Milletvekilliği düşürülen Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun HDP milletvekilleri ile birlikte Meclis'te yaptığı “Adalet Nöbeti” sürüyor. Nöbete destek vermek amacıyla çok sayıda kişi ve kurum bugün de ziyaretlerde bulundu. Kürt siyasetçi Ahmet Türk ile İHD adına Gergerlioğlu’nu ziyaret eden akademisyen Kerem Altıparmak Gergerlioğlu’yla ortak bir basın açıklaması yaptı.
Gergerlioğlu, Altıparmak ve Türk'ün açıklamaları şöyle:
DARBE SADECE BOMBA ATARAK OLMUYOR: (Ömer Faruk Gergerlioğlu) Adalet Nöbetimize hoş geldiniz. Biz Adalet Nöbetindeyiz, ve direnişimizi büyütüyoruz. Neden Adalet Nöbeti, hepiniz biliyorsunuz, tüm Türkiye biliyor ve dünya biliyor. Meclis'e darbe yapılırsa vatandaşların adalet ve demokrasi isteme hakları doğar. Biz de darbe yapılan, haksız hukuksuz bir şekilde milletin vekilliği elinden alınan bir kişi olarak demokrasi talebimizi gündeme getiriyor ve direniyoruz. Şahsım ve tüm partim olarak 3 gündür Adalet Nöbetindeyiz. Adalet diyoruz, demokrasi diyoruz, hukuk diyoruz. Türkiye’de partimize yönelik topyekûn saldırılara karşı direniyoruz. Türkiye’de topyekûn tüm STK’lara İHD’ye bugün olduğu gibi diğer tüm demokratik kitle örgütlerine yönelik saldırılara karşı insan hakları hukuk ve adalet diyerek direniyoruz. Meclis'e niye darbe yapıldı? Meclis'e darbe sadece bomba atarak mı yapılır. Hayır darbe sadece bomba atarak olmuyor, işte gördünüz. A’dan Z’ye haksız hukuksuz bir yargı süreci sonrası 90 bin kişinin oyunu almış, Kocaeli halkının oyunu almış Ömer Faruk Gergerlioğlu anayasal bir takım oyunlarla Meclis'ten ekarte ediliyorsa milletin vekili olarak onu getirdiği Meclis'e darbe yapılıp Meclis'ten uzaklaştırılıyorsa, cezaevine gönderilmeye çalışılıyorsa buna karşı durmak bizim en temel meşru hakkımızdır ve barış talebimizdir. Üzücü olan bu toplumun barış talebine darbe vurulmasıdır.
AKİLLER HEYETİNDEYKEN 'İYİ İNSANLAR' DİYORLARDI: Biz bu toplumda yıllardır insan hakları, hukuk, adalet diyen insanlarız. Kürt meselesinde çözümden başka bir yolu düşünmeyen, bilmeyen, söylemeyen insanlarız ama dayatılan hep çatışma savaş ve maalesef çözümsüzlük. Benim yaptığım bir barış paylaşımı bahane edilerek hakkımda açılan bir dava vardı. Daha önce insan hakları savunucusu olarak, çözüm sürecinde Kocaeli Barış Platformu'nu yerelde kurarak, ulusalda barış konusunda gayret sarf ederek, çözüm süreci öncesinde söylediklerimizi tekrar ederek bu topraklarda barış umudunu yükseltmeye çalıştık. Biz o zaman bunları söyledik. Marmara Akiller Heyeti'ni Kocaeli’nde ağırlayan kişiyken, Meclis Çözüm Heyetine Kocaeli’nden bilgiler verirken çok iyi işler yapan insan olarak görülüyorduk. Ne zaman çözüm süreci bitti biz aynı şeyi söylemeye devam ettik bu kez bize terörist demeye başladılar. Dün çözüm sürecinde söylenenlerin onda birini söylediğimiz için, çözümden, barıştan, hayattan başka bir çare yoktur dediğimiz için 27 yıllık uzman doktorluk hayatımızdan ihraç edildik. Her türlü sivil ve medeni ölüme uğratıldık. Üyesi olduğumuz derneklerden ihraç ettirildik. İş bulamamamız sağlandı, aç susuz bırakılmaya çalışıldık. Ama sonunda biz bir milim düşüncelerimizden, yolumuzdan şaşmayacağız dedik ve Allah’ın takdiri yolumuza devam ettik. Bir milim bile görüşlerimden geri adım atmadım. Kürt meselesinde yıllardır ne söylediysem onu söylemeye devam ettim. Çatışmasız, anayasal değişimlere bağlı insan haklarına dayalı bir çözüm dedim hep. Sonrasında bu millet bizi tuttu millet meclisine vekili olarak gönderdi, onur duyduğum bir yere gönderdi. Milletin verdiği bu onurun hakkını vermeye çalıştım, insan hakları ve barış dedim. 2,5 yıl burada hep aynı şeyi haykırdım. Millet bize görevleri verdi maalesef o çözümü düşünmeyen devlet anlayışı ve iktidarın ceberrut anlayışı bizi mesleğimizden uzaklaştırdı. Millet bize milletin vekilliği görevini verdi ama yine aynı ceberrut anlayış bizi vekillikten düşürdü cezaevine yollamaya çalışıyor. Bunu anayasayı çiğneyen yargısal ayak oyunlarıyla yapıyorlar.
