Botan Gulan, Şengal ilk işgal edildiğinde koridoru açan güçlerle Şengal dağlarına ilk ulaşanlar arasındaydı. Şengal’i Özgürleştirme Operasyonunun ikinci gününde de yine Şengal’e ilk ulaşan gazeteciydi. Gulan ile Şengal'de yaşananları, savaş cephesini ve Êzîdîlerin sorunlarını konuştuk...
ONBİNLERCE İNSANA BİR DOKTOR
Şengal'i Özgürleştirme Operasyonu devam ediyor. Genel bir Şengal fotoğrafını çekmeye çalışırsak; şu an hem halkın, hem de savaşan direniş güçlerinin durumu nedir?
2 Ağustos'ta başlayan ve büyük bir trajedi ile sonuçlanan fermanın üzerinden yaklaşık altı ay geçti. İlk dönemde de oradaydım, Özgürleştirme Operasyonun ikinci günü, 21 Aralık'ta yine Şengal dağlarına ulaştım. Şengal dağlarına ulaştığımız gün koridor henüz yeni açılmıştı.
Bu süreçte Şengal’de yaşayan insanlar hangi sıkıntılarla boğuşuyordu?
Koridor kapandıktan sonra on binlerce insan Şengal dağlarında bir abluka altında yaşamıştı. Bu insanların başta sağlık olmak üzere çok ciddi derecede erzak ve temel ihtiyaçlar konusunda zorlanma yaşamış olduklarına tanıklık ettik. Orada kalan, büyük çoğunluğu çocuk, kadın ve yaşlılardan oluşan on binlerce insana Şengal Operasyonunda yer alan HPG, YJA Star ve YPG gerillalarının stokladıkları yaşamsal erzaklar dağıtıldı. Ancak ihtiyacı karşılamaya yetmemişti. Koridorun kapalı kaldığı dört aylık süreçteki ara dönem orada kalan insanları çok zorlamıştı.
Koridorun kapalı kaldığı dönemde de oradan bilgi alıyor muydunuz?
Evet, koridor kapandıktan sonra da orada kalan gazeteci arkadaşlarla, telefonlarını almış olduğumuz insanlarla sık sık konuşuyor; bilgileniyorduk. Dört ay boyunca abluka altında kalan ve bu süre zarfında hiçbir erzakın geçmemesi, suyun temel bir sorun olarak varlığını sürdürmesi, birçok yaşamsal soruna da neden olmuştu.
Giderek mevsimsel koşulların da değişmesiyle havaların soğuması, kış ve yağmurun yağması oradaki insanların yaşamında oldukça zorlamalar yaratmıştı. Bu koşulların özellikle kadın ve çocuklar üzerinde büyük bir etkisi vardı.
Şengal dağlarında kalan on binlerce insana sadece bir doktor bakıyordu. Bu doktor arkadaştan aldığımız bilgi, bu kötü koşullar ve hastalıklardan dolayı yüzlerce çocuğun yaşamını yitirdiği yönündeydi. Olağanüstü koşullarda yaşam sürdüğü için kesin istatistikleri elde edemedik. Durumu ağır olan yüzlerce hasta ise ancak helikopterlerle Güney Kürdistan’daki Hewler, Dihok şehirlerine ulaştırılabilmişti.
İkinci gittiğimizde koridor açılmış ve halkın temel yaşam gıda ihtiyaçları ulaşmaya başlamıştı. Halk temel ihtiyaçlarının karşılanması ile rahatlamış ve ilk kurtarma operasyonunda olduğu gibi HPG ve YPG güçlerine teşekkürlerini sunuyordu.
'YPG VE HPG'NİN KORİDOR AÇMASI KORKU VE PANİĞİ BİTİRDİ'
Şengal işgali sonrasında ilk gidenlerin içinde oldun, Şengal’i Özgürleştirme Operasyonu sonrasında da alana ilk ulaşanlardan oldun. Halkta özellikle bu iki süreç arasında nasıl bir ruhsal değişim gördün? Panik, korku, kaygı halen devam ediyor muydu?
