HDP İmralı Heyeti Sözcüsü ve Ankara milletvekili adayı Sırrı Süreyya Önder, ANF'ye verdiği röportajında; çözüm sürecinde gelinen son aşama, seçim sürecindeki son gelişmeler ve güncel siyasal meselelere ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu. AKP'nin, önümüzdeki seçimlerde önemli bir düşüş yaşayacağını, CHP ve MHP'nin ise çok az bir oranda oylarını artıracağını ifade eden Önder, HDP'nin ise ciddi bir atılım yapacağını kaydetti. Önder, sürece ilişkin AKP'ye güvenerek yola çıkmadıklarını, AKP'ye rağmen süreci bugünlere getirdiklerini kaydederek, somut olarak görünmezse de, bu süreçle birlikte Türkiye halkları ve demokrasi güçleri açısında bir devrim niteliğinde bir ilerlemenin sağlandığını vurguladı. Newroz öncesi Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın, Newroz bildirgesini yazdıktan sonra, hükümetin yan çizebileceği konusunda kendilerini uyardığını belirten Önder, geliştirilen ve gelişebilecek olan provokasyonlara karşı hazırlıklı olduklarını kaydetti.
'AKP SEÇİM SONRASININ VAHİM ÖN HAZILIĞINI YAPIYOR'
Önder, AKP'nin seçim sonrasının vahim ön hazırlığını yaptığını ifade ederek, hükümetin hegemonik alanlar oluşturarak ve giderek bütün ülkeyi kapsayacak bir hegemonya oluşturma noktasına geldiğini vurguladı. Gelinen aşamada süreci iki yönlü değerlendirmenin mümkün olacağını kaydeden Önder, "Bizim açımızdan bu süreç tam radikal bir demokrasi, eşit, özgür bir barışla sonuçlanmakla, bizim açımızdan devam edecektir. Fakat hükümet açısından durum böyle değil; hükümet bloğu, ortadan ikiye yarılmış durumda; Cumhurbaşkanı ve onun temsil ettiği siyasal anlayış, dediğim bu demokratikleşme niyetinden vazgeçtikleri için şuanda donmuş durumda" dedi.
'HÜKÜMET ÖNCE EVET DEDİ SONRA YAN ÇİZDİ'
Öcalan'ın, Newroz bildirgesini yazarken, ateşkese ve PKK'nin kongre toplanmasına dair iradesini bir izleme heyeti huzurunda yapacağını söylemişti diyen Önder, hükümetin de bunu kabul ettiğini ama daha sonra yan çizdiğini ifade etti. HDP'nin, Avrupa'da sürgündeki Kürt siyasetçileri, aday göstermekten neden vazgeçtiği sorusu özerine Önder, "Newroz sonrası gelişen bu gerilim ile beraber hükümet yetkilileri, onların gelmeleri halinde güvence oluşturamayacaklarını belirtince Sayın Öcalan, onların gelişini durdurdu" şeklinde cevap verdi.
'ONLAR VURDUKÇA BİZ BÜYÜYORUZ KARDEŞİM!'
Partilerine yönelik son günlerde geliştirilen provokasyon ve saldırıları da değerlendiren Önder, "Cumhurbaşkanı'nın çok sık zikrettiği bir şey var; 'onlar vurdukça biz büyüyoruz kardeşim' diye bir şiirden alıntı yapar. Bu demokrasi açısından 21.YY'da utanç durumudur. Çünkü demokratik siyaset yapmaya çalışan bir partinin önüne bu tür örgütlenmiş, bindirilmiş kıtalarla linç tezgahlamak, sadece bu linçin muhatabı olan bizlere değil, bu ülkede yaşayan bütün yurttaşları ilgilendiren bir utançtır" diye kaydetti.
'BARAJI GEÇMİŞİZ; ÖLÇÜSÜ DE İKTİRANIN TAVRIDIR'
Barajı geçeceklerini, hatta geçtiklerini belirten Önder, bunun ölçüsünün de iktidar bloğunun geliştirdiği provokasyonlar olduğunu ifade etti. Önder, barajın aşılması, demokrasi boyutuyla çok önemli olduğunu ifade ederek, baraj konusunda, bütün siyasi partilerin kaldırmayı vaat ederek seçim kampanyaları yürüttüklerini ama iktidara geldiklerinde dört elle bu faşizan uygulamaya sarıldığını kaydetti.