TEK BİR HUKUKÇU SUÇ UNSURU BULAMAZ: Bir haber yapmak suç değildir, barış çağrısı içeren haber paylaşmak suç değildir. Benim 20 Ağustos 2016’da paylaştığım “devlet adım atarsa barış bir ayda gelir” haberinin içeriği hakkında tek bir hukukçu bile suç unsuru bir fiil ve söylem bulmadı, bulamıyor, bulması mümkün değil, bu haber paylaşımından RT etmekten 2,5 yıl terör örgütü propagandası cezası verildi. Ve haberi yapan yayın organına bir dava ceza, erişim yasağı yok, haber hâlâ yayında. Retweet eden başka birine ceza yok, şu anda ceza alan biziz. Böylesi inanılmaz bir cezadan sonra İstinaf ve Yargıtay’da bir üyenin itirazına rağmen cezamız onaylandı. İtiraz eden üyenin yazdığı hukuk manifestosuna anladığım kadarıyla siyasi birtakım mülahazalar nedeniyle pek bakılmadı ve bu ceza onandı. Ardından bu hukuksuz trajikomik ceza Meclis Başkanlığı’na geldi. Meclis Başkanlığı’nın görevi nedir? Milletvekilliğinin dokunulmazlığını, Anayasa'yı ve milletin iradesini korumaktır. Meclis'in duvarında ne yazıyor? “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diye boşuna mı yazıyor? Yargının iktidarın etkisiyle verdiği hasımane cezalar demokrasinin beşiği olan milletin meclisinde bir saniye bekletilmeksizin uygulanmak için mi? Allah aşkına Meclis Başkanı niçin oradadır, anayasal suç ve ilkeleri çiğnemek için mi oradadır? Dönem sonuna kadar bu hukuksuz ceza bekletilebilirdi. AYM’nin kararını bekleyebilirdi. Bunlar beklenmedi, Meclis Başkanı milletvekilini korumayacaksa niye oradadır? Meclis Başkanı kendi anlayışıyla bir karar almıyor da başka yerlerden mi etkileniyor? Tüm Anayasa hukukçuları bu kararın Anayasa'ya aykırı olduğunu söylüyor. İsim de vereyim, Osman Can hoca, Tolga Şirin, yine ceza hukukçusu Ersan Şen, Ergun Özbudun, İzzet Özgenç, Adem Sözüer, hepsi beyanatlarıyla bu verilen cezanın hukuksuz olduğunu söylüyor. Ve bir şekilde Yargıtay da bunu onamış, Meclis'in önüne gelmiş. Meclis Başkanı’nın yapması gereken milletin iradesini, anayasayı ve dokunulmazlığı korumak değil mi? Bunu yapmamıştır. AYM’ye başvurmamıza rağmen alelacele bu karar okutulmuştur. Sayın Berberoğlu kararında olduğu gibi aynı yanlış yapılmıştır. Sayın Berberoğlu kararı okutulduğu zaman bir yanlış karar örneği yoktu, ama şimdi bir yanlış karar örneği var. Sayın Berberoğlu gördüğünüz gibi vekillikten alelacele düşürüldü, cezaevine yollandı ve sonra daha sonra AYM’’nin ihlal kararı üzerine geri döndü. AYM’nin benim kararımı da bu yönde vereceği ortadadır, niye beklenmemiştir. Bu Meclis'in ve milletin iradesi ayaklar altına alınmıştır, bu kabul edilecek bir durum değildir. Bu topraklardaki insanlara haksızlıktır. Beni üç gündür binlerce kişi arıyor tüm farklı inanç ve kimlikten binlerce kişiden destek alıyorum. Uluslararası ve ulusal kurumlardan destek alıyorum. Ve bunun üzerine bir de partimizi kapatarak bir darbe daha vurmaya çalıştılar. Ama tüm dünya, tüm Türkiye partilerini kapatarak da bir yere varılamayacağı mesajını veriyor.
