38 yıllık yaşantımdaki en büyülü kelime “barış”. Nasıl olduğunu bilmediğim ama hep hayal ettiğim, en büyük arzum. “Barış”ı istemek, onu umut etmek ve onun için mücadele etmekle geçen yaşantımda öte yandan da beni ürküten bir şey “barış”. Ya gelmezse, olur da benim kapımı çalmazsa, olur ya şehrime uğramazsa, eğer çocuğuma da konuk olmazsa…
Geçen hafta Demokratik Gelişim Enstitüsü’nün (DPI) İrlanda’ya düzenlediği “Barış Sürecinde Kadınların Rolü” konulu çalışma gezisine biraz da bu ruh haliyle gittim. Yüzlerce yıl İngiltere’nin baskılarıyla yaşamış İrlanda halkı barış anlaşmasının üzerinden geçen 15 yılda barışla gerçek anlamda tanışmış mıydı? Barış bir kelime olmaktan çıkıp İrlanda’nın mahallelerine, köylerine, okullarına, çocuklarına yansımış mıydı?
İngiltere yaklaşık 800 yıl önce İrlanda’ya geliyor ve 800 yıldır zaman zaman artan ve azalan çatışma içinde yaşıyor İrlandalılar. Katolik İrlandalılar ve Protestan İngilizler arasında yüzlerce yıl verilen mücadele sonunda adanın güneyi 1922 yılında İrlanda Cumhuriyeti olarak bağımsız bir ülke oluyor. Adanın kuzeyi yani Kuzey İrlanda ise İngiliz denetimi altında kalıyor.
Kuzey İrlanda sorunu tam da buradan çıkıyor. İngiltere denetimindeki Kuzey İrlanda’nın Katolik halkı için Protestan İngilizlerin denetiminde yaşamak kolay olmuyor. Baskı ve ayrımcılıklar günlük yaşamın bir parçası haline geliyor. Katoliklere karşı her düzeyde ayrımcılık yapılıyor. Polis gücü Protestanlardan oluşuyor, Katolikler evlerini terk etmek durumunda kalıyorlar, şiddet görüyorlar. Bunların bir sonucu olarak 1970’lerin başında IRA silahlı bir mücadele başlatıyor. 30 yıllık bu silahlı mücadele döneminde 4 bin insan ölüyor, 10 bin kişi yaralanıyor ve 40 bin kişi tutuklanıyor. Kuzey İrlanda’nın 1,5 milyonluk nüfusu düşünüldüğünde bu rakamın ürkütücülüğü ortaya çıkıyor. Neredeyse her evde ya bir kayıp ya bir eski tutsak bulunuyor.
Çatışmaları durdurmak, barışı inşa etmeye başlamak 20 yıllık uzun bir süreyi alıyor. Bu 20 yıl boyunca birçok kez ateşkes bozuluyor sonra tekrar masaya oturuluyor. 1988’deki müzakereler bir rahip tarafından gerçekleştiriliyor. Her gün bombaların patlatıldığı bu karanlık dönemlerde 10 yıl müzakereler gizli yürütülüyor. 1998’de Hayırlı Cuma antlaşmasının imzalanması ile çatışma dönemi sona eriyor.
Dublin havaalanına iner inmez görüştüğümüz İrlanda Eski Dışişleri Bakanı Dermot Ahern Hayırlı Cuma Antlaşması için: “Bu bizim için son belirleyici anlaşma değildi ama onu gölde bir işaret olarak algıladık, birleşik İrlanda’ya bizi götürecek bir yol olarak algıladık” diye belirtiyor.
Kuzey İrlanda’da sorun sadece Katolikler ve Protestanlar arasında dini bir ayrışma gibi görünse de bugün Kuzey İrlandalılar ulusal kimlik ve arzularda da ayrışmış durumdalar. Geleceklerine ilişkin farklı grupların farklı tahayyülleri var. Son çıkan bayrak krizi ve uzun yıllar sonra ilk defa geçen hafta patlayan bomba da bunun bir göstergesi.
Kuzey İrlanda’da sorunun yüzeyini biraz kazıdığınızda binlerce insanın öldüğü ve yaralandığı küçücük ayrışmış bir toplumla karşı karşıya kalıyorsunuz. İşin ilginç tarafı kendi içinde Katolik ve Protestan olarak ayrışan bu küçük toplum da aslında bir arada yaşamıyor. İrlanda’da bu iki toplumun yaşadığı yerler duvarlarla birbirinden ayrılıyor. İronik bir biçimde “Barış Duvarı” denilen 30 metre yükseklikteki bu duvarlardan barış antlaşmasından sonra 30 tane daha inşa edilmiş durumda.
Her iki topluluktan da görüştüğümüz herkes bu duvarların gerekli olduğunu ve duvarların arkasında kendilerini daha “güvenli” hissettiklerini belirtiyorlar. Gezi sırasında görüştüğümüz birlikçi partiden milletvekili Paula Bradley: “Barış duvarlarının gerekli olduğunu düşünüyorum. Çünkü hala geçmişte yaşayan o hesapları kapatmamış kişiler var. Her iki toplum kendileri istedi bu duvarları, daha güvende hissetmek istiyoruz. Duvarlar bir korunma hissi veriyor o nedenle talep ediliyor…” diye açıklıyor durumu.
Bu duvarları gördükten sonra Kuzey İrlanda’ya barış gelmiş demek oldukça zor. İki toplum okulları, sokakları, parklarıyla daha da ayrışmış bir şekilde, geçmişin olanca ağırlığı ile birbirlerine sırtlarını dönerek yaşamaya devam etmekteler. Ahern gibi birçok önemli politikacı bunun farkında olarak, görüşmelerimizde asıl önemli olanın İrlanda’yı birleştirmekten çok insanları birleştirmek olduğunu belirtiyorlar.
29 Kasım 2013’te, doğum günümde, Belfast’taki Barış Duvarına gidiyorum. Kendim adına, Kürtler adına, Türkler adına, İrlandalılar adına, yaşanmayan tüm hayatlar adına, savaşla geçmiş 38 yıllık ömrümün yeni bir yıldönümünde, büyük bir özlemle yazıyorum Belfast’taki Barış Duvarına: Aştî Kürdistan Aştî Belfast!