AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı sonrası gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Çelik, AİHM'in 'Demirtaş'ın tutukluğunun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin beş maddesini ihlal ettiğine ve derhal serbest bırakılması gerektiği' yönündeki kararıyla ilgili olarak, "Bu sıcak bir karar. Yaklaşık 100-150 sayfalık bir gerekçeli kararı var. Hukuk sistemimiz bunu değerlendirecek ve buna göre bir yaklaşım üretilecektir" dedi.
Çelik'in açıklamalarından satır başları şöyle:
CHP PARALEL EVRENDE YAŞIYOR: Türkiye olarak korona virüsle zorlu bir mücadeleyi en iyi şekilde yönetmeye çalışıyoruz. CHP'den "Türkiye en kötü yöneten ülkedir" vs. açıklamalar oldu. Tabii ki onlardan bir hakkaniyet beklemiyoruz. Başka bir alemde, paralel evrende yaşıyorlar. Türkiye etkili bir mücadele ortaya koydu. Küresel salgının ne şekilde seyredeceği konusunda kimsenin elinde bir model yok. Bu virüsün mutasyona uğradığı şeklinde bir değerlendirme oldu. Birçok Avrupa ülkesi İngiltere'yle uçuşlarını durdurdu. Biz de uçuşlarımızı durdurduk. 96 ülkeyle uçuşlarımız düzenli olarak sürüyor ama Covid'le ilgili bir tehdit ortaya çıktığında tedbirler alınacaktır. Umuyoruz ki aşılar kitlesel bir zaferin kazanılmasına imkan verir. İstanbul'da kontrolden çıkmıştı, ama tedbirler alındığında, birtakım sokağa çıkma yasakları konulduğunda hemen rakamlar düşmeye başladı.
BELÇİKA'NIN KARAR TASARISI HUKUKSUZDUR: Azerbaycan'ın elde ettiği zaferden sonraki gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Her nedense Azerbaycan'ın kendisine ait olan topraklarını yeniden alması gerek Minsk grubu içinde gerekse dışında birçok ülkeyi rahatsız etti. Fransa'nın da senatoda aldığı kararı gördük. En son geçtiğimiz günlerde Belçika Temsilciler Meclisi'nin Dağlık Karabağ konusunda Azerbaycan'ı kınayan bir kara tasarısı oldu. Bu karar tasarısı haksız, hukuksuz, geçersiz bir tasarıdır. Bu karar Türkiye - Belçika ilişkilerine ve Azerbaycan - Belçika ilişkilerine katkı sağlamaz. Ne kadar vizyonsuz bir karar olduğu ortadadır. 1915 olaylarıyla ilgili karar alıyorlar. Ne kadar ideolojik bir motivasyonla hareket ettiklerini ortaya koyuyor tüm bunlar. Minsk grubu içerisinde Fransa'nın sürekli olarak Türkiye'ye karşı durmaya çalışan, Türkiye neredeyse oranın karşısına kendisini konumlandırmaya çalışan bir tutumu var. Fransa sağlıklı bir rol edinme gayretindeyse onun yeri bu da değil. Türkiye'yle her zaman diplomatik çözümlerin arayışı içerisinde olmak en doğru yoldur. Gittiği kiliseden bile kovulan bir Ermenistan başbakanı var.
KILIÇDAROĞLU'NUN TEHDİTLERİ YADIRGANAMAZ HALE GELDİ: Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun tehdit sırası bugün çiftçilere gelmiş. AK Parti'ye oy veren çiftçileri tehdit eden birtakım sözler söylemiş. Daha önce işçileri, sonra da öğretmenleri tehdit etmişti. Aslında şaşırmak gerekiyor ama artık bunlar yadırganmaz hale geldi. Birtakım politikaları, aldığımız oyu eleştirebilir. Demokratik bir haktır bu. Eleştiriyle düşmanlık yapma arasında düzgün çizgiler çekilirse tabii ki eleştiri demokrasinin olmazsa olmazdır. Ama çıkıp da her gün bir toplumsal kesimi "Siz niye AK Parti'ye oy veriyorsunuz" diye eleştirmek antidemokratik bir tehdit yaklaşımıdır. CHP'deki arkadaşlara söylemek isterim: Bu siyaset tarzı doğru, sağlıklı bir siyaset tarzı değil. Kutuplaştırmadan bahsediyorsunuz.
