Cumhurbaşkanı şikayetçi oluyor ve hızlıca soruşturma dosyasına dahil ediliyor. 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden hemen önce 22 Mayıs 2018’de soruşturma izni veriliyor 23 Haziran seçimlerine giderken iddianame oluşturuluyor ve 5 gün içinde kabul ediliyor. Mazbatadan bir gün sonra 28 Haziran’da da ilk duruşmamız vardı. Bu gün 18 Temmuz yine bir aradayız. Sürecin işleyiş hızı, şekli, daha da önemlisi tarihleri alt alta sıraladığımızda söz konusu yargısal sürecin siyasi niteliğini göstermesi bakımından önemli. Bu dava, muktedire göre şekillenen yargı sisteminin, suçu ve suçluyu iktidar karşıtı olup olmamaya göre tanımlayan bir hukuki anlayışın sonucudur. Bu anlayış emin olun bizler kadar sizleri de mağdur etmektedir.
(Mahkeme başkanı bu sözlerine üzerine, “Mahkemeyi itham edemezsiniz” diyerek Kaftancıoğlu’nun sözlerini kesti.)
NEYMİŞ SUÇ AYGITIM: Neymiş suç aygıtım? Top, tüfek, silah değil. 7 yıl önce attığım tweet’ler yani sosyal medya paylaşımları. O anın sözünü hayatın sözü gibi algılar ve yıllar sonra yorumlamaya kalkarsanız eğer memlekette bu salonlarda sosyal medyada o anın duygusunu sözünü aktaran milyonlar haricinde başka bir davalı göremezsiniz. O yıllarda 140 karaktere sığdırılan sözlere bakarak kişiler, fikirler hakkında yorum yapmak bile mümkün olamayacakken yargılama hem de ağır cezada yargılamanın takdirini yine sizlere bırakıyorum. Tüm vatandaşların yurttaş gazeteciliğini yaptığı bir dönemde, bir insan hakları savunucusu, bir siyasetçi, bir vatandaş olarak benim de toplumsal olaylar karşısında düşüncelerimi ifade etmem en temel hakkım ve görevimdir. Ayrıca o anın acı gerçekliği nedeniyle söylenilen yüzlerce binlerce söz içinden ta 7 yıl geriye giderek cımbızla seçilen sözler üzerinden yapılan suçlamalar, bir başarının cezalandırılmasından başka bir şey değildir. Mustafa Kemal Atatürk’ün oturduğu o makama hakaret etmek, o makamı değersizleştirmek kimsenin hakkı olmadığı gibi haddi de değildir. Kim olursa olsun. O makamlarda oturanlar da dahil.
HUKUKSUZ BİR SÜREÇ İŞLETİLMEKTEDİR: Cumhurbaşkanına hakaret, Cumhurbaşkanının devleti temsil etmesi ve anayasada belirtilen görev ve yetkileri göz önüne alınarak, tarafsız olduğu Anayasal güvence altına alınan, yüksek temsiliyeti esasına dayandırılmıştır. Cumhurbaşkanının bu anayasal yemine ve kamusal kabule uygun davranmadığı, hatta özellikle tarafsız olmadığını defalarca kamuoyu ile paylaştığı bilinen bir hakikattir. 16 Nisan 2016 Referandumu ile birlikte “Partili Cumhurbaşkanlığı” müessesinin, fiilen zaten var olan taraflı cumhurbaşkanlığını kurumsallaştırdığı hatırlanmalıdır. Bu sebeplerle, Cumhurbaşkanının temsil ettiği bu anayasal makamın kurumsallığına ve toplumsal saygınlığına dikkat çekerek kendisini CHP olarak her vesile ile tarafsızlığa davet etmişliğimiz bir gerçekliktir. Bu bağlamda 82 milyon vatandaşının tamamına karşı tarafsız olması gerektiğine sonuna kadar inandığım Cumhurbaşkanının mahkeme salonlarında bile taraf oluyor olması, şahsımdan ziyade hukuk ve ülkem adına üzüntü vericidir. Cumhurbaşkanı olan kişi aynı zamanda bir siyasi partinin de genel başkanıdır. AKP Genel Başkanına yönelik siyasi eleştiriler dahi Cumhurbaşkanına hakaret kapsamına sokularak hukuksuz bir süreç işletilmektedir. Cumhurbaşkanın AKP genel başkanı olan taraflı siyasi kimliği ve doğru bulmadığım uygulamalarına dönük siyasi hiciv ve eleştiri haklarımı, düşünce ve ifade özgürlüğümü kullandım. : Paylaşımlarım Cumhurbaşkanı oluşu nedeniyle ve o sıfatla yürüttüğü hukuki ve idari işlemler ya da sarf ettiği beyanları sebebine dayalı paylaşımlar değildir.
