HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli ise hükümetin ekonomi yönetimini ve dış politikasını eleştirdi. HDP’nin yeni anayasa çağrısını yineleyen Temelli, “12 Eylül Anayasası bugün hâlâ hayattadır. Bu ülkede yaşayan farklı dil ve dine mensup insanların, bu ülkenin doğasının, suyunun, hakkının ve hukukunun başka bir ortaklık sözleşmesine, toplumsal mutabakata ihtiyacı vardır. Bu sözleşmenin adı demokratik anayasadır” ifadelerini kullandı.
Pervin Buldan’ın konuşmasında şu başlıklar öne çıktı:
HDP’NİN ŞAHSINDA DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜKLER TUTUKLUDUR: Sanmayın ki; cezaevinde olan sadece HDP’dir. HDP’nin şahsında demokrasi ve özgürlükler tutukludur. Adalet tutukludur. Barış arayışları tutukludur. Egemenliğin halkta değil, muktedirlerin elinde olduğu otoriter bir düzende yaşıyoruz. Eğer 1920’nin kurucu aklı ve çoğulculuk esası terk edilmeseydi, kurucu halkların hakları teslim edilseydi bugün demokratik cumhuriyet çatısı altında âdemi merkeziyetçi bir idari düzende yaşıyor alacaktık. Ne yazık ki böyle bir ortamda değiliz. Egemenliğin halkta olduğu sadece bir duvar yazısından ibarettir. O duvarların arkasında başka işler dönüyor.
KÜRT SORUNU ÇÖZÜLMEDİĞİ İÇİN KÜRT DE TÜRK DE KAYBEDİYOR: Peki, soruyorum: Kürtler kaybedince Türkiye kazanmış mı oluyor? Kuzey Suriye’de Kürtler yerlerinden yurtlarından olunca Edirne’nin, Ardahan’ın, Trabzon’un sorunları mı çözülmüş oluyor? Kürtler Suriye’de kaybedince Türkiye’de işsizlik, yoksulluk mu azalıyor? Asgari ücret mi artıyor? Enflasyon mu düşüyor? Kürtlerin kaybetmesi için yürütülen her siyaset, Türk halkına kaybettiriyor. Türk halkının bunu görmesi gerekiyor. Kürtler kaybederse Kuzey Suriye’de IŞİD yeniden canlanacaktır. IŞİD’in büyümesi bu kadar çok mu arzulanıyor? Ne yazık ki Kürt sorunu çözülmediği için, Kürt düşmanlığından vazgeçilmediği için Kürt de, Türk de kaybediyor. Tüm coğrafya kaybediyor.
KÜRT SORUNU SİZİ ÇÖZECEKTİR: Ne yazık ki çözümsüzlüğün bedelini her zaman toplum ödüyor. Hem canıyla ödüyor. Hem de ekonomik olarak ödüyor. Bir kez daha vurguluyoruz: Çözümsüzlüğün, tecridin, savaş politikalarının bir kazananı olmayacaktır. Kürt sorununa güvenlikçi politikalarla yaklaşan tüm iktidarlar dağıldı ve gitti. AKP de eninde sonunda o kervana katılacaktır. Kürt sorununu çözmediniz. Ama Kürt sorunu sizi çözecektir.
HALK İRADESİNİN KARŞISINA KAYYIM DİKMEK DARBE DEĞİL MİDİR?: 6’sı mazbatası verilmeyen toplam 34 belediyemize hukuksuzca el konulup kayyıma teslim edildi. Seçilmiş 17 belediye eşbaşkanımız şu an tutukludur. Halkın belediyeleri halka kapatılmıştır. 6 milyon insanın oyunu hiçe sayıp halk iradesinin karşısına kayyımı dikmek “Siz seçseniz de yönettirmeyiz” demek darbe değil midir? Ve kayyım sadece bizim belediyelerimiz için değil tüm ülke sathına yayılmak istenen bir rejim biçimidir. HDP’li belediye başkanları teröre bulaşmış, dağa para göndermiş! Tek bir belge, kanıt var mı? Yok. Hepsi laf. Hepsi yalan. Görevden alınıp tutuklanan eşbaşkanlarımızın görev süresinde geçirdiği tek bir soruşturma dahi yoktur.
