Diyarbakır'dan Berlin'e, Kürtler açısından hava farklı değil. Çözüm konusunda Erdoğan’la iş tutmanın engelleri görülmekle birlikte, alternatif meselesi nedeniyle yine Erdoğan’la yola devam eğilimi ağır basıyor... Ama kafalar net değil. "Çözüm süreci Erdoğansız da devam eder" diyenlerle demeyenler ayrımı belirginleşiyor.
Hayatın realiteleri, otoriterleşmiş bir Erdoğan’ı da çözüme zorlar mı? Kürtlerin kafasını karıştıran sorulardan biri ne? Ve Kürtlerin bazı kesimlerinde, Erdoğan'ın demokrasiyi hiçe sayması neden pek heyecan yaratmıyor? Diyarbakır-İstanbul-Berlin üçgeninde tanık olduğum tartışmalardan çıkardığım yanıtlar aşağıda.
Berlin’deki hava Diyarbakır’dan farklı değildi Kürtler açısından.
Erdoğan’a güven yoktu.
Erdoğan’la çözüm sürecinin doğru dürüst yürümediği, kolay kolay da yürümeyeceği konusunda genel bir mutabakat vardı.
Erdoğan’la çözüm süreci nereye. sorusu yanıtlanırken en çok şu sözcükler kulağa çalınıyordu:
Oyalama...
Ali Cengiz oyunu...
Zaman kazanma...
Ama umut da kesilmiyordu:
“Erdoğan sıkışırsa, sıkıştığını görürse, belki bir şeyler yapar. Bu bakımdan seçimler, 30 Martkritik bir tarih...”
Çözüm ya da barış konusunda Erdoğan’la iş tutmanın engelleri görülmekle birlikte, alternatif meselesi nedeniyle Erdoğan’la yola devam eğilimi ağır basıyordu.
Dünkü yazımda belirttiğim gibi, Kürtlerin gözünde Erdoğan’ın muhtemel alternatifleri olarak görülen Kılıçdaroğlu, Bahçeli, Gülen ya da ‘asker’le işlerin daha da kötüye gidileceğine dikkat çekiliyor.
Ama kafalar net değil.
Kürtlerin kafasını karıştıran soru
Kürtlerin kafasını karıştıran sorulardan biri şöyle:
Bu sorular, evet, kafa karıştırıyor.
Çözüm süreci Erdoğan’la da, Erdoğan’sız da devam eder, ‘hayatın realiteleri’ bu memlekette artık iktidara kim gelirse gelsin ‘çözüm süreci’ni dikte eder diyenlerle, demeyenler ayrımı belirginleşiyor.
Ama böyle olsa da, tartışma bu noktaya gelince, Erdoğan ne kadar demokratmış, ne kadar değilmiş konusunun Kürtlerin bir kesiminin gözünde pek öyle önemsenmediği ortaya çıkıyor.
İki üç hafta önce bir Diyarbakır gecesinden kulağımda kalan sözler:
“Biz Kürtler için yargı ne zaman bağımsız oldu ki?..”
“Bizim için hukuk zaten hiç olmadı.”
“Gezi olayları yaşanırken, Hakkâri’de yaşlı bir Kürt anası, ‘Bizim ormanlarımızı yaktılar, köylerimizi yaktılar; orada birkaç ağaç kesilmiş ne olacak ki!’ demişti.”
'Irak'ta Kürt sorunu demokrasiyle mi çözüldü?'
Geçen ayın sonlarıydı.
Genellikle CHP dünyasından katılımla yapılan Pera Toplantıları’nda konuşurken, Halk Partili bir Kürt, konu yine çözüm, demokrasi ve Erdoğan’dan açılınca şöyle dedi:
“Hep demokrasi demokrasi diyorsun. İyi güzel! Peki, Irak’ta demokrasi mi vardı, demokrasiyle mi çözüldü Kürt sorunu?.. Bak orada Kürtler artık kendi kendilerini yönetmiyorlar mı? Her türlü hakları hukukları yok mu?”
Düşündürücü bir tespitti bu da.
Diyarbakır’daki gece sohbeti sırasında da bu tespite yakın veya buna denk düşen görüşler havada uçuşmuştu.
Şöyle özetleyebilirim:
“Erdoğan demokrasiye, hukuka yan çiziyor, doğru... Ama biz Kürtler için ne fark ediyor ki? Bugünlere nasıl geldik? Ne aldıysak bugüne kadar mücadeleyle, elde silahla, dağda savaşarak almadık mı? Gerekirse, yola yine böyle devam edilir.”
Berlin’de de biri aynen şöyle dedi:
“Türkiye’de en milliyetçi, en bağnaz kişi de Kürt sorununda bir şeyler yapabilir. Sıkışınca yapabilir. Evet, Tayyip Erdoğan da yapabilir. Ne mi yapabilir? Mesela Kürtçe anadilde eğitim hakkı tanıyabilir.”
Olur mu, olmaz mı?
'Gönül bağı kopan' Kürtlerin Erdoğan'a bakışı
Eder mi, etmez mi?
Artık Türkiye’de demokrasi ve hukuka dair meselelere bazı Türk ve Kürt aydınları değişik pencerelerden mi bakıyorlar?
Öyle mi, değil mi?
Böylesi tartışmalar devam edecek.
Benim Diyarbakır-İstanbul-Berlin üçgeninde tanık olduğum, yer yer de katıldığım bu tartışmalarda dikkatimi çeken hissî bir noktaya gelince...
Kürtlerin bir kesiminde ruhen kopuş hâli ya da gönül bağının kopması durumu derinleşmiş...
Tayyip Erdoğan’ın demokrasi ve hukuku hiçe sayan adımları galiba Kürtlerin bazı kesimlerinde pek öyle heyecan yaratmıyor.