'KADERİM HEP KEMAL PİR YOLDAŞIMI İZLEMEKLE GEÇTİ'
Önder, Ankara'nın hem kendi siyasi tarihinde; hem de mensubu olduğu siyasi çizginin tarihinde önemli bir yeri olduğunu ifade ederek, "Kaderim hep Kemal Pir yoldaşımızı izlemekle geçti. O, Tuzluçayır'dan ayrıldığında ben Tuzluçayır'a gelmiştim. Onun, çalışmalar yaptığı yerlerde ben de çalışmalar yaptım. Ben Mamak'a girdiğimde, o Mamak'tan gönderilmişti. Onun koğuşunda kaldım. Bu siyasi çizgi esas olarak, esas omurgası, düşünsel temelleri Ankara'da atılmıştı" dedi.
'ANKARA'DA EN AZ 3 VEKİL ÇIKARACAĞIZ'
HDP Genel Merkezi'nin Ankara'da olmasının Ankara'ya haksızlık olduğunu ifade eden Önder, "Genel Merkez burada olunca, burada yerel bir faaliyet yürütülmesi eksik kalmıştır. Bu eksiklikler bizden kaynaklı eksikliklerdir" diye kaydetti. Yüzü sola dönük çevrelerden partilerine önemli bir yönelimin olduğunu belirten Önder, Ankara'da en az 3 vekil çıkarmayı hedeflediklerini vurguladı.
HDP İmralı Heyeti Sözcüsü ve Ankara milletvekili adayı Sırrı Süreyya Önder ile yaptığımız röportajın tamamı şöyle:
Ankara'da aday olmanızın özel bir sebebi var mı?
Bileşenlerimiz çoğaldı, bağımsız temsiliyetlere daha geniş alan açtık, haliyle kamuoyunun bizler kadar tanımadığı insanlara daha ve mutlaka meclise taşımak istediğimiz insanlara, daha güvenceli yerler oluşturmak gerekiyordu. Patimizin böyle bir belirlemesi söz konusuydu, en azında ben böyle düşünüyorum. Ankara'nın; hem bu siyasi çizginin tarihinde, hem de benim siyasi tarihimde önemli bir yeri var. Kaderim hep Kemal Pir yoldaşımızı izlemekle geçti. O, Tuzluçayır'dan ayrıldığında ben Tuzlu Çayır'a gelmiştim. Onun, çalışmalar yaptığı yerlerde ben de çalışmalar yaptım. Ben Mamak'a girdiğimde, o Mamak'tan gönderilmişti. Onun koğuşunda kaldım. Bu siyasi çizginin esas olarak, esas omurgası, düşünsel temelleri Ankara'da atılmıştı. Türkiyelileşmek diye telaffuz edilen, bizim Türkiye'nin bütün toplumsal muhalefet alanlarının birleştirme olarak ifade ettiğimiz yeni ağırlık noktamız için Ankara sembolik bir öneme sahiptir. Burası olmazsa olmaz, buradan vekillerimiz mecliste olmadığı zaman bir eksiklik olur diye değerlendirdik. Bütün bunlar bir araya gelince, benim talebimdi, ben Ankara'yı istedim, arkadaşlarımız da komisyonda uygun gördüler ve Ankara'ya geldim.
Partinizin genel merkezi Ankara'da olmasına rağmen, şimdiye kadar Ankara'dan hiç vekil çıkaramamanızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
HDP Genel Merkezi'nin bu kentte olmasının, bu kente haksızlığı olmuştur. Böyle bir gözlemim var. Tıpkı sulama ve elektrik barajları gibi; biliyorsunuz Atatürk barajı Adıyaman ilinin sınırları içerisindedir, şehir merkezine, ana gövde, 15-20 km. mesafededir, hatta kuş uçuşu daha kısa mesafededir. Ama Adıyaman onun ne elektriğinden ne de suyundan faydalanabiliyor. Hakeza Keban barajı da öyledir.