KİMLERİ RAHATSIZ ETMİŞ OLABİLİR: Tweet’lerimde bu ayrımı gözeterek siyasi bir kimlik, duyarlı bir vatandaş, başkalarının acılarını duyumsayabilen bir hekim, başkalarının acılarına ağlayabilen bir kadın olarak RTE’nin AKP Genel Bşk sıfatıyla yaptığı partisel, ideolojik ve kutuplaştırıcı siyasi anlayış ve yaklaşımlarına eleştiride bulunarak bu ideolojik ve kamplaştırıcı siyaset dil ve üslubuna yüksek sesle itiraz ederek düşünce ve ifade özgürlüğünde bulundum. Siyasi eleştiri niteliğindeki açıklamalar hakaret olarak veya kişilik haklarını ihlali olarak kabul edilmemelidir ve alkışlar kadar eleştirilere de katlanmak zorundadır. İktidar mensuplarının “Hocaefendi” diyerek el etek öpmek için randevu sırasına girdikleri, devletin bütün kaynakları peşkeş çektikleri bir dönemde Fetullah Gülen’e meczup demiş olmam kimleri ve neden rahatsız etmiş olabilir? 1981 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakultesi Psikiyatri bölümünde psikotik bozukluk tanısı konulan ve ilkokul mezunu olduğu bilinen Fetullah Gülen’e meczup demiş olmam kimleri ve neden rahatsız etmiş olabilir? Bu tweet’ten de görüldüğü üzere değerlerinize, ilkelerinize ve ideolojinize uygun yaşıyor ve siyaset yapıyorsanız eğer, yıllar geçse de söyledikleriniz ve savunduklarınız çelişmiyor.
İKTİDAR KARIŞAMAZ: Ben Anadolu’nun küçük bir yerinde görev yapmış bir öğretmen çocuğu olmanın ötesinde yine Anadolu’da kamu görevi yapmış bir hekimim. Kamu görevinin saygınlığını, o saygınlığın nasıl korunduğunu ve önemini çok iyi bilirim. CHP olarak, AKP’nin Siyasi Programında referans aldıkları ideolojik yol haritaları ve doğru olmadığını düşündüğümüz siyasi uygulamalarına karşı yüksek sesle muhalefet etmemizden daha doğal bir şey olamaz, olmamalı. Genel Başkanımızın veya başkalarının inanç aidiyeti üzerinden tarihsel ve toplumsal kutuplaştırma gayretini, Berkin Elvan’ın çocuk yaşta yaşam hakkının elinden alınmasını Hrant Dink’in katledilmesini ve sonrasında işletilen hukuksuz süreçleri kabul etmediğimi yüksek sesle dile getirişim, çoğulcu demokrasi ve özgürlükler bağlamında yüzde yüz karşılığı bulunan bir hak kullanımıdır. Genç kızların ne giyip giymeyeceğine, kadınların kaç çocuk doğurup doğurmayacağına ve hatta ne şekilde doğuracağına iktidarda olanlar, erkek egemen bakış açısı karar veremez, vermemelidir. Bu yaşam tarzı müdahalelerine kişisel ve kurumsal olarak sessiz kalmamız ne Cumhuriyet Halk Partisi olarak ne CHP İl Başkanı olarak ne bir kız çocuğu annesi olarak benden ve bizden beklenmemelidir.
SÖZLERİM BİR UYARIDIR: Sözlerim devleti aşağılamak değil tam tersine o koltuklarda oturanların, yaptıkları ya da yapmadıklarıyla devletin itibarsızlaştırılması, ulusal ve uluslarararası arenada aşağılanmasını engellemek içindir. Paylaşımlarım, devleti aşağılamak değil tam tersine devlet adına görev yapanların devleti küçük düşürmemesi için bir uyarıdır, bir tepkidir. Bana sorarsanız vatandaşlardan daha çok devleti temsil yetkisi bulunanlar devleti aşağılamama ve itibarını yerle bir etmeme sorumluluğuna sahiptir. Paylaşımlarım incelendiğinde üzeri yıllarca kapatılan ve hala kapatılmaya çalışılan siyasi cinayetlerin açığa çıkarılmayışını, faillerinin yargılanamayışını yine “bu ülkede güvercinleri vurmazlar” diyen Hrant Dink’in katledilişini, çocuk yaşta öldürülen Berkin Elvan’ın katillerinin hesap vermeyişini her türlü rüşvet ve yolsuzluk batağına batan bakanların açığa çıkmış aleni suçlarına karşın siyaseten aklanışlarını sorgulayıp kamusal ve insanı görevimi yapışım yargılama konusu edilemez, suç olarak tariflenemez. Soruşturulması ve yargılanması gereken ben değil biraz önce sözünü ettiğim kişi ya da kişilerdir. Suç olduğu iddia edilen paylaşımlarım da düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamındadır.
Savcı mütalaasını açıkladı
Savcı, Kaftancıoğlu’nun Tayyip Erdoğan, Hrant Dink’in ölüm yıl dönümü ve Berkin Elvan hakkında attığı ve Türkiye Cumhuriyeti devletini alalen aşaladığı şuçlamasına konu olan tweetleri okuduktan sonra esas hakkındaki mütalaasını açıkladı.
Savcı, Kaftancıoğlu’nun “Cumhurbaşkanına hakaret”, “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme”, “Silahlı terör örgütü propagandası yapmak”, “Kamu görevlisine hakaret”, “Türkiye cumhuriyeti devleti askeri teşkilatını aşağılamak” suçlarından 4 yıl 10 aydan 17 yıla kadar hapis cezasına çarptırılmasını talep etti.
Duruşma 6 Eylül tarihine ertelendi. / DUVAR