KİMSE MİLLETİN ÜSTÜNDE DEĞİLDİR: Siz kutuplaşmayı eleştirirken çok daha ötesine geçen, doğrudan toplumun belli bir kesimine karşı, bugün de çiftçilere karşı düşmanlık ileten bir dil kullanıyorsunuz. Bu, zehirleyici bir dil. 1-1.5 yıldan beri hakimleri doğrudan hedef alarak tehdit ettiler. Partinin politikalarını eleştirmek başka, vatandaşı o partiye oy veriyor diye eleştirmek başka. Partiye oy veren vatandaşları hedef alıyorsanız totaliter olan yaklaşım budur, tehdit siyaseti budur. Memleketin sahibi vatandaşımızdır. Her yetkinin sahibi millettir. Kimse milletin üstünde değildir. Herhangi bir şekilde konuşurken zihniyetin altyapısı kriz zamanlarında ortaya çıkıyor. Bu kaçıncı toplumsal kesimi tehdit etmedir, biz saymaktan yorulduk. Biz de bu tehdit siyasetine karşı siyasetinin her alanında mücadele etmeye devam edeceğiz. Kendilerini siyaset-üstü olarak gördükleri vesayet zamanları sona ermiştir. Vatandaşının söylediği sözü bir tehdit haline getirmek demokratik siyasi kültürde olmaması gereken bir şeydir.
CEZAEVLERİNDEKİ ARAMALAR AİHM KARARLARINA UYGUN YAPILIYOR: (Çıplak arama iddiaları) Bunların yapıldığı döneme şahit olduğumuzda en önemli tavırlarımızdan biri işkenceye sıfır toleranstır. Bu ilkemiz o gün ne kadar güçlüyse bugün de o kadar güçlüdür. Bunları dile getiren şahısların her gün adliye teşkilatını zan altında bırakmaya çalışan yeni bir açıklaması ortaya çıkıyor. Bunların sayısı zaten 3-5 kişiyi geçmiyor. Cezaevlerindeki ve diğer yerlerdeki arama prosedürleri AİHM kararlarına, anayasa kararlarına uygun şekilde yapılıyor. Bütün bunlar denetleme mekanizmalarımız tarafından her gün denetleniyor. Sayın Kılıçdaroğlu da çıkmış, "Bu önceden de vardı bugün de vardı" diyor. Nihayetinde Uşak'taki kardeşlerimiz de suç duyurusunda bulundular. Oradaki görüntüleri, kayıtları yayınlıyor yetkililer ve bunun yalan olduğu ortaya çıkıyor. İşkenceye sıfır tolerans ilkesinde hiçbir gevşeme olamaz. İnsanlık onurunu hiçe sayan hiçbir inceleme yapılamaz. Hiç kimse boş yere adliyeyi, güvenlik teşkilatlarını zan altında bırakan haksız hukuksuz işlere girmesin. İftira mekanizmasına dönüşmüş bazı sosyal hesaplar, siyasetçiler var. Onlar zaten iflah olmaz.