İkinci gidişimde ilk gidişin panik ve korkusu yoktu. 3 Ağustos Şengal işgali ile birlikte Şengal dağlarına ulaştığımızda, henüz işgal ve katliam tehlikesi vardı. Bundan dolayı da halkta büyük bir panik, katliamdan kaçmanın getirdiği korku ve yaşadığı trajedinin izleri vardı.
Şengal Katliamından kurtulanlarda korku ve panik, YPG ve HPG’nin alana koridor açıp yüzbinlerce insanı güvenlikli alanlara taşıyıncaya kadar devam etmişti. Çünkü savaş çok çetin bir şekilde sürüyor ve çeteler her an yeni bir saldırı ile amaçlarına ulaşmak için çalışıyordu. Nitekim Şengal dağlarından yüzbinlerce insan indirildikten sonra çetelerin saldırısı sonucu koridor yaklaşık dört ay boyunca kapalı kaldı.
İşgalin ilk günlerinde Şengal dağlarına ulaşıp büyük bir katliamın önüne geçen HPG, YJA Star ve YPG gerillaları direnişleri ile geride kalan altı aylık sürede, Şengal dağlarında kalan insanlara bir direniş kültürü ve özgüven sağlamıştı. Gerillaların direnişi orada kalan insanlara umut vermişti. Onlar da direnişi öğrenmişlerdi.
Halktan kime bu süreyi sorduysak, 'direndik' cevabını alıyorduk. Gerillaların varlığı orada kalan insanlarda bir direniş kültürü yaratmış. Bu da büyük öz güven ve geleceğe daha umutla bakmaya neden olmuştu. Konuştuğumuz herkes yaşadıkları trajedinin kaynağını direnmeme ve örgütsüzlüğe bağlıyordu. Yaşadıkları bu trajediye karşı örgütlenme çalışmalarını başlatmışlardı. En son ilan ettikleri Meclis bu ihtiyacı en üst düzeyde karşılayacak bir ilk adımdı. Geride kalan süreç Êzîdî halkında bir direniş ve örgütlenme kültürünü yaratmıştı.
Êzîdî halkı 72 ferman yaşamış. Bu fermanları boşa çıkaramamış bir geçmişi olan Êzîdîler bazı kahramanlık ve yiğitlik hikâyesi olsa da, Dervêşê Abdi ve Çilmêre vb. gibi hikâyeleri olsa da, özellikle son 40-50 yıllık Baas politikaları ve KDP politikaları bu halka boyun eğmeyi dayatmıştı. Êzîdî halkında bir 'sistem içileşme' yaşanmıştı.
Êzîdîlik dağın direniş kültüründen geliyor, değil mi?
Evet, Kürtler dağlarla özdeşleşmiş direnişçi özellikleri ile tanınan bir halk. Êzîdîlik de Kürtlerin özünü temsil ediyor ve bu halk 1975 yılına kadar direnişçi özellikleri ile tanınan bir halktı. Yüzlerce direniş destanı, kahramanlık örnekleri vardır. Fakat Baas Rejiminin iktidara gelmesi ile Êzîdîlere bir teslimiyetin dayatılma süreci de başlamış oldu. Bu süreçten sonra dağlardan ovalara inerek oralarda yaşamanın getirdiği bir ruh hali meydana geldi. Dolayısıyla direnişçi özelliklerini de kaybetmişlerdi.
Fakat 2 Ağustos'tan bu yana PKK gerillalarının Şengal dağlarında bulunması bu halkın direnme özelliklerini geliştirmiş durumda. Öz güven ve özgürlük umutlarını yaratmıştı. Şengal’i Özgürleştirme Operasyonundan sonra tekrar alana gittiğimizde abluka altında zor koşullar olmasına rağmen direnme kültürünün kendisine verdiği güvenle başının dik, onurlu bir duruşu sergilediğini gördüm.
