Evet, Selahattin Demirtaş'a ve HDP'ye çok kızıyorum.
Aslında gizli bir kızgınlık bu.
Tek taraflı bir mesele.
Benimle ilgili yani.
Kişiliğimle, geçmişimle, alışkanlıklarımla, hatta komplekslerimle ilgili.
Kendime kızıyorum aslında.
Ama can tatlı.
Kendime karşı kızgınlığımı başka birilerine yansıtıp hafiflemem gerek.
Ben de işte bu yüzden Selahattin Demirtaş'a ve HDP'ye kızıyorum.
* * *
Canımı sıkan şey, uzun yıllar sonra yüreğimde garip bir heyecan hissetmem.
Seçimler yaklaşırken hop oturup hop kalkmam.
İzlediğim ve okuduğum siyasi haberlere bazen aşırı duygusal tepkiler göstermem.
Oysa ben böyle biri değildim.
Hele bir gazeteci olarak soğukkanlılık ve objektiflik özelliklerimi hep korumaya çalışırdım.
Son zamanlarda nasıl olduysa değişiverdim.
İçimde giderek güçlenmesine engel olamadığım bir aidiyetduygusu ortaya çıktı.
Bazen açıkça itiraf etmeye çekinsem de, kendimi bu seçimlerde HDP'yi destekleyen milyonların bir parçası olarak hissediyorum.
Bu bana - kabullenmekte biraz zorlandığım - hoş bir coşku duygusu verse de, geçmişte olduğu kadar soğukkanlı olamadığım için anlaşılmaz bir huzursuzluk hissediyorum.
* * *
Bakıyorum, bazı gazeteci arkadaşlarımız ne kadar da soğukkanlı.
Kimileri "seçimler gelip geçer; 7 Haziran'dan sonra da hayat aynen devam eder" derken ne kadar da zeki ve mantıklı görünüyorlar.
Keşke ben de bu tür 'felsefi" anlatımlar kullanabilseydim.
Ama...
Galiba bu sefer kazın ayağı pek öyle değil.
Bu sefer "göstere göstere" geliyor.
7 Haziran'ın bir kâbusa dönüşme ihtimali var.
Sonuç kötü olursa muhtemelen açık bir diktatörlük kurulacak.
Tutuklamalar, yasaklamalar, parti ve gazete kapatmalar başlayacak.
Ve kan dökülecek.
Sokakta gösteri yapana "legal" polis kurşunu sıkılmasıyla ilgili yasal düzenlemeler yapıldı bile zaten.
Kürtler mutlaka provoke edilecek, iç savaş hortlatılmaya çalışılacak.
Belki Ortadoğu'nun savaş ve terör ateşine atılacağız.
Adım adım bastırıyor karanlık.
Ne var ki ben sakin olmalıyım, objektif ve soğukkanlı...
* * *
Elbette panik yapmayalım.
Her gecenin sabahı var, güneş mutlak doğar vs.
Ama doğana kadar geçecek yıllarda Türkiye çok fazla kayıplar verecek, can kayıpları, enerji, umut ve moral yıkımları; maddi zararları ve ekonominin yiyeceği ağır darbeleri saymıyorum.
Ve yıllar, hatta on yıllar öncesine döneceğiz belki de.
Topu topu bir hafta uzağımızdaki 7 Haziran, işte böyle bir sınır olabilir.
Ama tabii "hayat devam eder", eder tabii de...
Böyle bir ortamda, tarafsız, kayıtsız kalmak...
"Profesyonel" olmak...
Üstelik birileri var gücüyle buna karşı mücadele ederken...
Kızıyorum yine.
Soğukkanlı olamadığım için kızıyorum.
* * *
Oysa nasıl da soğukkanlılar bazı iktidar karşıtları.
Aptal da değiller.
Ama geçmişin yükünün altından kalkamıyorlar.
Önyargılar, nefret ve kin kaplamış ortalığı.
İç savaş yıllarının bize armağanı bunlar.
Seçimlerin aritmetiğini onlar da görüyor.
HDP barajı aşamazsa neler olabileceğini biliyorlar.
Aldırmıyor, hatta karşı çıkıyor, dahası yüzde 1 bile alması kuşkulu bazı partileri ortaya atıp "illa birisi yüzde 10'u geçecekse o değil bu olsun" diyorlar.
Sanki iş, yüzde 10 üzerinden zar atmaya döndü.
Sanki HDP'nin yüzde 8-9'unun garantisi yok ve iş sadece yüzde 1-2'ye kalmamış gibi...
Ama "asla" diyorlar...
"AKP ile anlaşmıştır" diyorlar.
Kaç kez haykırdılar, daha ne yapsın adamlar!
Yine sakinliğimi yitiriyorum...
Oysa mesleğimi sukûnetle yapmam gerek.
Bütün bunların nedeni olan Selahattin Demirtaş'a ve HDP'ye kızıyorum.
* * *
Sakin sakin düşünürken aniden bir bakıyorum ki...
On yıllar sonra Türkiye'de "sol" adına ortaya çıkan partilerin seçmenlerinin yüzde 40'lık oy potansiyelinden bahsediliyor.
Nasıl heyecanlanmazsın!
Yok yok, yine de sakin olmak lazım.
Ben de öyle olmaya çalışıyorum.
Ama bakıyorum, HDP'ye durmadan yükleniyorlar.
Bombalar, saldırılar, tabela indirmeler, vali ve kaymakam destekli "haddini bildirmeler", "bölgeden sürmeler"...
Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, polisler, herkes atakta...
TRT, yandaş medya, paralı askerler...
Yalanlar, iftiralar...
Ben tabii ki kendimi adaletsizliğe uğrayanın ve zayıf olanın yanında hissediyorum.
O kim?
Elbette HDP...
Hay Allah!..
Neyse...
Sakin olmalıyım, objektif davranmalıyım.
* * *
İzledikçe iğrendiğim adamlar, söylemler, fırça atmalar, bağırıp çağırmalar...
Yolsuzluklar, katliamlar, başka bilumum suçlar...
Saraylar, uçaklar, Mercedesler...
Paraya para dememeler...
Bakıyorum "bizim çocuklar"a...
Devletten para aldıkları yok.
Mercedes'i falan da rüyalarında görecek kadar yoksul ve mütevazılar.
Ama zekâları yerinde.
Cesurlar.
Şakacılar.
Kalıpları ve önyargıları kolayca deviriyorlar.
Türkü bile söylüyorlar.
Gülüşleri de sırıtma değil, sahte değil, normal gülüş işte, sıcak, içten, dostça...
İnsan gibi insan bunlar.
E ben nasıl sakin olayım?
* * *
Ah, kızıyorum, evet, kızıyorum.
Kendime... değil tabii; can tatlı, kendime kızar mıyım!..
Selahattin Demirtaş'a ve HDP'ye kızıyorum.
Ve kızmaya da devam edeceğim sanırım.
Daha epeyce bir süre...
Bu kızgınlığımdan yakın zamanda nasıl kurtulacağımı bilemiyorum.
Ama "çok yakın olmayan bir gelecek"le ilgili bir fikrim var.
Hele önce şu yüzde 10 barajını geçsinler.
Ve sıkı bir muhalefet örneği sergileyip - olağan şartlarda - 2019 seçimlerine çok iyi hazırlansınlar.
Kazara bir de o seçimlerde iktidara gelirlerse...
Ben bilirim onlara yapacağımı.
Korksunlar benden o zaman...
Hem HDP...
Hem Selahattin Demirtaş...