VEKİLLİĞİMİN DÜŞÜRÜLMESİNİ TANIMIYORUM: Aynı şeyleri tekrar ederek farklı bir yere varmaya çalışıyorlar sonuçta gelinen noktada biz direniyoruz. Adalet üzerine direniyoruz. Ben bu kararı tanımıyorum. Prosedüren vekilliğim düşürülmüştür ama bu Anayasa çiğnenerek yapılmıştır. İkinci bir Enis Berberoğlu utancı bu ülkeye yaşatılmıştır. Biz burada adalet için direniyoruz. 3 gündür buradayız, arkadaşlarımız burada. Dünyada eşi benzeri olmayan bir direniş gerçekleştiriyoruz. Tüm dünya bunu görsün. Türkiye’de bir milletvekili hukuksuz ayak oyunlarıyla Meclis dışına itilmiştir, cezaevine atılmaya çalışılmaktadır, o vekilin partisi de kapatılmaya çalışılmaktadır. Bu partinin tüm geleneğine bir saldırı yapılmıştır ve biz burada hak ve adalet üzerine direniyoruz. Bu direniş adalet yerini bulana kadar devam edecek. Bugün hukuksuzluklar bitmiyor. Türkiye’de her sabah kalkıyoruz hukuksuzluklar devam ediyor. Bu sabah İHD Eş Genel Başkanı değerli arkadaşımız sayın Öztürk Türkdoğan ve onlarca arkadaşımızın Türkiye’nin dört bir tarafında yine gözaltına alındığını ve haklarının gasp edildiğini görüyoruz. Önümüzde Newroz var Newroz'un coşkusunu heyecanını yok etmeye çalışan zihniyet yapıyor, bunlar boşuna çabalardır. Biz hukuk ve insan hakları mücadelemize devam edeceğiz.
İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI HEP HAKLI ÇIKAR: İnsan hakları savunucuları çok önemli şeyler söyler, çok önemli ihlalleri söyler, hem sivil toplumda hem siyasette insan hakları savunuculuğu kolay bir iş değildir. Anında saldırıya uğrarsınız. Büyük haksızlığa uğrar, ama biz insan hakları savunucuların gurur duyduğu bir durum var, en sonunda insan hakları savunucuları hep haklı çıkar. Bugün sayın Öztürk Türkdoğan ve diğer savunucuları gözaltına alabilirsiniz, İHD’yi kriminalize edebilirsiniz ama bunlar boşuna çabalardır. Ben burada sözümü bitiriyorum. İHD yetkilileri sayın Kerem Altıparmak hocamız, sayın değişmez Eş Genel Başkanımız Ahmet Türk burada.
