Cenevre'de 1925'te yapılan Çocukların Refahı için Dünya Konferansı ile gündeme geldi 1 Haziran Dünya Çocuk Günü. 54 ülkenin katılımıyla gerçekleşen bu konferansta "Çocukların Korunmasına Dair Cenevre Bildirgesi" kabul edildi. Dünya Çocuk Günü, "çocuklar arasında ortak duygular oluşmasını, ulusların barış içinde yaşama özlemlerinin pekişmesini" amaçlıyor.
Esas itibariyle yoksulluk, çocuk işçiliği, eğitim gibi konulara odaklanan söz konusu bildirge, 21 ülke tarafından tanındı ve en yaygın "Çocuk Günü" olarak anılmaya başlandı. Türkiye’de ise 1 Haziran kutlanmıyor. Zira 23 Nisan ve 20 Kasım Çocuk Hakları Günü de özden çok sembolik "kutlamalar" olarak biliniyor.
Yüzbinlerce çocuğun şiddet, cinsel istismar ve emek sömürüsüyle hayatlarının karardığı Türkiye'de travmatik bir yaşam sonucu ölümle yüz yüze bırakılıyor ya da ölümün kollarına itiliyor. Onların insan oldukları kadar masum oldukları gerçeğinin rakamlara, oranlara, istatistiklere indirgenirken, yaşadıkları bunca zulüm, toplumsal düzeyde de neredeyse kanıksanmış durumda.
Çok da istatistiklere, verilere dokunmaya gerek kalmadan en güncel örneğini Rojava'da gördü insanlık ailesi çocukların kanayan yarasını. Tarihin pek çok kanlı sayfalarında yer alan çocuk katliamları listesine 28 Mayıs günü bir yenisi eklendi. Serêkaniyê kentine bağlı Tilêliyê Köyü’nde çetelerin gerçekleştirdiği katliamda, 1 ile 12 yaş arasında 7 çocuk katledildi. Ve ne tesadüf ki, yine Türkiye'nin burnunun dibinde gerçekleşen bir katliamdı. Hatta görgü tanıklarına göre Türkiye sınırlarını kullanarak Rojava'ya geçen çeteler tarafından işlendi.
Türkiye'de devlet eliyle katledilen yüzlerce çocuktan tek birinin faili, failleri dahi cezalandırılmadı. Geçtiğimiz yıl Gezi Parkı protestoları sırasında evinden ekmek almak için çıkan ancak polisin attığı gaz kapsülünün başına isabet etmesi sonucu hayatını kaybeden Berkin Elvan için dahi Başbakan'ın, "öldü gitti, niye peşine düşüyorsunuz" sözleriyle bir kez daha sızladı kemikleri o küçük bedenlerin.
Çocuk haklarının esamesinin dahi okunmadığı Türkiye, yüzlerce çocuğun "taş attığı" için hapishanelerde onlarca yılla yargılandığı ancak çocuk katillerinin ise elini kolunu sallayarak gezdiği bir utanç coğrafyası aynı zamanda.
Bu utancın sona ermesi için, adalet için mücadele eden Çocuk Cezaevleri Kapatılsın Girişimi'nin Sözcüsü Av. Hasan Erdoğan'la çocuklara yönelik suçlar karşısında devletin cezasızlık politikası, bunun yarattığı sonuçlar ve çocuk cezaevlerinde yaşanan ihlalleri konuştuk.
ADALET BAKANLIĞI VERİLERİNİN ÇOK ÜSTÜNDE
- Türkiye'de yargılanan çocukların durumu hakkında bilinmeyenler neler?
Adalet Bakanlığı'nın istatistikleriyle rakamlar küçültülüyor. Bakanlık günlük rakam veriyor, yıllık rakam vermiyor. Bakanlığın verdiği 1.600 gibi rakamlar günlük rakamlar yıl içinde çok fazla olabiliyor. Yılda 10 bin çocuk cezaevine girip çıkıyor. 90 bin ile 100 bin arasında çocuk bir yılda yargılanıyor. Bunların yüzde 10'u tutuklanıyor. Sadece Mersin'de 2011 ve 2013 yılları arasında yargılanan çocuk sayısı 10 bin 600. İstanbul'daki çocuk mahkemesinden bir hakim, sadece kendi mahkemesinde yargılanan çocuk sayısının 7 bin olduğunu söyledi. Bakanlığın birkaç bin dediği çocuk yargılamaları aslında onbinlerle ifade ediliyor.