ADALETİ SAĞLAMAK TOPLUMUN OMZUNDAKİ YÜK DEĞİLDİR: Adında adalet olan bir partinin iktidarında adalet mumla aranır hale geldiyse bunun sorumlusu tabi ki hükümettir. Bürokratlara, mülki amirlere “gerektiğinde hukuku, mevzuatı bir kenara bırakın” diyen bu iktidardır. “Anayasa Mahkemesi kararına saygı duymuyorum” diyen bu ülkenin Cumhurbaşkanıdır. Demirtaş’ın tahliyesi gündeme geldiğinde “Bırakamayız” diyerek yargının yerine karar veren yine AKP Genel Başkanıdır. Kendisini parlamentonun iradesi üzerinde gören, seçilmişler üzerinde vesayet kurmaya çalışan bu iktidarın savcısıdır, hâkimidir, polisidir.
İŞSİZLİK, YOLSUZLUK DİZ BOYU: Ülke manzarası ne yazık ki hiç de iç açıcı değildir. Hukuku, seçilmiş iradeyi, özgürlükleri bitiren AKP, ülkeyi en büyük krizlerle karşı karşıya getirdi. 17 yıl önce “işsize iş, aşsıza aş” vaadiyle iktidara geldi. Şimdi iş isteyene “Her üniversite mezunu iş bulmak zorunda değil” yanıtını veriyor. İşsizlik, yoksulluk, açlık, sefalet, adaletsizlik diz boyu oldu. Tabi ki kriz Sarayın penceresinden bakınca görülmez. Ekonomisi çökmüş bir düzen yolsuzlukların, yoksullukların, tükenmişliklerin düzenidir. Toplum bir yandan insanca yaşam standartlarını hızla kaybederken diğer taraftan yandaş bir kesim yoksullaşan halkın hakkı üzerinden palazlanmıştır.
SOKAKTAKİ ŞİDDETLE BÜTÇE ARASINDAKİ BAĞ ORTADADIR: Toplumun yarısını oluşturan kadın her alanda dışlandığı, yok sayıldığı gibi bu bütçede de yoktur. 2020 yılı bütçesi de öncekiler gibi eşitsizliği kaldırmıyor, arttırıyor. Sokaktaki şiddetle bütçe arasındaki bağ ortadadır. Bütçede toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamadığınız, kadınları güçlendirmediğiniz zaman ekonomik şiddetin, oradan da fiziki şiddetin önünü açmış olursunuz. Kadına yönelik erkek ve devlet şiddetinin bu kadar artması ve her gün onlarca kadının katledilmesi şiddet ile iktidarını ayakta tutan ve meşrulaştıran AKP iktidarının, cinsiyetçi, milliyetçi, mezhepçi politikalarının sonucudur. İktidarın yarattığı geleceksizliğe karşı kadınlar olarak, toplum olarak mücadele edersek, ortak geleceği, aydınlık geleceği hep birlikte yaratabiliriz.
HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli’nin bütçe konuşmasından satır başları ise şöyle:
BÜTÇEYİ VE ARKASINDAKİ ZİHNİYETİ KABUL ETMİYORUZ: 2020 Merkezi Yönetim Bütçesi bir yoksunluk bütçesidir. Bütçe yalnızca hesap planı değildir, esas itibariyle ekonomi-politik bir metindir. 2020 bütçesine baktığınızda, barışın, toplumsal barışın yoksunluğunu görürsünüz. Bu bütçeye baktığınızda ortak zenginliğimizden yoksun bırakılmışlığımızı, topyekûn yoksulluğu görürsünüz. Bütçe olma vasfını yitirmiş bu metne baktığınızda demokrasi yoksunluğunu görürsünüz. Toplumsal barışı inşa edebilmek, Cumhuriyet’i demokratikleştirebilmek, yoksulluğu yenebilmek, ortak zenginliğimizi hakça adaletli bir şekilde üretip paylaşabilmek adına, 2020 Merkezi Yönetim Bütçesini ve arkasındaki zihniyeti kabul etmiyoruz.