GERGERLİOĞLU VE TÜRKDOĞAN'IN DURUMU PARALEL: (Kerem Altıparmak): Burada sürpriz bir şekilde bulunuyorum. Her ne kadar Ömer Bey'in avukatlığını yapsam bile İHD adına buradayım. İHD adına Öztürk Türkdoğan burada olacaktı. Ama insan hakları savunucularının kaçınılmaz sonuçlarından biri. Biraz AİHM kararında Demirtaş kararında tespit edildiği gibi öngörülemez bir terör ile mücadele mevzuatı ve örgüt üyeliği tanımı var. Eş Genel Başkanımız da birçok insan hakları savunucusu örgüt üyeliği ile itham edildiği için gözaltına alındı. Pek çok dosyada olduğu gibi dosya üzerinde kısıtlılık kararı var. Ancak Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun başına gelenler Öztürk Türkdoğan’ın başına gelenler çok önemli paralellikler var. Her ikisi de Türkiye’de herkesin hakkını amasız fakatsız, diline dinine ve kimliğine bakmaksızın yıllardır savunan insanlardır. Türkdoğan 13 yıldır İHD’nin Eş Genel Başkanı, insan haklarının değerlerini temsil eden önemli bir figür ve kendisi tıpkı Ömer bey gibi bizzat, derneğimiz İçişleri Bakanlığı tarafından hedef haline getirildi, derneğimize “canı çıkasıca” ifadesi kullanıldı. Biz Türkdoğan’ın gözaltına alınmasıyla bu konuşma ve insan hakları savunucularına yönelik tavrın arasında önemli bir paralellik olduğunu düşünüyoruz. Ömer Faruk Gergerlioğlu insan haklarını savunduğu için vekilliği düşürüldü Türkdoğan da insan haklarını savunduğu için bugün gözaltına alındı. Bütün kamuoyunun Türkdoğan ve Gergerlioğlu’na destek vermesini istiyoruz. İnsan Hakları Derneği başkanları silahlı saldırıya uğradı. İnsan hakları o kadar önemli değerler üzerine kurulmuş ki bütün bu saldırılar bırakın çalışmaları engellemeyi sınır bile getiremedi. İnsan hakları üzerine bir saldırı ve çullanma söz konusu. Meseleyi sadece Türkdoğan meselesi olarak değil, insan hakları hareketinin bir sorunu olarak kavramak zorundayız.
YARGITAY ONAYLASA BİLE HÜKÜMSÜZ: Ömer Bey'in dosyası ile ilgili kısa bir şey söylemek istiyorum. AYM başvurusu var bir de düşme ihtimaline karşı bir başvuru daha yapılacak. Meclis'in başkanının bir milletvekilliğinin hüküm verilmesi sebebiyle düşürülmesi konusunda karar vermesine dair sınırsız bir takdir yetkisi var mıdır? Bunu sormak istiyoruz. Bir Meclis Başkanı, anayasanın 83’üncü maddesi gereğince kural olarak hangi koşullar altında bu takdir yetkisini kullanmaktadır? Bir hukuk devletinde herhangi bir kişinin hukuki bir denetime tabi olmaksızın keyfi ve sınırsız bir şekilde hareket etmesi kabul edilemez. Bunun için en az 3 husus dikkate alınmalıdır. Birincisi bir milletvekilliğinin dokunulmazlığı gerçekten kaldırılmış mıdır, kaldırılmamıştır. Çünkü Anayasa'nın 14. maddesi uyarınca kaldırıldığı söylenen dokunulmazlık 14. maddenin öngörülemezlik ve sınırsızlığı nedeniyle uygulanamaz bir hükümdür. 14. maddenin son fıkrası bu maddede gösterilen durumların uygulanması için bir kanun çıkarılması gerektiğini söylüyor. Nerededir bu kanun? Onun için Ömer Faruk Gergerlioğlunun dokunulmazlığı kaldırılmamıştır. Kaldırılmadan yapılan bir yargılama bir dava şartı olmaksızın yapılan bir yargılama olduğu için Yargıtay onaylasa da yok hükmündedir. İkincisi, Meclis Başkanı eğer bir takdir yetkisi kullanacak ve sınırsız değilse bir milletvekilinin ifade özgürlüğünü kullandığı bir durum için bu takdiri kullanamaz. Katil için tecavüzcü için kullanır ama ifade özgürlüğünü kullanan bir milletvekili için kullanamaz.
