Demirtaş’ın “tutuklulukta makul sürenin aşılması ve tahliye” başvurusu üzerine AİHM’nin verdiği kararın temyizi anlamına gelen duruşma sabah saatlerinde başlayacak. Büyük Daire 17 yargıçtan oluşuyor.
HDP’den bir heyetin de izleyeceği duruşmada mahkeme Türkiye’nin AİHM kararına itirazını ele alacak.
‘KÜRT SORUNUNUN BARIŞÇIL ÇÖZÜMÜNÜ HEP SAVUNMUŞTUR’
Duruşmada Demirtaş’ın avukatları, “Bugün burada görülen bu davanın konusu Türkiye’de yargı aracılığıyla muhalefetin susturulması ve cezalandırılmasıdır. Demirtaş, mesleği itibarıyla insan hakları avukatıdır. Ancak bugün kendisi hak ihlalleriyle karşı karşıya kalmıştır. Bu dava yalnızca Demirtaş’ın özgürlüğünden yoksun bırakılmasından ibaret değildir. Aynı zamanda Türkiye’de muhalefeti susturmak ve cezalandırmak için yargının kullanılmasının AİHM tarafından nasıl tespit edileceği ve yanıtlanacağı davasıdır. Bu davanın özünde, Demirtaş’ın siyasi amaçlarla özgürlüğünden yoksun bırakıldığı ve yargının da bu amaca hizmet ettiği gerçeği yer almaktadır. Avrupa’nın en yüksek seçim barajı Türkiye’dedir. 2015 yılından önce Kürt sorununun demokratik çözümünü gündemine almış hiçbir parti bu barajı aşamamıştır. Demirtaş’ın da eşbaşkanı olduğu HDP ise bunu başarmıştır. Demirtaş ve partisinin yürüttüğü siyaset kapsayıcı, demokratik, hak temelli olmuş ve Kürt sorununun barışçıl çözümünü güçlü bir şekilde savunmuştur.” dedi.
Avukatlar savunmalarına, “HDP, 7 Haziran 2015 seçimlerinde oyların yüzde 13,1’ini alarak yüzde 10’luk seçim barajını aşmış ve TBMM’de 80 sandalye kazanarak ülkedeki en büyük ikinci muhalefet partisi olmuştur. HDP’nin 7 Haziran 2015 tarihindeki seçim başarısı başarısı sonucu AKP, iktidarda olduğu 13 yıldan sonra ilk kez Mecliste tek başına hükümet kurma sayısına ulaşamamıştır. 7 Haziran 2015 seçiminin ardından iki önemli olay gerçekleşmiştir. Türkiye’deki demokratik tartışma ortamını yükselten barış görüşmeleri çökmüş ve Erdoğan HDP’yi, özellikle de Demirtaş’ı doğrudan ve açıkça “terörist” olarak hedef göstermeye başlamıştır. Erdoğan’ın 28 Temmuz 2015 tarihindeki konuşmasının hemen ardından Demirtaş hakkında altı soruşturma başlatılmıştır. Burada dikkat kritik çekici nokta, Demirtaş’ın konuşmaları ile soruşturma tarihleri arasındaki büyük tutarsızlıktır. 2 Ocak 2016 tarihli konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan bir talepte bulunmuştur. Bu talep üzerine, üç aydan kısa bir süre içinde Demirtaş hakkında 10 farklı şehirde fezlekeler hazırlanmıştır.” diyerek devam etti.
Savunmada ayrıca, “Tutuklanmasından sadece dört gün önce, Türkiye genelinde farklı savcılar, Demirtaş hakkındaki iddianamelerini, görünüşte kendi inisiyatifleriyle, Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığına göndermeye başlamıştır. Dokuz farklı savcının, merkezi bir talimat olmadan 96 saatlik bir süre içerisinde fezlekelerini Diyarbakır’a nasıl gönderdiklerini açıklamanın akla uygun bir yolu yoktur. Ardından Diyarbakır savcılığı açıkça usulsüz bir şekilde hareket etmiştir. Bu 96 ayrı iddianamenin 31’ini tek bir dev dosyaya eklemiştir. Ayrıca bunlar, savcının yetki alanı dışında kalan dosyaları da içermektedir. 4 Kasım 2016 tarihinde Diyarbakır savcılığı bu dev dosyaya dayanarak Demirtaş’ı terör örgütü kurmak ve yönetmekle suçlamıştır. Ne var ki bu suçlama, Demirtaş’a karşı hazırlanan 96 dosyanın hiçbirinde bulunmamaktadır.” görüşüne yer verildi.
‘DEMİRTAŞ’IN BAŞARISI ONU HEDEF HALİNE GETİRDİ’
Demirtaş’ın geçmiş dönemlerde yaptığı konuşmaların savcılar tarafından ‘suç teşkil ettiğine’ karar verildiğini belirten avukatlar, “4 Kasım 2016’da HDP milletvekillerinin evlerine baskınlar düzenlenmiştir. Organize suça dair bir iddianamenin bulunmadığı göz önüne alındığında, bu eşzamanlı baskınlar için tek mantıklı açıklama, talimatla yapıldıkları şeklindedir. HDP’nin ve Demirtaş’ın elde ettiği siyasi başarı, Erdoğan’ın onu ve partisini hedef almasına yol açmıştır. Bir kimsenin keyfi olarak özgürlüğünden yoksun bırakılması Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ihlalidir. Tutukluluk sürerken mahkeme, Ahmet Şık ve Nedim Şener davalarında olduğu gibi, tüm hukuki sorunları incelemelidir. Hükümetin, iç hukuk yollarının tüketilmesine ilişkin ön itirazlarının tarafınızca kabul edilmesi halinde, AİHM’in Türkiye’deki yasadışı tutuklamalara ilişkin yargı denetiminin gelecekte etkili bir şekilde sürmesi imkânsız hale gelir.” dedi.