Kendi çevresine bir faydası yoktur. Sanki Ankara'yı da böyle bir akıbet vurmuş. Genel Merkez burada olunca, burada yerel bir faaliyet yürütülmesi eksik kalmıştır. Bu eksiklikler bizden kaynaklı eksikliklerdir. Dolayısıyla burada bir potansiyel var, Ankara'yı herkes gri, soğuk bir kent olarak düşünür ama burada önemli bir emek potansiyeli var, önemli oranda yoksul bir nüfusa sahip Ankara, göç meselesinde İstanbul'dan sonra en çok göç alan yerlerden birisidir. Büyük bir öğrenci kenti, neredeyse Türkiye'nin en büyük öğrenci kenti, dolayısıyla bir gençlik olgusu da var. Arkadaşlarımız canla başla ellerinden geleni yapmışlar fakat hissediyorum ki biz buraya gelince coşku biraz daha yükseldi. Ben, Ankara'da en az 3 vekille meclise girmeyi öngörüyorum; hedefimiz bu; iki vekil birinci bölgeden, bir vekil de ikinci bölgeden çıkaracağız. Bütün arkadaşlarımız da bu hedefle çalışıyor.
Ankara'da size oy verecek seçim profili kimlerden oluşuyor?
Yüzü sola dönük, sol sosyalist çevreden önemli bir yönelim var, sosyal demokratlar burayı babalarının çiftliği saymışlar. Seçmenle kurdukları ilişki bir mahkumiyet ilişkisidir; bize mahkumsunuz ilişkisi kurmuşlar. Düşünün ki CHP bütün vilayetlerde çalışma yapıyor ama Ankara'da yürütmüyor, nasılsa buradaki sol, sosyal demokrat seçmen bana mahkumdur anlayışıyla hareket ediyor. Dolayısıyla sol-sosyal demokratlar, biz nitelikli ve kitlesel bir çalışma ortaya koyduğumuzda, bizim dört yıllık meclis grafiğimizle ele alındığında, CHP'nin buradan üç vekil fazla çıkarması ile üç vekil az çıkarması arasında hiç bir farkın olmayacağını düşünürler. Ama bizim bir vekil bile fazla çıkarmamızın bu ülkedeki toplumsal muhalefete önemli bir katkısı olacağını düşünürler.
Sizi meclise taşıyacak kadar oy tabanınız var mı Ankara'da; buna yönelik bir araştırmanız oldu mu?
Sol-sosyalist kesimlerden önemli bir yönelim var. Biliyorsunuz Halkevleri destek açıklaması yaptı ve Halkevlerinin Ankara mücadele tarihinde önemli bir yeri, ciddiyeti, saygınlığı ve ağırlığı var. Bu, kendi sınırlarının da dışında bir etki yarattı. Bu nedenle bu destekleri için kendilerine teşekkür ediyorum. Onun dışında da burada, neredeyse sektörel anlamda ağırlıklı bir Kürt nüfusu var; katı atık işçileri Hakkari, Van dolaylarından gelenler, burada öyle bir dökme tarz işlerinde çalışıyorlar. Kars dolaylarından gelenler, kimse pek bilmez, ama Ankara'nın çeperinde bostanlarda, sebze bostanlarında ve meyve bahçelerinde, oldukça gayri insani koşullarında, çalıştırılıyorlar. Polatlı, mevsimlik işçilerinin çok ağırlıklı olarak geldiği bir yer. Buradaki Kürt göçmen emekçiler, bizle birlikte büyük bir coşku ve örgütlenme, kenetlenme gerçekleştirdiler.
Yüzyıllar önce, İç Anadolu'ya göç eden Kürt nüfusu bir hayli fazla bu bölgede, bu kesimlerden ne oranda oy alacağınızı öngörüyorsunuz?
Burası ilk sürgün ve iskan bölgelerinden birisidir. Rüşvan aşireti, Şêxbizin aşireti, Xelikanlar, Canbegler... Burada; Haymana, Şereflikoçhisar, Polatlı ve Bala mıntıkasında iskan etmişler. Uzunca bir dönem, üzerlerindeki baskıdan dolayı 'kendimize oyumuzu verdiğimizde yerimiz beli olur ve devlet tarafından tespit edilir, devlet baskı yapar' duygusuyla davranmışlardır. Fakat geliştirdiğimiz siyasal çizgi, onlara da büyük bir güven duygusu verdi. En büyük kitlemiz orada ama neredeyse en az çalışmayı da orada yürütüyoruz; çünkü halk inisiyatif aldı, bütçesinden; seçim bürolarına kadar, araç-gerecine kadar, ev çalışmalarına değin kitle, kendi inisiyatifiyle kendisi yürütüyor tüm çalışmaları. Böyle bir coşku var oralarda. Genel manzara bu.