19 Aralık Şengal’i Özgürleştirme Operasyonu ile tekrar Şengal dağlarına gittin. Nasıl bir atmosfer ile karşılaştın?
Şengal’e ulaştığımızda HPG ve YPG güçleri tekrardan Şengal’e koridor açmış, halka yaşamsal malzemeler ulaşmıştı. Özgürleştirme operasyonları için HPG ve YPG gerillaları alana ulaşmıştı. Bu halkta büyük bir umut yaratmıştı; sevinçle karşıladığına tanık olduk. Alanda zaten büyük bir HPG ve YJA Star güçleri bulunuyordu. İlk gördüğümde Şengal Savunma Birlikleri (YBŞ) daha yeni yeni örgütleniyordu. Bu sefer daha fazla aktifleşmiş, sayısı epey artmıştı. Peşmerge de gerillalarla aynı süreçte Şengal’e ulaşmıştı. Gittiğimiz gün askeri güçlerin çoğu Şengal merkeze kadar inmişti. Bu, halkta büyük bir moral ve umut yaratmıştı. Şengal’ın özgürleşeceğine inanç gelişmişti.
YBŞ güçlerinin dışında halktan birçok kişinin de Şengal’e kadar gidip geldiğini, gerilla ve YBŞ’yi ziyaret ettiğini gördük. İlk günler halk için büyük bir umut kaynağı olmuştu.
Halkın bu güven ve morali kışın dondurucu soğuğu ve yağan yağmurlara çarpıyordu. Kışın mevsimsel koşulları halkı oldukça zorluyordu. Bu koşullara rağmen halkta büyük bir umut var olmuştu.
'ŞENGAL'İ HALKSIZLAŞTIRMA...'
Federe Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani'nin Şengal'deki basın açıklamasında "peşmergenin Şengal’i özgürleştirdiği" yönündeki ifadesi Şengal gerçeğine göre ne kadar yerini buldu?
Evet, Sayın Barzani Şengal’in Noslar dağlarının üstünde, Şengal’e uzak bir bölgede basın açıklamasını yaptı. Ama Şengal'de gerçeklik çok farklıydı. Açıklamaya sadece KDP’ye yakın basın çağrılmıştı. Şengal dağlarında kalan halka uzak bir bölgedeydi. Aslında soruyu da düzeltmek gerekir. Aslında Barzani’nin açıklamasından "Şengal’i özgürleştirdik" mesajı çıkmadı. "Bizim Şengal’e inme planımız yoktu, biz koridoru açtık, halkı buradan çıkaracağız. Şengal'i özgürleştirme planımız yoktu. Niye gittiler, bilmiyoruz” şeklinde bir değerlendirmesi oldu.
Halkın oradan çıkma gibi bir talebi, beklentisi var mıydı?
3 Ağustos'tan sonra Şengal dağlarında kalan halk topraklarında kalma kararlığı ile orada kalmıştı. Halkın ne öyle bir beklentisi ne de ihtiyacı vardı. Bize, “Ne olursa olsun bu toprakları bırakmayacağız. Ölsek de kendi topraklarımız üzerinde ölelim” diye kararlılıklarını belirtmişlerdi. Ama Barzani'nin bu açıklamasından Şengal’i halksızlaştırma anlaşılıyordu. Şengal halkı ilk günden beri 'Bizim kutsallarımız buradadır. Şengal Êzîdîsiz, Êzîdîler Şengalsiz yapamaz. Avrupa'ya giden bir Êzîdînin doğan çocukları Avrupalılaşır, Êzîdîleşmez' diyen ve tam da bunun için Şengal'i bırakmayan Êzîdîlerdi. Şengal’de kalan on binlerce insanın kalma sebebi buydu. 'Çocuklarımız Êzîdî kökünden kopmasın' diyorlardı. Kürt Halk Önderliği Abdullah Öcalan Êzîdîlere dönük mesajında tam da bu olaya dikkat çekerek, 'Êzîdîleri topraklarından kopartarak köksüzleştirmek istiyorlar' diyordu. Êzîdîler de buna karşı orada direndiler.
