Musatafa KARA / EVRENSEL
“On dört yaşım diken ile kaplanmış / Göz ucuma karıncalar toplanmış / Kurşun gelmiş kaşlarımın üstüne / Alın yazım okur gibi saplanmış” diyen Ülkü Tamer şiiri geliyor akla. Hani, Zülfü Livaneli’nin bestelediği ağıt; Memikoğlan.
Bestelenmemiş dörtlüğüyle; “Kar üstüne düşer serçe çıt diye / Kanatları parça parça çıt diye / Dokandın mı bir ucuna kırılır / Can dediğin cansız sırça çıt diye...”
Düştü küçük serçe.
Berkin öldü.
269 gün direndi ve bırakıp gitti bizi acımızla.
Utancımızla.
Ekmeğin köşesini yiyerek evine dönen çocuklardandı; hepimiz gibi...
Dönemedi.
Panzer altında can veren, evinin önünde kurşunlanan, tarlada bombalanan kardeşlerinin yanına gitti.
“Ölürse ten ölür, canlar ölesi değil” demiş ozan. Ama, acımasız gerçek şu: Devlet 14 yaşında bir çocuğu vurdu, öldürdü ve hayatını çaldı. Lamı cimi yok; “ölü çocuklar ülkesi”ndeyiz biz. Kimi kurşun, kimi bomba, kimi açlık, kimi hastalıktan öldü. Hepsi “devlet dersi”nde öldürüldü! Ne müthiş ilerleme, ne ileri demokrasi!
“Ne yaparsan yap affederim; ama hırsızlık yapıp gelme karşıma...” diyen babaların ülkesi mazide kaldı; “çalıyor, ama çalışıyor”ların ülkesi burası...
Çalıyor, ama öldürüyor işte!
Çaldığı için öldürüyor.
Utanma duygusu, iki harflik bir bulmaca sorusu sanki.. Soldan sağa “A ve R”. Arsızlık diz boyu. Vicdansızlık da...
Cana saygısı olmayanın, ölüye saygı göstermesini umar haldeyiz yine de. Olmuyor, hastanenin kapısında “sessiz yas”a bile gaz sıkıyorlar işte. Bir çocuğun gaz fişeği nedeniyle öldüğü hastanenin kapısında, yüzüne gaz fişeği geliyor bir başkasının...
Kısır döngü, fasit daire... Zulüm paradoksu.
Bugün cenazemiz var. Kardeşimizi uğurlayacağız.
Umutla beklediğimiz o haber gelmedi çünkü.
Kara haber geldi.
Berkin uyansın; bir ülke uyansın, istedik. İlki olamadı.
Ya ikincisi?
İstanbul’un dört bir yanından; Türkiye’nin dört bir yanında. Kara haber duyulduğu ilk andan Türkiye’nin dört yanından yükselen öfke çok şey anlatıyor. Türkiye evladına ağlıyor, evladı için yürüyor. Kepenkler iniyor, okullar boykotta, tiyatrolar perde açmıyor, sokaklar yeniden adımlarla buluşuyor. Öfkeliyiz!
Evet, bugün cenazemiz var.
Hep birlikte. El ele...
Haziran’daki gibi.
Hayır, sadece Berkin için değil.
İnsanlığımız için. Yitirdiklerimiz için.
Hâlâ yitirmediğimiz aklımızla, vicdanımızla.
Tek bir çocuğun daha kılına zarar gelmesin diye.
Tek bir gözyaşı daha dökülmesin diye...
“Ey ahali, katili nasıl bilirsiniz?” diye sorulmayacak belki, ama bileceğiz.
16 kiloluk en ağır cenazeyi kaldıracağız bugün.
“Kadın da olsa, çocuk da olsa, gereğini yapın” diyen sesi hatırlayarak.
“Emri ben verdim” diyen sesi hatırlayarak. 269 gün sonra; “Üzgünüz” diyenlere aldanmayarak.
Cenaze bu, diğer her şey bekleyebilir. Cenaze geçerken ayağa kalkılır saygıyla.
Hepimizin cenazesi var bugün. “Çocuklar ölürken değil, çocuklar uyurken susulur” sözüyle sokaklara çıkan milyonların cenazesi...
Belki insanlık ve vicdan bir gün yenilebilir, susabilir. Tarih öyle günler, öyle dönemler gördü. Ama gün o gün değil.
Bugün cenazedeyiz. Bugün sokaktayız.
Berkin için, insanlık için...
Bugün cenazemiz var
Bugün cenazemiz var
ŞemdinliHaber ŞemdinliHaber
Makale
“On dört yaşım diken ile kaplanmış / Göz ucuma karıncalar toplanmış / Kurşun gelmiş kaşlarımın üstüne / Alın yazım okur gibi saplanmış” diyen Ülkü Tamer şiiri geliyor akla.