ŞemdinliHaber

30 Yıllık Mücadelenin En Büyük Ödülü

Makale

Herkes gibi aynı umudun ve hevesin içindeyim. Önümüzde zor ama şanlı bir mücadele süreci bizi bekliyor. Radikal demokratik bir direniş sürecini hep birlikte öreceğiz.

FERHAT TUNÇ / BİANET

İzmir Fuar Açık Hava Tiyatrosu'nda 19 Ekimde halkımızla buluştuk. Sevgili Selahattin Demirtaş'ın deyimiyle "30. yaş günümü" kutlar gibiydim... Baskı altına alınmak istenmiş bu 30 yılın ödülünü ise 27 Ekim’de Ankara'da, Halkların Demokratik Partisi'nin sağladığı umut ve heyecanla almış oldum.

İzmir Konseri, Türkiye'nin son 30 yılını resmeden bir belgeselle başladı. Metnini sevgiliFadıl Öztürk'ün yazdığı ve Can Dündar arkadaşımızın seslendirdiği "Tarih Bize İyi Davranmadı" belgeseli, bir sanatçının yaşamına dair trajik karelerden oluşuyordu ama sevgili Sırrı Süreyya Önder'in yorumu, "İzlediklerimiz bir sanatçının sanat yılları olmaktan ziyade zulüm yıllarıydı” şeklindeydi. Can'ın sesinde yankılanan bu trajik tarihin tanımını da sahnede Sırrı Süreyya yapmış oldu.

30 yıllık zaman onlarca şarkımın yer aldığı 22 albüme sığmayacak kadar ağırdı, benim için. Bu ağır yükün, çeşitli alanlarda mücadeleyi ıztırari (zorunlu) kılması kaçınılmazdı ve böylece belgeselde insan hakları alanındaki 30 yıllık tanıklığım da işlenmiş oldu.

30 yılı özetlemek gerekirse, gençliğini 12 Eylül hapishanelerinde geçiren Fadıl Öztürk'ün belgesel metnindeki şu dizelerine göz atmak yeterli olabilir: 

“Doğal, sıradan, ama eskimeyen, 

Acılara direnecek olan yirmi iki albüm. 

Zulümden gelip, özgürlüğe gidecek olan bir yol haritası belki de. 

Belki bir yorgunluk çayı… 

İhbar yemiş bir buluşmanın izleri var içinde. 

Düştüğü yerde bulunmuş suçlu iki nota… 

Evini asla terk etmeyen, iki yaşlının inadı var bu şarkılarda… 

Önü kesilmemiş suların sesini duyarsınız, eğer kulak verirseniz.

Unu olunca şekeri olmayan, ikisi olunca komşusu olmayan, Dersim’i bulursunuz. 

Önü kesilir, aramalardan geçer, 

Üstü başı didik didik aranır, bulunmaz bir dersim hasreti taşır bu şarkılar.  

Eğer varsa bir hasretiniz, onu bulursunuz...

Her geriye baktığımızda, irkildik. 

Zaman başını taşa koyup ağladı

Ay altında gümüşi nehirler

Acısnı yükleyip, gittiler

Kalanlar havada kalmış derin bir ‘ah’ gibi 

Bakıp sevdiklerinin yokluğuna

Ki, bu bir uçurumdur, dilsiz…

Gün biçip, ay diktiler yıllarına

Her geriye baktığımızda, irkildik. 

Ey gülün elinde tutup bahara çıkaran iklim

Ey susmuş toprağın ağır iniltisi

Cemre dedikleri çatlamış tohum, Ey…

Tarih bize iyi davranmadı.”

Selahattin Demirtaş ve Sırrı Süreyya Önder’le sıcak, samimi havada geçen söyleşi ve sunum, ertesi gün Türkiye medyasında da yer buldu. Ne var ki, aynı medya, 30 yıllık "zulüm Yılları”nı es geçmişti. Sanatçı özelinde, esasta sanatın engellendiği 30 yıldan söz ediyoruz; medya, 'eğlenceli' bulduğu konuları ön plana almaya ve gerçeğe kör, sağır kalmaya keşke bir son verse...

                       ***

26–27 Ekim günlerinde Ankara'da olağanüstü kongre, esasta olağanüstü anlar yaşanıyordu. Önce Halkların Demokratik Kongresi'nin (HDK) Genel Kurulu'ndaydık. Salonu yer tıka basa dolduranların heyecanı, sebebi anımsanınca çok daha değerliydi. Herkesi, yeni bir Türkiye'nin mümkün olduğunu ispat etmek için oradaydı sanki. 

Bir gün sonra, Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) 1. Olağanüstü Kongresi'nde, HDK’nin yeni yönetimi ve genel kurulda alınan tarihsel kararlar, Ahmet Taner Kışlalı Spor Salonu'nda binlerin haykırışında ses buluyordu.

Kongre salonu, Türkiye’nin farklı bölgelerinden kopup gelen binleri ‘Umuda Merhaba’ şiarıyla karşılıyordu. Uzun yıllardır özlemini çektiğimiz bir ilk yaşanıyordu. 'Umuda Yolculuk' yapılıyordu; bu yolun seyrinde her iyi temenni zaferle taçlanacaktı. 

İmralı Cezaevi'nden Sayın Abdullah Öcalan’ın kongrede okunan mesajı Türkiye halklarının birlikte yeni bir tarih yazmasının manifestosu niteliğindeydi. Türkiye halklarını ortak bir mücadele zemininde buluşturmanın adı 'HDP' olarak tarihe geçiyordu. Herkesin yüzünde bir gülümseme ve sesinde yankısını bulan bir iyi telaş vardı. Evet, bu heyecan, Türkiye’de belki de ilk kez bir büyük beklentinin imkansız olmadığını müjdeliyordu. Deniz Gezmiş,Mahir Çayanİbrahim Kaypakkaya ve Mazlum Doğanların devrimci mirası Türkiye’nin renklerini buluşturmuştu. Salonda yankılanan "Bu Daha Başlangıç" sloganı, önümüzdeki sürecin, avantajlarla anlamlı hali alacağını ifade ediyordu.

Herkesin birbirini biraz daha sevmesi için yaratılmış bir atmosfer vardı. Alevi ile Sünni, Kürt ile Türk, eşcinsel ile heteroseksüeller... Topluma angaje edilmiş ne kadar ayrımcı kod varsa, hepsinin ilga olduğu bir atmosferdi. Anlaşıldı ki, kim kendisini hürriyet içinde, kendisi olarak, devletten ve onun telakkisinden ayrı ifade ederse halkların barışı o zaman mümkün.

Kongrede belki de en heyecanlı konuşmayı Eş Başkan seçilen sevgili Ertuğrul Kürkçüyaptı. Türkiye sosyalist hareketinin değerli önderinin kalbi yaşanan bu coşkuya zorlandı. Ancak o gittiği hastanede bile gülümseyip "bu daha başlangıç hevalno, yola devam" mesajı yolluyordu.

Kongreye katılan farklı milliyet ve inançlardan halkımız geldikleri yere boş dönmediler; yeni dönemin sahiplenilmesinde duygu ve bilinç depoladılar... 

Herkes gibi aynı umudun ve hevesin içindeyim. Önümüzde zor ama şanlı bir mücadele süreci bizi bekliyor. Radikal demokratik bir direniş sürecini hep birlikte öreceğiz. Kendi adıma 30 yıllık sanat hayatımın ödülü, halkın çizdiği bu tablo oldu. Tüm ezilenler adına armağan olsun. 

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.