Rojava'dan, hem de Başur Kürdistan’dan insanlar Şengal'e döndü mü?
Dönüşler oldu, halen de oluyor. Koşullara rağmen dönüşler oluyor.
ÖN MEVZİLERDE SAVAŞANLAR
Savaş cephesi ne durumda?
Şengal'i Özgürleştirme Hamlesinde ilk gün KDP basını tarafından bir açıklama yapılmıştı. 'Şengal özgürleştirildi' haberleri geçiyordu. Bizde alelacele Şengal’i özgürleştiren güçlere ulaşıp röportajlar yapalım, diye yola çıktık. Oraya gittiğimizde gerçeğin böyle olmadığını gördük. 'Eski Şengal' denilen ve şehrin yüzde 25-30'u civarında bir alanın Kürt güçlerinin elinde olduğunu gördük.
Bu alanın özgürleşmesinde aktif rol alan ve öncülük yapan HPG, YJA Star, YPG ve YPB güçleriydi. En ön mevzilerde çatışan ve savaşan güçler onlardı.
Peşmerge şu an süren savaşta rol almıyor mu?
İlk gün şunu fark ettik; aslında Zummar'dan Sununê'ye kadar çok fazla çatışma olmadan peşmerge ilerlemişti. O gerçek çok fazla basına yansıtılamadı. O bölge çetelerden temizlendiği için herkes Şengal’e doğru gitmişti. Fakat oradaki insanların ağzından ciddi bir çatışmanın olmadığını, Zumar'dan Şerafedin'e ve Sununê'ye kadar peşmerge güçlerinin geldiğini öğrendik. Diğer taraftan HPG ve YPG güçleri çatışarak Rojava sınırından Şengal dağlarını koridor açarak birleştirmişlerdi.
Şengal dağlarında da şehre ilk giren HPG ve YPG güçleriydi. Bunun görüntüleri var. Bunları takip eden peşmergelerdir. Şu an 'eski Şengal' denilen ve şehrin yüzde 25-30’luk bölümünde en ön mevzilerde HPG, YPG ve YPB güçleri var. Peşmergeler de kimi tepelerde ve savunma hatlarında ağır silahlarla gerillalarla birlikte savunmada bulunuyorlar.
İlk gittiğimiz gün şehrin bir bölümünü özgürleştiren gerillalarda büyük bir moral ve coşkunun olduğunu gördük. 'Kandil' denilen köyden 'eski Şengal' denilen yere kadar çetelerden temizlenmişti, Şengal’in tümünün kurtarılabileceğinin umudu vardı. O umutla zaten üç gün sonra Kasaplar Çarşısı ve 'Suka Jêr' denilen bir kilise ve büyük bir okulun olduğu yer çetelerden temizlenmişti. Operasyonun ilk günleri büyük bir haraketlilik ve hızlılıkla geçiyordu. Fakat ondan sonra koalisyon güçlerinin hava bombardımanı yavaşladı ve sayıları on binleri bulan peşmerge güçleri M. Barzani'nin açıklamalarından iki gün sonra geri çekilmeye başladı. Ondan sonra operasyonun hızı yavaşladı.
'KDP'NİN TEPKİSİNİN HALKTA KARŞILIĞI YOK'
Halkta nasıl bir tepki yarattı?
KDP’nin bu yaklaşımı halkta büyük bir tepki yaratmıştı. Hatta bazıları bunu 'ikinci operasyon' olarak değerlendiriyordu. 3 Ağustos’ta Şengal işgali sonrası gazeteci arkadaşımız Berfin Hezil ve ekibi, peşmergenin Şengal'den kaçışını görüntülemişti. Peşmerge Şengal'i savunmasız bıraktığı için sonuçları ağır olan ve Êzîdîlerin '72. Ferman' dediği süreç başlamıştı.