HDP'nin barajı aşması, Türkiye'de yaşayan halklar için ne ifade ediyor?
Birincisi HDP'nin barajı aşması, sizin de vurgu yaptığınız gibi aslında demokrasi boyutuyla çok önemli, bu faşizan seçim barajı uygulaması konulduğu günden beri, bütün seçim dönemlerinde, bütün siyasal partilerin kaldırmayı vaat ederek seçim kampanyası yürüttükleri bir olgudur. Fakat onlardan hangisi iktidara gelirse gelsin barajı kaldırmak şöyle dursun; dört kolla bu yasaya sarılıyorlar; iktidarlarını tahkim etmek için. Çünkü yüzde 10 seçim barajı, faşizan boyutunu da bir kenara bırakırsak, bir haksız zenginleşme yani bir hırsızlığa tekabül ediyor. Bunu bu ülkedeki muhalefet ve demokrasi hareketleri bunun tasfiyesini gerçekleştiremediler. Bu baraj, esas olarak, Kürt halkına karşı, onların temsiliyetini engelleme amaçlı kurulmuş bir barajdır. Biz, bir kere bunu, yüzde 10 barajını aştığımızda, fiilen bu barajı anlamsızlaştıracağız ve ilk parlamenter dönemde bu yasağın artık gereksiz olduğu açığa çıkacak ve halkla birlikte bunu kaldırmış olacağız. Bu da ülkenin demokratik temsiliyet meselesinde önemli bir katkı yapacaktır.
Size sıkça sorulan bir soruyu ben de sormak istiyorum; barajı geçeceğinize inanıyor musunuz?
Yüzde 10'u geçmemiz, hakkaniyet açısında da şöyle bir önem arz ediyor; biz tek tek bağımsız adaylarla girmek durumunda kaldığımız seçimlerde oy rakibimiz olan parti çok haksız bir şekilde, bizden çok daha az oy almasına rağmen bazen bizim kadar, bazen bizden daha çok vekil çıkarabiliyordu, bu adaletsizlik ortadan kalkacak. İlk defa bu kadar geniş tabanlı; solcusuyla, emekçisiyle, gençliğiyle, kadınıyla, Kürdü, Türküyle, Ermenisi, Süryanisi ile hep beraber bir demokratik kazanım yapmış olacağız. Önce birçok insan bunun kıymetinin farkındadır. Barajı geçeceğiz. Hatta geçtik diyebiliriz. Bunun ölçüsü iktidar bloğunun geliştirdiği provokasyonlardır. Buradan da okuyabiliriz. Çünkü telaşla başbakanı, bakanı, cumhurbaşkanı, medyası hep birlikte bize yüklendiğine göre, onlar açısında vahim bir durum var demektir.
Patinize yönelik geliştirilen saldırı ve provokasyonları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Patimize yönelik saldırılar, seçim kampanyasının başladığı ilk günlerde çok az orandaydı fakat son günlerde bu saldırılar bayağı artmış durumda. Cumhurbaşkanı'nın çok sık zikrettiği bir şey var; 'onlar vurdukça biz büyüyoruz kardeşim' diye bir şiirden alıntı yapar. Bu, demokrasi açısından 21. yüzyılda utanç durumudur. Çünkü demokratik siyaset yapmaya çalışan bir partinin önüne, bu tür örgütlenmiş, bindirilmiş kıtalarla linç tezgahlamak, sadece bu linçin muhatabı olan bizlere değil, bu ülkede yaşayan bütün yurttaşları ilgilendiren bir utançtır. Biz, kendimizi savunuyoruz ama bizden çok bu saldırıya uğramayan ve demokrasiye inanan bütün güçlerin buna bir ses vermesi gerekiyor. İkinci yönüyle gösterge açısında önemlidir; bu saldırı hiç bir seçimde bu kadar yoğun olmamıştır. Bu da egemen bloğu ne kadar rahatsız ettiğimiz gerçeğine işaret ediyor. Buna karşın biz kitlemize hep sükûnet ve demokrasi sınırları içinde kalma, iradelerini göstermeleri yönünde telkinlerde bulunuyoruz. Biliyoruz ki daha büyük bir provokasyon beklentisiyle bunları yapıyorlar. Daha büyük bir provokasyonla bizi çekmek istedikleri o şiddet aralığına sıkıştırıp bize yönünü çeviren seçmenin yönelimini kesme yönünde bir çaba içerisindeler.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AKP hükümeti yetkililerinin size yönelik sert açıklamaları var ve son süreçte yaptıkları açıklamalarla çözüm sürecinin fiilen bittiğinin sinyalleri veriliyor sanki, bütün bunlar değerlendirildiğinde, sizin olanlara ilişkin öngörünüz nedir, süreç bitti mi?