'AMAÇ TEPKİYİ AZALTMAK'
- Bakanlık, sayıyı neden az veriyor?
Şunun için; ne kadar az verilirse tepkiler de o kadar az olur. Sayının az oluşu demek bunu ifade ediyor. Bunlara rakam diyoruz ama aslında insan. Çocuklar bizlerden daha çok etkileniyor. Yasaya göre 12 yaşını bitiren çocuklar tutuklanabiliyor. Cezaevlerinde 13-14 yaşında çocuklar da var. Ağırlıkla 15-18 ama 13-14 yaşında bir çocuğu hücreye kapattığınızda yetişkinler için ciddi zararlar yaratırken çocuklar için daha ağır sonuçlar doğurabiliyor bu.
- Cezaevlerindeki çocukların ruh hali, fiziki durumları nedir?
Biz çok dillendirmek istemiyoruz ama çocuk cezaevlerinde çok intihar var. Çocuklara anti depresanlar veriliyor. Yaşadığımız bir olayı paylaşayım. Ankara Sincan Çocuk Cezaevi'nde 37 yıl ceza almış ve bunu kaldıramayan bir çocuğumuz, ki 16 yaşında. Uykusuzluk problemi baş gösterince doktora gidiyor. Cezaevleri içinde hastane sevklerinde problem yaşanıyor, kelepçe, aramalar diye klinikler kurulmuş. Bu kliniklerde uzman doktorlar, psikiyatristler yok. Aile hekimleri var çoğunlukla. Bir aile hekimi bu çocuğa Zanax ilacı vermiş. Bunun yeşil reçeteyle uzman doktor tarafından yazılması gerekiyor. Ama bu ilacı yazıp vermiş. Bununla birlikte ÇHD ve İHD adına cezaevi savcılığıyla görüştük. Bizzat ben görüştüm. Nasıl böyle bir şey olabilir?
Çocuk ilacı aldıktan sonra çok daha ağır durumdaydı. Savcılık aynen şunu söyledi; 'Sağlık Bakanlığı bize doktor vermiyor. Doktorlar cezaevinde çalışmak istemiyor' dedi. Ankara'da bu alanda çalışan, ruh ve sinir hastalıkları hastaneleri var dedik. Niye sevk etmiyorsunuz diye sorduk. Cezaevi idaresi güvenlik gerekçesiyle bunu yapmamış olabilir, sorun var diyerek kabul ettiler.
'TÜM HAKLAR ELLERİNDEN ALINIYOR'
Bize göre çocuğun sağlık hakkı ihlal edilmiş durumda. Cezaevinde bulunan kişinin sadece hareket özgürlüğü kısıtlanabilir. Eğitim, sağlık, bilgi edinme gibi birçok hakkı vardır. Dolaşım özgürlüğü kısıtlanır. Ama bizde maalesef cezaevine konulan kişinin tüm hakları elinden alınıyor. Bu çocuğun sağlık hakkı elinden alındı. Bir uzman hekimle görüşseydi daha basit bir ilaçla daha çabuk tedavi olacaktı. Belki de basit bir depresyondu, bir iki seans psikologla görüşülerek geçirilebilecekti. Şimdi daha ağır sonuçlara neden olacak bir tedaviye geçildi. Bu bir işkencedir. İlla fiziki şiddet uygulanması gerekmiyor.
1 OLAY 3 CEZA SEBEBİ YAPILIYOR
Yine Sincan Çocuk Cezaevi'nde bir çocuğumuza iki ay içinde üç defa beşer günlük hücre cezası verildiğini öğrendik. İdareyle tartıştık, hatta kavga ettik. Nasıl böyle bir şey yapabilirsiniz? Aynı olaydan ötürü, dikkat çeken nokta burası. 1 Ocak 2014'te bakanlığın 'isyan' dediği ancak bize göre saldırı olan, ki 400 gardiyana karşı 12 çocuğun nasıl isyan edebileceğini de düşünün cezaevi koşullarında! O müdahale sırasında "isyana kalkışmaktan" çocuklara 5 günlük hücre cezası verildi. İkinci beş gün "memura mukavemet"ten veriliyor. Üçüncü de "kamu malına zarar vermek"ten hücre cezası veriliyor.