Avukatlar savunmaya, “20 Mayıs 2016 tarihli dokunulmazlıkların düzenlenmesi Anayasa değişikliğinin hukuka aykırılığı, Venedik Komisyonu ile Article 19 ve HRW gibi üçüncü taraf müdahillerce de tespit edilmiştir. 20 Mayıs 2016 tarihli dokunulmazlıkların düzenlenmesi Anayasa değişikliğinin TBMM tarihinde ve anayasa hukuku çerçevesinde örneği bulunmamaktadır. Bu değişiklik, Anayasa Mahkemesi tarafından gözden geçirilmemiştir. 4 Kasım 2016’da Diyarbakır Mahkemesi, Demirtaş’ın tutuklanmasına yönelik dokuz gerekçe ileri sürmüştür. Bunlar, Demirtaş’ın Türkiye’nin en büyük ikinci muhalefet partisinin eş başkanı olarak yaptığı siyasi konuşmalardır. Bunun altını çizmeme izin verin. Bir muhalefet liderinin siyasi konuşmaları, tutuklama kararının temeli olarak ileri sürülmüştür. Diyarbakır Mahkemesinin kararının hiçbir yerinde, Demirtaş’ın nefreti, hoşgörüsüzlüğü ve şiddeti nasıl savunduğuna dair somut, bağıntılı ve yeterli bir neden bulunmamaktadır.” şeklinde devam etti.
‘FEZLEKE HAZIRLAYAN SAVCILAR FETÖ ÜYESİ OLMAKLA SUÇLANIYOR’
Savunmalarında zaman zaman görsel sunumların eşlik ettiği avukatlar, “Demirtaş, 4 Kasım 2016-24 Haziran 2018 arasında milletvekili olarak TBMM faaliyetlerine katılamamıştır. Görev süresinin yüzde 40’ını cezaevinde geçirmiştir. Anayasa değişikliği de dahil, önemli yasama faaliyetlerinin hiçbirine katılamamıştır. Kendisinin de aday olduğu Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tutukluluğu devam ettirilmiş, bu nedenle sağlıklı bir kampanya faaliyeti yürütememiştir. Başlarken göstermiş olduğumuz gibi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Demirtaş’ın kriminalize edilmesi çağrısıyla yaptığı konuşmalarla Demirtaş’ın tutuklanmasına yol açan iddianamelerin hızla artması arasındaki zamansal bağlantı açıktır. Demirtaş’ın dosyasındaki tüm kanıtlar, tanık beyanları ve PKK’den talimat aldığı iddiası gibi tüm deliller sahtedir ve duruşmanın görüldüğü mahkeme dahi bunu onaylamıştır.” görüşünü savundu.
Demirtaş’ın yargılandığı davada sunulan delilleri ele alan avukatlar savunmalarına, “Demirtaş’ın tutuklu olduğu dosyaya yasa dışı yollarla elde edilmiş telefon dinlemeleri eklenmiş ve bu telefon görüşmelerini yaptığı yasal parti görevlileri, terörist olarak gösterilmiştir. Anayasa Mahkemesi de dahil olmak üzere mahkemeler, yasal parti görevlilerinin potansiyel terörist olduğunu ve bu görevlilerin aralarındaki konuşmaların terör faaliyetine dair makul şüphe oluşturduğunun kabul edilebileceğini belirtmişlerdir. Şubat 2011-Ocak 2013 tarihleri arasında hazırlanan fezlekelerin dokuzu, daha sonra görevden alınan ve Fethullahçı Terör Örgütüne üye olmak gibi ciddi suçlarla yargılanan savcılar tarafından yayınlanmıştır. Görevlerine son verilmiş olan bu savcıların Demirtaş’ın dosyasına koyduğu sahte deliller ve yasadışı telefon kayıtları, dava dosyasında kalmıştır. Bu deliller, Demirtaş’ın tutuklanmasına gerekçe olarak da kullanılmıştır. AYM buna hiç dikkat etmemiştir.” diye devam etti.
AİHM’DE DURUŞMAYA 16 GÜN KALA TAHLİYE KARARI
Temyiz başvurularını inceleyen AİHM’in beş kişiden oluşan paneli, mart ayında hem Türkiye’nin hem de Demirtaş’ın avukatlarının yaptıkları başvuruları kabul etmişti.
Geçtiğimiz kasım ayında AİHM, Halkların Demokrasi Partisi eski eş başkanı Selahattin Demirtaş’ın yaptığı başvuruyla ilgili olarak Türkiye’nin insan hakları ihlalinde bulunduğuna hükmederek Demirtaş’ın serbest bırakılmasını istemişti. / DUVAR