AKP, seçim sonrasının vahim bir ön hazırlığını yapıyor. Bu hükümet, bu demokrasiyi kaldıramadı. Hegemonik alanlar oluşturma ve giderek bütün ülkeyi kapsayacak bir hegemonya oluşturma noktasına geldiler, iktidarlarını koruyabilmek açısından. Bu da açılım süreci bir anlamda, çözüm süreci bir anlamda, demokratikleşme süreci de böyle okunabilir, hatta ağırlıklı olarak böyle okunmalı. Bu, demokrasiyi gündemlerinden çıkardıkları için ikinci dönem, bize dönük tekrar eski dil ve yöntemlere, geri dönüş yapma niyeti seziyoruz. Bütün bunlar onun ön hazırlığıdır diye düşünüyorum.
Sizin açınızda süreç ne durumda, bu süreci nasıl ve kiminle sürdüreceksiniz?
Gelinen aşamada süreci iki yönlü değerlendirmek mümkündür. Bizim açımızda bu süreç tam radikal bir demokrasi, eşit, özgür bir barışla sonuçlanmakla devam edecektir. Fakat hükümet açısından durum böyle değil; hükümet bloğu ortadan ikiye yarılmış durumda; Cumhurbaşkanı ve onun temsil ettiği siyasal anlayış, dediğim bu demokratikleşme niyetinden vazgeçtikleri için şuanda donmuş durumda. Bunun en somut göstergesi de, hükümetle vardığımız mutabakatların tümünü boşa çıkaran yaklaşımlardır. İkinci boyutu da budur. Bizim açımızdan gelinen nokta itibariyle Türkiye halkları, Türkiye demokrasi güçleri bu demokratikleşme hamlesini sahiplenmişlerdir. Biz muhatapsız değiliz. Hükümetle, devletle bu iş yürürse çok daha çabuk bir dönüşüm sağlamak mümkün ama artık demokrasi güçlerinin ve halkların sahiplenmesi neticesinde biraz zor ve çileli de olsa biz, bu süreci devam ettirebiliriz. Halk, burada tercihini eğer barıştan yana koymak isterse bu, hükümeti önemli bir ölçüde sınırlayacaktır. Bunlara böyle bir mesajı, halk doğrudan verirse, bu ülkede iktidar olacak olan herkes, demokratikleşme konusunda daha derli toplu yaklaşıma ihtiyacı hissedecektir ve çözüm konusunda.
PKK Lideri Abdullah Öcalan ile en son ne zaman görüştünüz, Öcalan bu süreci nasıl değerlendiriyor?
Sayın Abdullah Öcalan ile en son 5 Mayıs'ta görüştük yanılmıyorsam, ben ve Pervin Hanım sadece gittik en son. Newroz bildirgesini Sayın Öcalan yazarken, ateşkese ve PKK'nin kongre toplanmasına dair iradesini bir izleme heyetinin huzurunda yapacağını söylemişti. Onun çerçevesini, tarihini ve net çağrıyı o zaman yapacağını söylemişti. Hükümet de bunu kabul etmişti, bütün muhataplarımız kabul etmişti. Fakat Sayın Öcalan, hükümetin bu, yan çizme eğilimini, o gün sezmişti, Sayın Öcalan'da bunun işaretleri vardı ve bizi uyarmıştı. Diyordu hükümet bu konuda yalpalıyor, eğer bu ciddiyetle yaklaşmazlarsa, bunu kamuoyuna teşhir etmelisiniz benim adıma diye. Bizim yaptığımız açıklama da onun bu önerisi üzerine yapılmıştır ve çerçevesi bizzat Öcalan tarafından çizilmiştir. Şu ana kadar bizimle diyalogda olan kanallar, bu diyalogu döndürmüş durumundalar, biz de gelişmelere göre tutumumuzu belirleyeceğiz. Ona göre bir pratik sergileyeceğiz.