Bahsettiğiniz sonuçlar henüz ortadayken, Şengal’de Halk Meclisleri oluştuktan sonra KDP’nin tepkisini halk nasıl değerlendiriyor?
Bu durumu farklı bir şekilde de işlemek lazım. Ama işin çelişkili yanı burada ortaya çıkıyor. Bir yandan halkı savunmasız bırakma pratiği olan bir parti, diğer yandan halkın öz savunma ve örgütlenmesi karşısında bu kadar pervasızca saldırı yapıyor.
İşin esası, 3 Ağustos'tan önce de Şengal, Güney Kürdistan yönetimine bağlı bir bölge değildir. Ninova eyaletine ve Irak merkezi hükümetine bağlı bir yer. Fakat on binlerce peşmerge ve tüm yönetim kademelerinde fiilen iktidar olan KDP’dir. İşin esasında da tüm yönetim kademelerinde Êzîdîlerin deyimi ile ‘Müslümanlar’ yerleştirilmiş. Peşmergenin geri çekilmesinin tepkisi kamuoyuna da yansıdı.
Fakat son süreçte Êzîdîlerin kendi örgütlenme ve öz savunmasına yönelik KDP’nin verdiği tepkinin Êzîdî toplumundan hiçbir karşılığı yok ve bir anlam ifade etmiyor. Êzîdîler, 'Yeri geldiğinde sen bizi korumadın, o zaman söz hakkına sahip değilsin, kendimizi örgütler, kendi yönetimlerimizi oluştururuz. Yeni ve özgürleşen Şengal'de söz hakkımız var2 yaklaşımını esas alıyorlar.
'GERİLLA DİRENMENİN YOLUNU GÖSTERDİ'
Bahsettiğiniz örgütlenme ve öz savunma çalışmaları nasıl bir ortam ve ruh halini ortaya çıkardı?
3 Ağusotos’tan hemen sonra Şengal’e ulaştığımızda şunu fark ettik; Êzîdîlerin tümü kendilerini koruması gereken güçlere çok büyük bir tepki yağdırıyordu. Êzîdîlerin çoğunun elinde silah ve 'kendimizi savunmalıyız' yaklaşımı vardı.
Daha önce bir yazımızda yedi gerilla, yedi kahramandan bahsetmiştik. Çetelerin Şengal Dağı'na çıkmasına karşı direnen ve bunun sonucunda binlerce Êzîdî ve Şia Türkmeni kurtaran bu yedi gerillanın direnişi onlara da direnmenin yolunu göstermişti. Herkes eline silah almış ve kendilerini koruyabileceklerine inanıyorlardı. Şunu diyorlardı, “eğer pêşmergenin bizi korumayacağını bilseydik, kendimizi korurduk.' 73. Ferman dahil Êzîdîler hep ittifaksızlığı yani olmayan örgütsüzlüğü eleştiriyorlardı. Dini ritüellerinin tümünde, beyitlerde, kavillerde ve Şêx Hadî'den bu yana sürekli örgütlenme ve birbirine kenetlenme geçiyor. Fakat bunu hiç gerçekleştirememişler.
3 Ağustos Şengal işgali sonrasında ortaya çıkan manzara karşısında daha önce hangi partiden olursa olsun konuştuğumuz insanlar örgütlenmenin gerektiğini belirtiyordu. Fakat dağlarda yüzbinlerce insan kalacak durumda değildi. Daha çok kalanlar yaşamlarını örgütleyenlerdi. Ama artık Êzîdîler 'biz kendimizi savunuruz, kimsenin gelip bizi savunmaya gerek yok' diyerek, YBŞ örgütlenmesini geliştirmiş ve bir umut kaynağı olmuştu. İşgalin ilk günleri sayıları çok azdı. Ama son gördüğümüzde sayıları epey çoğalmış, sayıları yüzleri, binleri buluyordu. Ve giderek de gelişecektir. YBŞ Êzîdîlerin özgürlükteki ısrarıdır.
