ŞemdinliHaber

Suruçlu Mehmet 3 ayda bin Kobaniliyi barındırdı

Güncel

Kuzey Kürdistan doğumlu Gazeteci Mustafa Can, Suruç’a giderek Kobanê’yi terk etmek zorunda kalan Kürtlerle görüştü ve izlenimlerini İsveç’in en yüksek tirajlı gazeteleri arasında yer alan Svenska Dagsbladet’e yazdı.

Kuzey Kürdistan doğumlu Gazeteci Mustafa Can, Suruç’a giderek Kobanê’yi terk etmek zorunda kalan Kürtlerle görüştü ve izlenimlerini İsveç’in en yüksek tirajlı gazeteleri arasında yer alan Svenska Dagsbladet’e yazdı.


 “Mehmet Norveç’den daha fazla ilticacı alıyor” başlıklı makalede Can, Suruç’ta yalnız yaşayan 70 yaşındaki Mehmet adlı yoksul bir köylünün DAİŞ çetelerinin katliamlarından kurtulmak için topraklarını terk eden Kobanêlilere yardım edebilmek için yaptığı fedakarlıkları anlatıyor.


Yoksul bir köylünün Norveç’in bir yıl içinde Suriye’den aldığı ilticacı kadar Kürdistanlıyı 3 ay içinde misafir ettiğine dikkat çekiyor.

Suruçlu Mehmet, Can’ın bu kadar insanı nasıl evinde barındırabildiği sorusunu sınırın öte yanındaki DAİŞ çetelerini göstererek “Allah aşkına bana bu soruyu sorma. Şu dürbünü al. Cevabı DAİŞ yılanlarının gözlerinde bulacaksın” diye yanıtlıyor.

Can, dürbünle baktığında sınırın 500 metre ötesinde evlere girip çıkan DAİŞ üyelerini gördüğünü, bir kilometre ileriki Kobanê’de savaşın sürdüğünü, bomba, silah ve top seslerinin duyulduğunu, öte yandan ABD uçaklarının bombaladığı yerlerden havaya siyah-gri dumanların yükseldiğini söylüyor.

Mehmet’in köyü Zehvan’ın 6 kilometre uzağında bulunan ilticacı kampında karşılaştığı manzarayı “Bir çadırın önünde açık ateşte bir tencerede pişen çorbanın etrafına onlarca çocuk toplanmıştı. Yüzlerinde ve alınlarında mavi klan dövmesi bulunan bir kaç kadın kol kola geziyordu. Çadırın önüne çömelen genç ve yaşlı erkekler sigara içiyordu. Çoğunluğu çıplak ayaklı olan çocuklar plansız bir biçimde dolaşıyordu ve bazen durup bekliyorlardı” diyor.

İsveç’ten ayrılmadan önce kızının kendisine verdiği ve Neol için alınmasını istediği hediyelerin adlarının yazılı olduğu listeyi cebine koyup kamp çevresinde dolaşmaya başladığını belirten Can, “Yoğun taşıt trafiğinin bulunduğu karayolunun yanındaki bir çadırda iki saat önce bir kız çocuğu doğdu. Sürgünde doğdu. Kahverengi saçlı. Ölü. Hiç kimse ağlamadı. Annesi ‘Çadırdaki çamurları temizlemem gerekli. Sonra da çocuklara bulgur pişireceğim’ dedi” cümleleriyle tanık olduğu gerçekleri aktarıyor.

Yüzbinlerce ilticacının her birinin ayrı ve özgün anlatımları olduğunu belirtikten sonra, 7 kişiyle birlikte aynı çadırda yaşayan 13 yaşındaki bir kızın duygularını “Aç ama yiyeceği düşünmüyor. Susuz ama su aramıyor. O bir ilticacı ama geri evine dönme özlemini dile getiremiyor. O ailesinde ölen ve kayıp olanları sayıyor. Bir, iki, üç, dört, beş, altı... Ama o sevdiklerini yeniden yaşama döndüreceğini hayal etmiyor” cümleleriye dile getiriyor.

Can, Suruçlu Mehmet’in 3 ay içinde bin kişiyi evinde barındırmasını anlamakta güçlük çektiği için kendisine bunun nasıl mümkün olabileceği sorusunu soruyor. Mehmet, iki büyük odaya toplam 80 kişiyi yerleştirdiğini, gecici kurulan kampına gidene kadar üç, beş ya da bir hafta evinde kaldıklarını, onların gitmesinden sonra aynı şekilde yeni gelenleri evinde barındırdığını anlatıyor.

Can’ın neden yardım ettiği sorusu ise Suruçlu Mehmet’i kızdırıyor. “Sen ne demek istiyorsun?” dedikten sonra “Sen hiç ilticacı bir çocuğun gözündeki korkuyu, evini ve topraklarını bırakmak zorunda kalan insanların ikircikli tutumlarını gördün mü? Sorun vicdan sorunu. Başka türlü yapamazdım” diyor ve Can’a “Sen yapabilir miydin?” diye soruyor.

Can, Suruç izlenimlerini Neol günü İsveç Radyosu’nun Vinter Programı’nda anlatacak.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.