Yazısında Münih Güvenlik Konferansı’ndan izlenimlerini aktaran Yetkin, “Katıldığım uluslararası toplantılarda gerek daha önce tanıştıklarım, gerekse yeni tanışıp Türkiye’den geldiğimi öğrenenlerin sorduğu birkaç sabit soru var bu aralar. Münih Güvenlik Konferansında da bu durum değişmedi” ifadelerini kullandı. İlk grup sorunun Türkiye’nin dış politikasıyla ilgili olduğunu, Suriye ve Libya’daki hamlelerin yanı sıra ABD ile Rusya arasında izlenen sarkaç siyasetinin merak edildiğini yazdı.
‘GÜVENLİK KONFERANSINDAKİ MERAK ŞAŞIRTICI’
Yetkin yazısına şöyle devam etti: “İkinci grup soru özel olarak Osman Kavala’nın durumu ve ona bağlı olarak Türkiye’de insan hakları, sivil toplum ve gazeteci-yazarların yargılanmasına dair soruluyor. Ama özel olarak Kavala. Bu biraz şaşırtıcı, çünkü Güvenlik Konferansına gelen ve dünyanın siyasi, askeri, diplomatik gidişine etki eden insanlardan, hak ve özgürlüklerden çok güç ve üstünlük kurma siyasetiyle ilgilenmeleri beklenir. Soru soran Türkiye’nin müttefiki ülke yetkililerinden bazıları Kavala davasının 18 Şubat’ta görüleceğini de bildiklerine, gelişmeleri yakından izlediklerine tanık oldum.”
‘ALİ İSMAİL KORKMAZ VE DEMİRTAŞ DAVALARI DA YAKINDAN İZLENİYOR’
Ali Babacan’ın ne zaman parti kuracağı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan karşısındaki şansısının da merak edildiğini yazan Yetkin, Kavala ve Demirtaş davalarının Batı’da nasıl algılandığına ilişkin şu izlenimlerini paylaştı:
“Osman Kavala’nın durumu Batı dünyasında Türkiye’deki sembol dava haline gelmiş görünüyor. Gerçi Batı dünyası da artık ne kadar “Batılı” olduğunu sorgulamaya başladı ama bu sorgulama, özellikle Batı Avrupa’da “Artık insan hakları ve çoğulcu demokrasi önemli değil, işimize bakalım” şeklinde değil, “Bu değerler yozlaştırılıyor, önlem alalım, kendimize gelelim” şeklinde.
Özellikle son duruşmada, Gezi protestoları sırasında dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ı tekmeleyen polislerden Mevlüt Saldoğan’ın ayağı incindiği için “mağdur” sıfatıyla tanık sayılması, mahkeme heyetinin değiştirilmesi gibi uygulamalar, belli ki dışarıdaki güvenlik ve diplomasi çevrelerince de izleniyor.
Selahattin Demirtaş’ın hem AİHM, hem Anayasa Mahkemesi kararlarına göre tahliyesi öngörülürken hâla tutuklu yargılanması yakından izlenen bir başka örnek. AYM, Kavala’nın tahliye istemini reddederken, yurtdışına çıkma ihtimalini öne sürmüştü. Demirtaş bu ülkenin Cumhurbaşkanı olmak için adaylığını koymuş bir isim, şahsen bir yere gideceğini sanmam, ama sanki birileri onu hapiste tutarak siyaseten bir yerlere gitmesini önleyeceğini düşünüyor.” / DUVAR