Cezaevi savcısına gittik. Bir olay nedeniyle bir çocuğa nasıl 3 defa ceza verebiliyorsunuz? Cezayı cezaevi idaresi veriyor. Cezaevi müdürü ve personelinden oluşan bir disiplin kurulu var. Bu kurul savunmasını alıyor, bunun üzerine ceza verdik deniyor. Formda itiraz ediyorsan 'infaz hakimliğine itiraz ediyorum' diye yaz. Biz bunu infaz hakimliğine gönderelim diyorlar. İnfaz hakimliği de dosya üzerinde inceleme yapıyor. Normalde 18 yaş altındaki çocuklarda avukat zorunluluğu vardır. Disiplin soruşturmalarında avukat zorunluluğu yoktur diye çocuğun itiraz ettiği avukat olmaksızın verilen ceza onaylanmış durumda. Hücre cezasında tek kişi kalıyorlar. Günlük bir saat havalandırma hakkı var. Bunu yetişkinlerde yapamıyorlar. Yetişkinlerde bu denli hücre cezası veremiyorlar. Çocuklara yönelik bu gerçekleşiyor. Bunu dışarıda anlattığımızda nasıl olur diye inanamıyorlar.
POZANTI TRAVMASI
- Çocuklara yönelik bu uygulamaların altında fiziki olarak daha kırılgan, hassas olmalarından hareketle daha mı kolay "yola gelirler" diye düşünülüyor, ağaç yaşken eğilir hesabı!
Çocuk yargılamasındaki tutukluluğa bu kadar fazlaca yer veriliyor olmasının altındaki mantık bu. Ağaç yaşken eğilir hesabı korkutarak, ezerek. Bakanlık yetkilileriyle görüştüğümüzde tutukluluk oranı yüksek ama ceza almıyorlar. Bir yıl tutuklu kalıyorlar ama ceza vermiyoruz. Hayatları kararmıyor diyorlar. Tam tersi o cezaevi günleri nedeniyle hayatları kararıyor ve travmalar yaşıyorlar. Bir yıl cezaevinde kalan çocuk okula dönemiyor. Arkadaşlarının ve çevresinin tepkisi var. Maalesef Pozantı'dan sonra şöyle bir algıda oluştu; sanki cezaevinde kalan her çocuk cinsel istismar mağdurudur gibi bir algı. Bundan dolayı çocuklar çıktıktan sonra büyük çoğunluğu şehir değiştirmek zorunda kaldılar.
Bunu ana akım medyada yaptı. Pozantı sözcüğünün yanına "tecavüze uğrayan" çocukları da eklediler. O olayların çıktığı yıl Pozantı'da 400-500 çocuk kaldı ama hepsi cinsel istismar mağduru değil. Pozantı'da kalan hiçbir çocuk "ben Pozantı'da kaldım" diyemiyor. Medyanın suçlu olduğunu düşünüyorum. Kasıt da arıyorum. Korku saldı topluma. Cezaevlerinde çocuklarınızın başına bu da gelir. Engel olamayız diyorlar. Tecavüz kelimesini kullanmak istemiyoruz cinsel istismar kelimesini tercih ediyoruz. "Cezaevi personeli değil, birbirlerine karşı yapmışlar" diyorlar. Son Adana'daki olay da öyle, evet ama onu önceden fark edip ayırmak, yan yana koymamak gerekiyor.