Meclis örgütlenmesi de başta kamplarda yaşayan insanların kendi örgütlenmesi ihtiyacından ileri gelmişti. Serdeşt'te 8 tane kamp var. Her kampta en az iki yüz, üç yüz çadır var. Bu çadırların kendi yaşamını sürdürmesi için doğal bir örgütlenme gerekiyor.
'SALDIRILAR KARŞISINDA BİRLİK RUHU GELİŞTİ'
Zaten saldırı kendi içinde doğal bir örgütlenme ihtiyacı yaratmadı mı?
O saldırıdan sonra tüm Êzîdîler hangi görüşten olursa olsun birbirlerine kenetlendi. Bunu tartıştığımız birçok Êzîdî söyledi. 3 Ağustos Şengal İşgali ile Êzîdîler 72. Fermandan daha ağır bir sarsıntı yaşadılar ve 'böyle yürümez' dediler. Birçok aşiretten gelen Êzîdîler kendi aralarındaki iç çelişkileri bırakmış, saldırı karşısında birlik ruhu gelişmiş durumda. Êzîdîlik biraz da, hoşgörü ve paylaşım dinidir.
KAMPLAR VE TEMEL İHTİYAÇLAR
Şengal'de halk ne durumda? Kaç kamp var ve halk kışı nasıl geçiriyor?
Şengal Dağı yaklaşık 60 km uzunlukta bir silsileden oluşuyor. Bu silsilenin en tepe noktası Çilmêre Kubbesi denilen kutsal bir yerdir. Bir kamp burada örgütlenmiş. Silsile boyunca Serdeşt denilen uzun bir vadi var. Bu vadide 7 kamp var. Kölke, Kerte köylerinin etrafında da kamplar biçiminde örgütlenmişler. İrili ufaklı on küsur kamp var. Kimi kamplarda 250-300 çadır var.
Bu çadırlarda kalan insanlar BM Yüksek Komiserliği'nin verdiği çadırlarda kalıyor. Genellikle yazın kargo uçaklarla atılan naylon çadırlardır. Kış koşullarına göre oldukça dayanıksız ve soğuk çadırlar. Yine kış koşullarından dolayı etraf çok çamur olduğundan çocukların durumu iyi değil.
Kamplarda kalan insanlar genelde kadın, çocuk ve yaşlı insanlardır. Başta yiyecek ve barınma ihtiyaçları olmak üzere ciddi derecede temel sağlık malzemelerine ihtiyaç var. Şengal dağları çok soğuk ve kış koşulları sert geçiyor. Sununi ve vadide yağmur yağdığında Şengal dağlarında kar yağıyor. Kar ve yağmur yağdığında kimseyi dışarıda bulamıyorsun. Ulaşım sorunları çıkıyor.
Rojava üzerinden gelen yardımlar gerekli yerlere dağıtılıyor. Fakat halkın talepleri şu yönlü; kış koşullarına dayanıklı çadırlar ve ısınma araç gereçleri, soba, gaz, mazot gerekiyor.
Bu kamplardaki temel ihtiyaçlar neler?
Kampların yüzde 60-70’i kadın ve çocuklardan oluşuyor. Özellikle çocuklar için süt, süt tozu ve benzeri ihtiyaçlar karşılanmalı. Elbise sıkıntıları var. Kadınlar için temel ihtiyaçları vardır. Oranın belli bir düzene kavuşması gerekiyor.
Kampta sadece bir doktor var. Kamp sorunlarından birisi de, ilaç ve tıbbi malzemelerin yetersizliğidir. Halktan yoğun doktor talepleri var. Duyarlı kesimler bu ihtiyaçları göz önünde bulundurmalıdır. Hem Kürdistan’dan hem de Dünya Sağlık Örgütü'nden doktor ve sağlık ekipleri Şengal’a gidip gelebilir, oranın sorunları ile yakından ilgilenebilir.