MECLİS BÜTÇE YAPMA HAKKINDAN VAZGEÇEMEZ: Öncelikle bir Meclis’i var eden en temel işleve sahip çıkmalıyız. Bu “bütçe yapma” hakkıdır. Bu olmaksızın topluma karşı sorumluluğumuzun tanımı olan temsiliyetten bahsetmek mümkün değildir. Bugün 2020 bütçesinin arkasındaki irade ve akıl bu temsiliyet ilişkisini koparma peşindedir. Otoriter rejim özlemiyle demokratik tüm mekanizmaları yok sayan bu zihniyet, Meclisin en temel işlevini yeni sistemle ortadan kaldırmıştır. Meclis-bütçe-toplum bağını koparmıştır. Meclis bu haktan ve sorumluluktan vazgeçemez.
TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKASI YOK: Barış ve toplumsal barış için “yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesine yeniden sahip çıkmalıyız, yurtta, bölgede, cihanda barış için tezkereci anlayıştan hep birlikte kurtulmalıyız. Bugün Türkiye’nin dış politikası maalesef yoktur. Bugün Türkiye’nin bir dış politika ihtiyacı vardır. Bugün maalesef Türkiye’nin dış politika yoksunluğu Türkiye’deki iç siyasetin en önemli tıkanıklıklarını da yaratmaktadır. Hukuk devletini, anayasal devleti, denge denetleme mekanizmalarını vakit kaybetmeksizin birlikte var etmeliyiz. İç ve dış siyasetin tükenmişliğini, iktidarın yönetememe halini, aczini aşmak zorundayız. Tekçi, kayyımcı anlayıştan bu meclisi ve toplumu kurtarma zamanıdır.
İŞ CİNAYETLERİ GÜNDELİK İSTATİSTİK HALİNE GELDİ: Saray rejiminin sermaye yanlısı politikaları tarihte hiçbir iktidarda görülmediği kadar işçi karşıtı olmuştur. İşçilerin temel hakkı olan grev hakkını bile yasaklayan bu anlayış Türkiye’yi işçi hakları açısından dünyanın en kötü 10 ülkesinden biri haline getirmiştir. Güvencesiz ve esnek çalışma teşvik edilmiş, sokağa taşan her işçi direnişi büyük bir saldırı ile karşılaşmış, yoksullar, ezilenler ve emekçiler için hayat cehenneme çevrilmiştir. İş cinayetleri gündelik yaşamın istatistiği haline gelmiştir. Kasım ayında en az 126, 2019’un ilk 11 ayında ise en az 1.606 işçi yaşamını yitirmiştir. AKP döneminde sadece madenlerde 1.754 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetmiştir.
CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİ ARTIYOR: Toplumsal cinsiyet eşitsizliği her geçen gün artmaktadır. Kadınlara dayatılan ölüm mü, kölelik mi ikilemi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin alamet-i farikasıdır. Kadınlara karşı erkek şiddetini arttıran bu erkek egemen, cinsiyetçi ve kadın düşmanı politikaları tarihin çöp sepetine atmak bizlerin öncelikli sorumluluğudur.
TERMİK SANTRAL VAKASI TRAJEDİDİR: 16 Nisan referandumundan bu yana iktidar aklımızla dalga geçmektedir. Bu ülkede Erdoğan’ın genel başkanı olduğu AKP, termik santrallerle ilgili kanun teklifini kendi partisine mensup milletvekilleri ile yasalaştırdı. Bu yasa teklifini bu kez yine AKP Genel Başkanı olan Erdoğan veto etti. Oylamada kanun teklifine evet verenlerin hepsi alkış kıyamet ile vetoyu destekledi. Kara mizah desen değil, komedi desen hiç değil; bu olsa olsa trajedidir. Türkiye halklarının ve kurumlarının yönetilemediği gerçeğinin son trajik öyküsü bu son termik santral vakasıdır.