ŞENTOP DÜŞÜRMEMEYE MECBURDU: Dokunulmazlığın varlık sebebi Avrupa Konseyi’'ne üye olan bütün devletler açısından böyledir; tam da azınlıkta olan milletvekillerini korumak için vardır. Bir takdir yetkisi kullanacaksanız, azınlıkta olan milletvekilini hedef alacak şekilde kullanamazsınız. Bu nedenle Şentop sanki mecburdu gibi bir tablo çizdi. Hayır tam tersine vekilliği düşürmemeye mecburdu. AYM’nin karar vermesini ve Berberoğlu kararı varken beklemesi gerekiyordu. Biz insan hakları savunucuları olarak haklıyı ve doğruyu söylemek zorundayız. Öztürk Türkdoğan için desteğimizi hatırlatıyoruz.
GEÇMİŞ OLSUNA DEĞİL KUTLAMAYA GELDİM: (Ahmet Türk) Bir söz var "batı cephesinde değişen bir yok" diye. 30 yıldır yaşadıklarımızı bugün tekrar yaşıyoruz. Bildiğiniz gibi 94’lerde Meclis abluka altına alındı, polisler Meclis içine girdi, bazı arkadaşlarımız Meclis'te gözaltına alındı. Bugün aynı şeyleri yaşıyoruz. Çok değerli arkadaşımızı ziyarete geldim. Kendisine geçmiş olsun demiyorum, kendisini kutlamak için geldim. Barış demokrasi ve insan hakları mücadelesinden dolayı kutlamaya geldim. Çünkü biliyoruz ki hiçbirimiz milletvekili ya da belediye başkanı olmak için siyaset yapmıyoruz. Halkımızın demokrasi ve özgürlük mücadelesini desteklemek için, onun taleplerini yerine getirmek için buradayız, bunun mücadelesini yapıyoruz. 94 yılında dokunulmazlıklar kaldırıldı cezaevine girdik, DTP kapatıldı, vekilliğimiz düşürüldü, yasaklı hale geldik. Vekilliklerin kaldırılması cezaevi süreçleri bize bir şeyi gösterdi, hep güçlenerek çıktık. Çünkü halkımız yanımızda oldu, halkımız niçin mücadele verdiğimizi, niçin aday olduğumuzu bildiği için biz güçlenerek çıktık. Bugün de partinin kapatılması için bir dava açıldı, AYM’ye başvurdu. Sonuç ne olursa olsun güçlenerek çıkacağız. Demirel’in dediği gibi çareler tükenmiyor, biz çaresiz değiliz. Elbette ki arkamızda halkımızın desteği olduğu müddetçe bu konudaki siyasetimizi ve halka olan bütünleşme çabalarımızı sürdüreceğiz, bundan kimsenin şüphesi olmasın.
MÜCADELEYİ SÜRDÜRECEĞİZ: Bugün arkadaşlarımız hukuki gerekçeleri ortaya koydular. Ben hukukçu değilim bu gerekçelere de ihtiyaç duymuyoruz çünkü Türkiye’de hukuk yok neyin tartışmasını yapacaksınız? Hukukun olmadığı bir yerde hukuk tartışmasına girmek gerçekten anlamsızdır. Çünkü evrensel değerlerin ve hukukun ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu ülkede maalesef hukuksuzluğun sürdüğü, Kürt halkının, muhaliflerin, demokratların susturulmaya çalışıldığı bir süreci yaşıyoruz. Birlikte direneceğiz, zorlukları aşacağız. Halkımız ve demokrasi güçleri yanımızda. Bugün sadece Kürt halkının demokrasi taleplerini dile getirmiyoruz, bütün halkların ortak demokratik değerlerde buluşması için bu mücadeleyi sürdürüyoruz ve bu mücadeleyi sürdüreceğiz.
SORU&CEVAP
İddianameye bakacak olursak Meclis konuşmaları, İmralı’daki görüşmeler gibi birçok konu yer alıyor. Siz iddianameye bakınca ne düşünüyorsunuz bu gerekçeler hakkında?