'KOBANÊ'NİN ÖZGÜRLEŞMESİ ŞENGAL'DE UMUT YARATTI'
Kobanê özgürleştikten sonra Şengal'de nasıl bir hava oluştu?
Kobanê'nin özgürleşmesi Şengal'de büyük bir sevinçle karşılandı. Halkın tümü ve hatta savaşçılar bile özgürleştirme sırasının Şengal’de olduğunu umutlu bir biçimde söylüyorlardı. İlk gün birkaç küçük kutlama da oldu. Dünyanın gözü bu iki merkezdeydi. Kobanê direnişi öncesi 3 Ağustos’ta Şengal'de bir direniş sürüyordu. Şengalliler kendi direnişlerinin farkındaydı. Her iki merkezin direnişi ile DAİŞ çetelerinin kırılacağını biliyorlardı.
Şengal'de ilk etapta şöyle bir durum vardı: Şengal işgale karşı şehri terk etmişti. Oysa Kobanê direnmişti. Bu fark dışında Şengalliler de Kobanê’yi sahipleniyor. Kobanê çetelerin kırılabileceğini, yenilebileceğini açığa çıkarmıştı. Şengal'de ilk gün 7 gerilla katliamın önünü kesmişti. Onun dışında Şengal'in dışında irili ufaklı HPG ve YBŞ güçleri birçok eylem yapıyordu. Halk zaten 6 aylık süreçte bir direniş iradesine kavuşmuştu. Kobanê'de direnişin bir üst aşamasına ulaşılarak DAİŞ kırıldı, çeteler geri çekildi. 'Eğer orada olduysa burada da olur' anlayışı hakim geldi. Bu açıdan Kobanê özgürlüğü Şengal’de büyük bir sevinçle karşılandı. İnsanlarda umut geliştirdi.
LORİN BEBEĞİN HİKAYESİ
Şengal’a dair hikayeleri, izlenim ve haberlerinizi okuduk. Hangi hikayeyi unutamadınız?
İlk günden beri yakınlarını kaybetmiş insanların çok acı dolu hikayelerini dinledik. Bazı anneler vardı, 40’a yakın yakınını kaybetmiş. Akıbeti belli olmayan yüzlerce insanın hikayesini dinledik. Koço Katliamını birçok kişiden dinledik. Fakat ilk Şengal’a gittiğimizden beri Lorin bebeğin bir hikayesi vardı. Bunu yazdık da. İlk gün, Lorin bebeğin annesi ile babasının kaybolduğunu ve hatta ilk gün annesinin çeteler tarafından katleldildiği bilgisini almıştık. İki aylık Lorin bebek tek başına kalmıştı. Bir başka anne onu kucağında Şengal dağlarına çıkarmıştı. Fakat Kerkük'te 200 Êzîdî insanın çeteler tarafından bırakılması ile annesinin de bırakılanlar arasında olduğu ve Şengal dağlarına ulaştığı bilgisini aldık. Biz zaten sürekli Lorin bebeği ziyaret ediyorduk. Annesinin gelmesi büyük bir moral kaynağı olmuştu. Nenesi direnişin verdiği umutla, "Tüm kapıları kapatan Tanrı, kapıları yavaş yavaş bize açar” diyerek umudun yeşerdiğini dile getiriyordu.
'HALK BASINIMIZI SAHİPLENİYOR'
Televizyon programcılığının yanında şimdi muhabirlik de yapıyorsunuz. Şengal dağlarında bir gününüz nasıl geçiyor?