'GARDİYANLAR SİZE İKİ İYİ ÇOCUK GETİRDİK DİYOR'
Pozantı'da iki taş atan çocuğu 30 kişinin gasptan, adli suçtan yargılananların içine koyan gardiyanlar "sizleri iki iyi çocuk getirdik" diyorlar. İlle de gardiyanların istismarda bulunması gerekmiyor. Buna zemin sunuyorlar. Devlet oluyor diyor. Cezaevine düşen bir çocuğun başına herşey gelir gibi korku salmayı da amaçlıyor olabilirler. Ciddi anlamda korku yaratıldı çocuklar üzerinde. İşkence, cinsel istismar, ölüme kadar başınıza her şey gelir. Biz sizi koruyamayız diyorlar. Halbuki devletin sorumluluğunda. Devletin memurundan ya da mahkumlardan birbirlerine yönelik gerçekleşebilecek saldırıya karşı devlet korumak zorunda.
- Devlet korumak zorunda ama bu utanç bitmek bilmiyor. Adana örneğini verdiniz...
Adana Ceyhan'da yaşanan son olayda çocuk sürekli dilekçe vermiş ve alınmıyor oradan. Aylar sonra fark ediliyor ve ceza verilir gibi hücreye konuyor. Konuşamıyor bunları, tahliye olduktan sonra tedavi görüyor. Kolay şeyler değil bunlar. Biz bu utançları yaşamak istemiyoruz. Bu hepimizin utancı. Çocuk cezaevlerinde yaşatılanlar cezaevi personelinin ya da bakanlık yetkililerinin değil, hepimizin utancı. Biz çocuklara sahip çıkmak zorundayız. O çocuk cezaevlerini kapattırmalıyız. Bitmeyecek, bitmiyor da. Pozantı dedik. Adana Ceyhan bir buçuk ay önce oldu. Yarın yine olacak. Bunlar çocuk. Cinsel kimliklerini yeni tanıyor. O çocuğun yanına bir başka çocuk koyduğunuzda cinsel kimliğini, hele de yönlendiriliyor, kinlendiriliyorsa da cinsellik üzerinden de saldırırak düşürüp, kendini tatmin etme aracı, hem de intikam almayı biz toplum olarak öğretiyoruz. Çok ağır şeyler yaşanıyor.
ROBOSKÎ DE POZANTI DA KASITLI!
Kamuoyuyla birçok şeyi paylaşmıyoruz çocukların anlattıklarını. Diyarbakır'da "kaçırılan çocuklar" meselesinde bazı medya kuruluşlarında, sosyal medyada dağa giden çocukların fotoğrafları var ve altlarında "Pozantı'da tecavüze uğramışlardı" yazıyor. Bunu yapmayın. Yarın af çıkarsa bu çocuklar gelirse, bu çocuklar nasıl yaşayacaklar? Pozantı'da yatan çocukların fotoğrafı gösterilip, tecavüze uğramışlardı diyorlar. Bunu yapmayın. Karşı propaganda olarak düşünüyor ama çocuklar yaralanıyor. Onur kırıcı şeyler. O fotoğrafları yayınlayıp tecavüze uğramıştı diyorsunuz yanlarında mıydınız? Roboskî ne kadar 'tesadüfi', kasıtsızsa Pozantı'da kasıtsızdır! Bence Roboskî de Pozantı da kasıtlıdır. Çocukları düşünerek hareket etmek gerekiyor.
'BU İNSANLIK UTANCINDAN KURTULMAK İÇİN ÇABALIYORUZ'
Tecavüz kelimesi rencide edici. İntihar kelimesi de öyle. İntihar yerine psiko-travma diyoruz. İradelerini kırmış gibi oluyoruz. Onlar cezaevinde kalamıyor da biz acıdığımız için yapıyormuşuz gibi oluyor. Bu insanlık suçudur. Çocuklara acıdığım için değil bu utançtan kurtulmak için yapıyorum. Biz girişim olarak bu utançtan toplumu, kendimizi kurtarmak için uğraşıyoruz. Bizim böyle bir yaklaşımımız yok. Onlar da böyle yaklaşmamızı istemiyorlar. Sincan'dan İzmir Şakran'a giden bir çocuk mahkumla mektuplaştık ve yanına gelebilirim dedim ziyaret için. Ama "Bizim için çok uğraştınız avukat abi, gerek yok" diyor. Onlar değil biz uğraşıyoruz. Onların talebi yok. Biz onları korumak zorunda hissediyoruz kendimizi. Yaklaşırken biz daha özenli olmak zorundayız.