Gergerlioğlu: Gerçekten büyük bir hukuksuzluk ve akıl tutulması halini görüyoruz. Bu çözüm süreci nasıl yapıldı. İşleri güçleri çözüm sürecinde rol alan aktörleri suçlamak, kendilerini kurtarmak ve temize çekmek. Çözüm süreci bu ülkede hepimizin gözleri önünde yapıldı ama rol alan aktör bizim partiden biri ise suçlu, iktidar partisinden ise hiçbir şekilde kimse suçlanmadı. Çözüm sürecinde ne yapıldıysa devlet bilgisi dahilinde yapılmıştır. İmralı görüşmeleri devlet bilgisi dahilinde yapılmıştır. Daha sonra bunları insanların önüne koyarak suçlamak hukuksuz, akıldışı bir yöntemdir. Kürt meselesi parti kapatarak yıllardır çözülemedi, çözülmez. Giderek artan bir Kürt meselesini, giderek artan bir çözümsüzlük ve hukuksuzlukla çözemezsiniz. Bu halk eşit vatandaşlık istiyor. Sorunun çözümü noktasında atım atılması gerektiğini söylüyor, demokratik siyasetin önünün kapatılmaması gerektiğini söylüyor. Ama getirip getirip yüzlerce kişiye siyaset yasağı konulsun, yeni parti kurulmasın... Siyaset konuşulmayacaksa, biz burada niye varız, partileri kapatarak nereye varacaksınız? Bu kesinlikle çözümsüzlüktür, bu iddianameler çeşitli partilere yapılmıştır. Hiçbir sonuç alınamamıştır. Biz, gelin bu topraklardaki sorunlar için en derine gidelim, kaynağa gidelim, anayasal çözümler üretelim diyoruz. Kavga üzerinden bir çözüm olmuyor, gelin çözelim barışa insan haklarına gidelim. İşin temeline varmadan sonradan oluşan kavga üzerinden, çatışma üzerinden itham etmek suçlamak bunlar kesinlikle sonuç aldırıcı hususlar değildir. Biz diyoruz ki gelin bu yanlış yollardan vazgeçin. 6 milyon kişinin oy verdiği bir partiye karşı bu hasımane tavrı bırakın diyoruz.
Ahmet Türk: Barış görüşmeleri sürecinde adaya ilk gidenlerden biriydim. Herhalde yüzerek gitmedim, yüzme şansım da yoktu. Herhalde devletin sağladığı yollardan gittik, onların talebi üzerine bu görüşmeler başladı ve bir barış sağlanması konusunda bir mutabakat vardı ama istenilen netice alınmadı ve bu süreç sona erdirildi. Bu görüşmelerin aktörleri şu anda burada değil, arkadaşlarımız bu görüşmeleri sürdürdüler ben ilk görüşmeleri yaptım daha sonra hükümetle bu görüşmeleri yapan arkadaşlarımız gerektiğinde bu gerekli açıklamaları yaparlar.
Fezlekeler var, bunun karşısında ne yapacaksınız, sine-i millet gibi bir planınız var mı?
Gergerlioğlu: Sine-i millet diye bir düşüncemiz yok, fezlekeler bizim demokratik siyasetimizi engellemek için bize gönderiliyor. Bu Meclis'e gönderilen fezlekelerin yüzde 90’nı bize geliyor. Neden? Çünkü biz insan hakları sorunlarıyla ilgili çok önemli çözüm önerileri sunuyoruz ve bu yüzden bunlarla bizi susturmaya çalışıyorlar. Buradan hareket ederek partimizi kapatmaya çalışıyorlar. Bunlar defalarca denenmiş boş işler. Sonuç alınamaz.
Üç gündür buradasınız ve buradan çıkmayı düşünmüyor musunuz. Tabii ki bir talebiniz var ama Meclis'te ihtiyaç karşılayabiliyor musunuz? Vaktiniz nasıl geçiyor? Ev konforunda değil tabii. Zorlanıyor musunuz?