Şengal’de şimdi hem savaş vardır, hem de halk çalışmaları vardır. İkisini birlikte izleme gibi bir sorumluluğumuz var. Klasik anlamda 'haber peşinde koşuyoruz' demek yetmiyor tabii. Biz zaman zaman halkı ve mevzilerdeki gerilla güçlerini de ziyaret ediyoruz. Çalışmalarımızı yürüttüğümüz, çadıra benzer bir yerimiz var. Sabah kalktığımızda savaş cephesini yerinde görmek için Şengal’a iniyoruz. Çok kısa bir mesafedir. Savaşçıların olduğu bölgeyi yerinde görerek o günün savaş profilini çiziyoruz. Öğle sonrasında ise halkın bulunduğu kamplara giderek oranın durumlarına bakıyoruz. Mevsim kış ve halkın yaşadığı sıkıntılar var. Ancak yerlerin birbirlerine olan uzaklıklarından dolayı bazen bu iki işi birlikte yapamıyoruz. Bu zorunluktan kaynaklı planlamayı ihtiyaca göre yapıyoruz. Bir de günlük olarak yaşam koşullarımızı düzenleme gibi bir sorunumuz var ki, bu da ciddi bir sorundur. Günlük gelişmelere göre kendimizi konumlandırdığımız için halkın içindeysek zaten halk ile birlikte yaşıyoruz. Onlarla birlikte yemek vb. ihtiyaçlarımızı orada karşılıyoruz. Bu şekilde planladığımız ya da gözümüze çarpan haberleri, çalışmalarımızı tamamladıktan sonra dönüp haberimizi yapıyoruz.
Halkla birlikte ve onun sesi olmak gibi bir misyonunuz oluştu. Halkın size yaklaşımı nasıldı?
3 Ağostos'ta Şengal işgalinden sonra orada bulunmamız birçok insanı tanıma fırsatını verdi. Bu bize bir avantaj da sağladı, tüm yaşananlara yakından tanıklıkta ettik. Hem Ronahi TV ekibi, hem de diğer özgür basın çalışanları olarak sürekli orada bulunmamızdan dolayı gittiğimiz her yerde halk bizi sahipleniyor, yardım ve destek veriyor, sesleri olduğumuzu belirterek teşekkür ediyor.
Bu yaklaşım karşısında nasıl bir sorumluluk hissediyorsunuz?
Şüphesiz, orada bulunduğunuzda sadece bir gazeteci gibi düşünemiyorsunuz. İnsani duygular olmazsa çok mekanik bir durum ortaya çıkıyor. 3 Ağustos’ta Şengal dağlarına ulaştığımızda ilk yaptığımız, çekimler olmadı. Halka su ve ekmek dağıtanlara dahil olduk. Halkın bu yaklaşımı daha fazla sorumluluk yüklüyor. Direniş ve özgürlük umutlarını diri tutma sorumluluğunu yüklediğini belirtebilirim.
NE YAPMALI?
Son olarak, Şengal halkının zaferi için ne yapmalı?
Şu an Şengal’de bir operasyon var. Bu operasyonda Kürt güçlerinin kendi içinde bir ortaklaşmaya gitmesi ve bu şekilde Şengal’i özgürleştirme hamlesinde yer almaları gerekiyor. Diğer yandan hem Koalisyon güçleri hem de merkezi Irak hükümetinin Kürt güçlerini desteklemeleri gerekiyor. DAİŞ çetelerinin bulunduğu tüm alanlarda yeni bir cephe açarak çeteleri geriletmeleri gerekiyor. Bunun için askeri bir koordinasyon gereklidir.
Bunun dışında Şengal halkının özgürlüğünü sağlamak için, bir statüye kavuşması gerekiyor. Êzîdîler dünyadaki diğer din ve halklardan daha özgün bir toplumdur. Bu yüzden de bu toplumun kendi kaderini tayin etme gibi hakkının olması gerekir. Bunun için başta Kürt halkının, tüm ilerici insanlığın bu topluma karşı daha duyarlı ve sorumlu olması gerekir. Bu sorumluluk herkesin sırtında ama en başta Avrupa'daki Êzîdîlerin destek olmaları gerekir. Uluslararası güçler de daha fazla insani, siyasi ve askeri olarak destek olmalı.