POZANTI DOSYASI HALEN SAVCILIKTA, SİNCAN'DA İŞKENCEYE TAKİPSİZLİK
- Bu noktada şu akla geliyor: Pozantı'da yaşananlar orada kaldı! Devlet sorumlular konusunda yine cezasızlık yoluna gitti. Bu durumda zaten sonu gelmeyen çocuk cezaevlerindeki işkenceler, hukuksuzluklar da artarak sürüyor. Buna ilişkin neler söylersiniz?
En temel sorun Türkiye'de cezasızlık dediğimiz şey. Sorumluların yaptığı yanına kar kalıyor. Pozantı için dava açılmadı. Halen dosya savcılıkta. Sincan'da çocuklara yumuşak odada işkence yapılıyordu. Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyizoğlu ile birlikte 4 kişi gidip çocukların ifadesini aldık. Odaların krokilerini çizdiler. İsim isim aldık. Savcılığa şikayet ettik. Direk cezaevi müdürünün işkenceye katıldığını söyledi çocuklar. Ne oldu? Savcılık takipsizlik kararı verdi. İtiraz ettik. Ağır Ceza Mahkemesi reddetti. TBB düzeyinde başvuru yapıldı. Buna rağmen dava açılmadı. Bu zaten sistematik diyoruz, cezaevlerinde çocuklara yönelik işkence. Bu cezasızlık politikası işkencenin sistematik olduğunun en net kanıtı bize göre. Bu uygulanmasa, sorumlular yargılansa bir şekilde bunun önüne geçilir.
Pozantı'da bir çocuk değil, 6-7 çocuğun cinsel istismara maruz kaldığıydı. Ne yaptı bakanlık? Cezaevini kapattılar fiziki koşulları sorunluymuş! Çocukları Ankara'ya getirdiler. O müdürler, gardiyanlar başka yerlere gitti. Ama başka yerlerde de yaşandı bu olaylar. Yani eğer cezaevini kapatmak, koşullarında aramak yerine sorumlular yargılansaydı ya da cezaevi yetkilisi, bakanlık yetkilisi istifa etseydi bunlar yaşanmazdı. Ama maalesef dava açılmıyor. Cezasızlık en büyük problemlerde biri. Bunun için biz sürekli her bir olay için ayrı ayrı suç duyurusunda bulunuyoruz. Ama korunuyor personel, yetkililer. Bu yaşananlar bunu net olarak gösteriyor.
CPT RAPORU KAMUOYUNDAN GİZLENDİ
- Türkiye'de yargısal anlamda bir sonuç elde edilemediği ortada örnekler doğrultusunda. Peki bu insanlık suçunu uluslararası düzeyde gündemleştirmek ya da hukuki anlamda bir şeyler yapılamıyor mu?
Pozantı olaylarından sonra Avrupa Konseyi İşkencenin Önlenmesi Komitesi (CPT) geldi inceledi. Çok sert bir rapor yayınladı ama kamuoyunda bilinmiyor. Söylediklerimin fazlası CPT raporunda var. Ama bu rapor gizlendi. Uluslararası mahkemeler devreye sokulabilir. Ama Pozantı için sürecin tamamlanması gerekiyor ki daha dava açılmadı. AİHM'e başvurulabilmesi için iç hukuk yollarının tüketilmesi, makul yargılama süresinin tüketilmesi gerekiyor. Bunun için de birkaç yıl daha var. Dosya Pozantı savcılığında bekletiliyor. Niye bekletiliyor, bilmiyoruz. Aileler de gündeme gelmesini istemeyebiliyor. Ama Sincan'da suç duyurusunda bulunduk. Ertesi gün çocuklar kaçırıldı cezaevinden. Raporlaştırdık, suç duyurusunda bulunduk. Öğleden sonra çocuklar yoktu. Her yolu deniyor bakanlık ve yetkililer. Son rakamlar gözümüzden kaçmadı. Tutuklamada sayı 2000 iken 1400'lere indi. Ama biz bütünüyle son bulsun istiyoruz. / anf