Gergerlioğlu: Ben otuz yıllık doktorum. Nöbet tuttum, sandalye üzerinde uyudum. İnsan hakları savunucusu olarak her türlü sorun ve sıkıntıyla uğraştık, alışkınız. Ama benim sevdam demokrasiye ve millet iradesinin tesisine yöneliktir. Biz burada dünya çapında bir adalet nöbeti başlattık. Burada biz elbette evimizin konforunu bulamıyoruz, rahat bir hayat bulamayabiliriz. Burada biz rahat bir hayat yaşayamayabiliriz, ama temsil ettiğimiz milletin büyük iradesi için her şeye katlanırız. Ben sonuna kadar dayanırım. Çıplak aramayı gündeme getirdiğimde AKP’liler, İçişleri Bakanı bana etmedik hakaret, küfür bırakmadı. Suç duyurusu bırakmadı. Ama kürsüye çıktığımda şunu söyledim; “Haklıyım güçlüyüm ve kazanacağım”. Şu anda benim vekilliğimin alınması benim için bir kayıp değildir, sayın başkanım Ahmet Türk’ün dediği gibi milletvekillikleri bizim için kağıt üstündeki hususlar değildir, biz koltukların vekili değiliz, kalplerin, gönüllerin, halkın vekiliyiz. Biz büyük sorunları çözmenin vekilleriyiz. Aç kalırız, uykusuz kalırız, insani ihtiyaçlar konusunda sıkıntı çekebiliriz. Evet bunları çekiyorum ama insani idealler benim için her şeyin üzerindedir. Ben ve arkadaşlarım burada çok nitelikli bir direniş başlattık.
Tüm Türkiye ve dünya kamuoyuna sesleniyoruz. Burada bir milletvekili elinden gaspla, zorla vekilliği alındığı için millet iradesi ve anayasa ayaklar altına alındığı için direnmektedir. Partisi ile birlikte, halkıyla birlikte direnmektedir. Seçmenleriyle birlikte direnmektedir. Çünkü biz “sonuna kadar yanınızdayız” diyen o onurlu halkın temsilcileriyiz. Ben o halkı dinlerken gözyaşlarımı tutamıyorum. Çok fazla cefa çekmiş çok onurlu bir halkın temsilcisiyiz. Kürt, Türk, Ermeni, Arap, Alevi, Sünni olmamızın da bir önemi yok. Biz bu ülkenin en büyük sorunların temsilcileri, vekilleri olarak her türlü zorluğa katlanırız. Uykusuz kalırız, aç kalırız ama sonuna kadar direniriz. Eğer ki Meclis Başkanı bu hatayı yapmışsa ben bu milletin kalbine, bağrına sığınıyorum dedim. Bana bu hakkı verecek olan yine o bu halkın onurlu iradesidir. Anayasa niye vardır? Güçlü devlet aygıtına karşı güçlü bir korumadır, milleti korur. Direniyoruz, aç kalabiliriz susuz kalabiliriz ama bu halkın onurunu ayaklar altına aldırmayız. Ben onurumu ayak altına aldırsaydım mesleğimden ihraç edilmezdim.
Ben aynı zamanda dindar bir insanım. Bu dünya hayatı oyun ve eğlenceden ibarettir diyor Rabbimiz. 3 günlük dünya ve hayat için ben onuru, haysiyeti ayaklar altına aldırmazdım, aldırmadım. Alsınlar işimi, vekilliğimizi alsınlar, canımı alsınlar umurumda değil. Bunu bütün dünya kamuoyu bilsin biz burada zorluklar yaşarız. Bizim halkımız ne zorluklar yaşıyor. Yıllardır ne çatışmalar, sıkıntılar, zorluklar yaşıyorlar. Biz bu ülkede Kürt de Türk de hayatını kaybetmesin diye hakarete uğruyorsak bunun çok bir önemi yok. İnsanlar ölüyor, analar ağlıyor, çocuklar ölüyor. Böyle bir ortamda bizim vekilliğimiz alınmış, burada kanepede yatmışız, ne önemi var? Yatarız biz. Hiç önemli değil. Arkadaşlarımız zindanda boş yere. Sayın Demirtaş ve Yüksekdağ, diğer arkadaşlarımız içerdiler. Umurumuzda değil, ne yaparsanız yapın. Biz diyoruz ki bu ülkede insan haklarına dayalı anayasal bir sistemle ülkenin tüm insan hakları sorunları çözülmelidir. Bunun için a’dan z’ye her şeyi yaparız, yapmaya devam edeceğiz. / DUVAR