KAYYIMLARIN YOLSUZLUKLARINI BELGELEDİK: Kayyım atamaları, kurmaya çalıştığı yeni rejimi yerelde perçinlemek isteyen AKP iktidarının Türkiye’nin genelinde yürürlüğe koymak istediği totaliter rejimin en belirgin göstergedir. Kayyımların atanmasıyla halkın iradesine el konulmak istenmiş, demokrasinin temel ilkesi olan seçme seçilme hakkı askıya alınmıştır. Dolayısıyla kayyım pratiği yalnızca irade gaspı değil aynı zamanda bir kent hakkı ihlalidir. Biz kayyımların yolsuzluklarıyla ilgili defalarca açıklama yaptık, Diyarbakır’da kayyımın kendisine yaptırdığı saray özentisi odadan, Mardin kayyımının aldığı hediyelere kadar her şeyi belgeledik. Hediyeler ile ilgili hala bir açıklama gelmiş değil. Kaldı ki bunlar işin sadece karikatürü. Yolsuzluğun boyutu tahminlerimizin çok ötesinde. Ama bunlara kulaklarınızı tıkadınız, halkı yanıltmaya devam ettiniz.
KORKUNÇ BİR GELİR EŞİTSİZLİĞİ MANZARASI VAR: Bir yandan kriz, diğer yandan yolsuzluklar yurttaşları daha fazla borç ve hayat pahalılığı ile karşı karşıya bırakmıştır. Saray rejiminin eşitsizliği, rejimin amentüsü haline gelmiş durumda. Türkiye’de korkunç bir gelir ve servet eşitsizliği manzarası oluşturmuş. Bu ülkede en zengin yüzde 1’lik dilim 2000 yılında ulusal servetin yüzde 38’ine sahipti. Bu oran 2018’de yüzde 54’e yükseldi. Gelir dağılımına baktığımızda; Türkiye’de en yüksek gelire sahip yüzde 20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay yüzde 48, en düşük gelire sahip yüzde 20’lik grubun aldığı pay yüzde 6,1’dir.
YENİ SİSTEMİN MR’I BÜTÇEDİR: 2020 Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifine baktığımız zaman, büyük bir tutarsızlık görüyoruz. Hesaplar tutarsız, hesaplarda hatalar var. Ama tüm bunlardan öte aslında politik anlamda yaklaşımda çok ciddi hatalar ve tutarsızlıklar olduğunu söyleyebiliriz. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin MR’ı çekilecekti. 31 Mart darbesinden sonra, 31 Mart’taki bu demokrasi darbesinden sonra sistem bir sarsıntı geçirdi. Bu MR’ın sonuçları hâlâ çıkmış değil. Ama 2020 bütçesine baktığınızda bu MR’ı görürsünüz. 2020 Bütçesi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin MR’ıdır.
DEMOKRATİK ANAYASAYA İHTİYAÇ VAR: Tartışma ve çözüm üretme koşullarının oluşması için demokratik siyaset çağrımızı bir kez daha yineliyoruz. Siyasetin düşmanlıklar ve kısa vadeli oy avcılığı olmadığını, bu dar ve basit hesapların Türkiye halklarının geleceği tehlikeye attığını bir kez daha vurgulamak istiyoruz. Bu ülkede sorunları çözmenin yegane yolu demokratik siyasettir. Bu sebeple toplumsal barış, siyasi barış ve iktisadi barış için HDP olarak tüm sosyal ve siyasi taraflara demokratik siyaset çağrımızı bir kez daha parlamento huzurunda yineliyoruz. 12 Eylül Anayasası bugün hâlâ hayattadır. Bugün AKP iktidarı sürekli olarak bu anayasaya yama yaparak ayakta durmaya çalışmaktadır. Bu ülkede yaşayan farklı dil ve dine mensup insanların, bu ülkenin doğasının, suyunun, hakkının ve hukukunun başka bir ortaklık sözleşmesine, toplumsal mutabakata ihtiyacı vardır. Bu sözleşmenin adı demokratik anayasadır. / DUVAR