HUKUK MEKANİZMALARI TEDBİRİNİ ALACAKTIR: (Bahçeli'nin 'HDP kapatılsın' sözleri) Cumhur İttifakı içerisinde farklı bir yaklaşım yok. Parti kapatmaların zorlaştırılması sivil siyaseti güçlendirmek bakımından bizim getirdiğimiz bir düzenlemedir. Fakat burada esas olan vatandaş iradesinin siyasal katılım yollarına tam olarak sağlanması. Bir parti siyasi olarak terör örgütünün propagandasını yapıyor, hukukun dışına çıkıyor, hukuk devletini yok etmek için açıkça bir performans gösteriyor ve bunu açıkça söylüyorsa bu durumda demokratik sistem çaresiz değildir. Siyasi partilerin görevi demokrasiyi ve hukuk devletini korumaktır. Bu misyonun dışına çıktığında demokrasi ve hukuk devleti çaresiz değildir. Birisi Türkiye'de çıktı bir parti kurdu. Şu ifadeleri kullanıyor: "DEAŞ terör örgütü değildir. Bizim siyasi misyonumuz DAEŞ terör örgütü liderinin heykelini dikmektir." Hukuk devleti bunu seyir mi edecek? Numan Bey'in söylediği, bizim daha önce parti kapatmaların siyasi hayatta sonuç doğurmaması ve bunların sürekli olarak kendilerini yenilemesiyle ilgili. Sayın Bahçeli'nin de söylediği bunlara müsaade edilmemesi gerektiği. Bu tip terör örgütü propagandası yapanların, hazine yardımı alması engellemesi gibi örnekler var dünyada. Parti kapatmayı zorlaştıran biziz. Sivil siyaseti yok etmek için kullanıyorlardı bunu. Masum sivilleri ve kadınları kutsadığı zaman tabii ki hukuk devletinin bir çaresi olacak. Demokrasinin ve hukukun en büyük düşmanı terördür. Nasıl ki silahlı gücüyle mücadele etme yolları varsa, siyasi mekanizmaları, hukuk mekanizmaları da tedbir alacaktır.
AİHM'İN DEMİRTAŞ KARARI: Bu sıcak bir karar. Yaklaşık 100-150 sayfalık bir gerekçeli kararı var. Hukuk sistemimiz tabii ki bunu değerlendirecek ve buna göre bir yaklaşım üretilecektir.
İBADET DİLİYLE OYNAMAK ZALİMANE BİR YAKLAŞIM: (Türkçe Kur'an okunması) Bizim kültürel, dini, sosyal hayatımızda ciddi acılar oluşturmuş bir mesele ibadet dilini değiştirmeye çalışmak. Bu ortaya çıktıktan sonra özür dileyecekleri yerde tam tersine çok daha sakıncalı bir iş yapıyorlar. Tabii ki Türkçe meal okuyabilir, dua edebilirler. Bizim karar vereceğimiz bir şey değil bu. Ama ibadet diliyle oynamak çok zalimane bir yaklaşım. Ezanın Türkçeleştirilmesi meselesinde olduğu gibi, çok ayıp bir şey. Halen ibadet diliyle oynamaya çalışmak, Murat Bardakçı'ya atıf yapayım, insanın zihninde bir istiklal mahkemesiyle açıklanabilecek bir şeydir.
ESKİ VESAYET KALINTILARINI NASIL KORURUZ DİYE ÇALIŞIYORLAR: Birisi parlamenter sistem meşrudur, başkanlık sistemi değildir diyorsa bu cahilliktir. Kullanılan argümanlara dikkat etmek lazım. Diyorlar ki Türkiye'nin çok ciddi bir parlamenter sistem birikimi vardır. Ben de diyorum ki "Nerede?" Darbeler, vesayet dönemleri, vesayetçi cumhurbaşkanları dönemleri, milli güvenlik kurulunun Türkiye'yi yönettiği dönemler, T.C. Anayasası'nın üstünde kırmızı kitapların olduğu dönemler. Bir muhtıra teşebbüsüyle karşı karşıya kaldı. Mesele başkanlık sistemi midir yoksa başkanlık sisteminin başında Tayyip Erdoğan'ın olması mıdır? Bugün kuvvetler ayrılığından bahsedenlerin, hiçbiri kuvvetler ayrılığıyla ilgili modern parlamenter sistemlerindeki hiçbir yaklaşımı getirmedi. CHP sürekli olarak parlamenter sistem diyor, hiçbir raporu zamanında veremiyordu. Eski vesayet kalıntılarını yeni dönemde de nasıl koruruz diye çalışıyorlardı. Gerçek arzu ettiklerinin bir kuvvetler ayrılığı konusunda tartışma yapmak, sistem tartışması yapmak değil, sadece eleştirel bir alan açmak. Getirin teklifinizi dendiğinde ortaya hiçbir şey koyamadılar. Kuvvetler ayrılığı, demokratik sistemin iyi işleyişi hiçbir zaman işlerine gelmedi, bugün de gelmiyor. Masaya oturmasını istediklerinizden bir tanesi T.C'nin seçilmiş başkanına diktatör diyor. Halkın karar verdiği konuda konuşacak bir şeyimiz yok. / DUVAR