Sürgündeki birkaç Kürt siyasetçinin Türkiye'ye gelerek seçim sürecine dahil olacağı, hatta bir kaç kişinin adaylığı da çokça zikredildi, sonra neden vazgeçildi? Neden aday gösterilmediler?
Sürgündeki Kürt siyasetçilerin aday göstermesi konusunda Sayın Öcalan, önce hükümet yetkililerine, onların hukuki durumuyla ilgili, bir soru yöneltti. Türkiye'ye gelmeleri konusunda önlerinde herhangi bir yasal engel olup olmadığını öğrenmek istedi. Önce hiç bir engelin olmadığı söylendi, buna yönelik hiç bir engelin olmadığı ve dönebilecekleri yönünde bildirildi. Bunun üzerine Sayın Öcalan, onların gelip burada seçim çalışmalarına katılmaları ve bazı arkadaşların aday olmaları konusunda bir önersi oldu. Newroz sonrası gelişen bu gerilim ile beraber hükümet yetkilileri, onların gelmeleri halinde güvence oluşturamayacaklarını belirtince, Sayın Öcalan onların gelişini durdurdu.
Çözüm sürecine ilişkin, AKP Hükümeti ile yaptığınız görüşmeler çokça eleştirilere de sebep oldu, güvenilmez diye kendiniz de belirtiniz, peki güvenilmeyen bir hükümet ile neden bu kadar emek ve enerji harcadınız gibi eleştiriler de var size yönelik, bu eleştirilere cevabınız nedir?
AKP'nin bu durumu en çok bizim tarafımızdan yapılan bir tespittir, en çok dillendiren de bizleriz. Bu hep kamuoyunda bir çelişki gibi yeniden bize ciro edildi; yani böyle bir yapıyla nasıl süreç yürütürsünüz diye... Bizim yeterince anlatamadığımız boyutu şuydu: Biz onlarla bir güven temelinde yürümedik, onların bu özelliklerini göz ardı ederek bu süreci başlatıp geliştirmedik. Biz onlara rağmen, onların bu özelliklerine rağmen kendimize, Türkiye halklarına ve demokrasi güçlerine olan güvenimizle bu süreci yürüttük. Belki somut olarak, elle tutulur gözle görülür çok büyük ilerlemeler sağlayamadık bu iki yıl içerisinde ama çok başka bir boyutuyla, çok devrimsel anlamda bir ilerle sağlandı. Artık bu halk ve bu hareket Türkiye'de, çok geniş bir kesim tarafından, demokrasi mücadelesinin teminatı olarak görünüyor. Bu açıdan bile bakıldığında devrim niteliğinde bir gelişmedir.
Bu ay içinde yeni provokasyon veya provokasyonlar olacağı konusunda çokça dillendiriliyor, siz yeni provokasyonlar bekliyor musunuz?
Huylu huyunu icra edecek; biz buna hazırlıklıyız, eskisine göre çok daha deneyimliyiz, çok önemli sonuçlar çıkardık. Bundan, Sayın Öcalan ile yürüyen süreç ve onunla toplantı kanallarımızın açık olması, onun yaptığı belirlemeler ve uyarılarının önemli bir katkısı oldu. Düşünün ki sadece son bir buçuk iki ay içerisinde dört önemli provokasyon geliştirdiler, dördü de aleyhlerine döndü. Dileriz ki bunu burada kessinler ve bunda ısrar etmesinler; eğer ısrar ederlerse de, biz buna hazırlıklıyız, bütün bunları teşhir edip boşa çıkaracağız.
Seçim sonuçlarına ilişkin bir öngörünüz var mı?
Seçimlere bir aydan az bir süre kaldı, artık şunu söyleyebiliriz: Anlaşıldı ki AKP gücünü artık koruyamayacak, önemli bir düşüş yaşayacaktır. CHP ve MHP'nin sağlayacağı oy artışları çok nispi, çok göreceli sınırlarda kalacak, biz de önemli bir atılım yapacağız. Bunu söylemek mümkün... Seçimlere kalan bu son günleri, bizi okuyan herkesin, dört elle sarılarak değerlendirmesi gerekiyor, boşa geçirecek tek saniyemiz bile yok, demokrasiye inan bütün kesimleri bu konuda aktif, inisiyatif almaya davet ediyorum çünkü hepimizin geleceği söz konusu...