Guardian gazetesi başyazısını ayırdığı Mandela için “Her şeyden önce bir lider”başlığını atıyor ve Güney Afrikalı lider için“Karakteri ve onu uzun süre uzak tutan hayatı, bilgelik ve masumiyetin özgün bir karışımını yarattı” diyor.
Başyazı, Güney Afrikalı apartheid karşıtı politikacı Helen Suzman’ın Mandela’nın yattığı Robben Adası’ndaki hapishaneye 1967’de yaptığı ziyaretle başlıyor. Suzman’a ziyareti sırasında, bir diğer siyasi mahkûm Eddie Daniels, ‘liderleri olarak’ tanıttığı Mandela’yı işaret edip, onunla görüşmesini tavsiye ediyor, fakat Suzman daha sonra hapishane yönetiminin Mandela’yla görüşmemesi için özel bir düzenleme yaptığını öğreniyor.Guardian gazetesi, Suzman’ın görüşmeyi başardığını belirtip şöyle devam ediyor:
“Suzman tavsiyeyi dinledi ve Mandela’nın hücresine doğru gitti, karşısında etkili ve açık konuşan, heybetli bir fiziğe ve doğal bir otoriteye sahip birini gördü. Eddie Daniels haklıydı: Mandela kesinlikle bir liderdi, yalnızca adada bulunan cezaevindekilerin değil aynı zamanda Güney Afrika özgürlük hareketinin lideriydi.”
HAPİSHANEDE İTİBAR KAZANAN LİDERLER
Mandela’nın Afrika Ulusal Kongresi’nin (ANC) yürüttüğü mücadelenin ‘sembolü’ olduğunu yazan gazete, Mandela’nın liderliği için ‘nesnelden ziyade daha ahlaki tanımlandığını’belirtiyor ve “gizemini koruyor” yorumunu yapıyor.
Gazetenin başyazısından bazı bölümler şöyle:
“Mandela, hapishanede geçirdiği 27 yıl boyunca aralıksız işlevsel kontrolünü sağlayamıyor veya ANC’nin karar alma mekanizmasına, son dönemlere doğru FW de Klerk’le yaptığı görüşme haricinde düzenli olarak dâhil olamıyordu.”
“Cezaevine gitmeden önce, geçmişi belirgin bir zaferden ziyade cesur bir başarısızlıktı. İlk yıllarında diğerleriyle beraber, siyahların hakları için yasal ve şiddet içermeyen bir mücadelesine hükümet tepkisiz kalarak taş koyuyor, daha ziyade ANC’yi faaliyetlerini gizli yürütmeye itip, parçalanmasına ve suç teşkil etmesine uğraşıyordu.”
Mandela’nın “sivil haklar lideri olarak etkisiz, kısa süreliğine sürdürdüğü gerilla liderliğinde de amatör” olduğu yorumunu yapan Guardian, Güney Afrikalı liderin cezaevinde geçirdiği dönem için “20’nci yüzyılın özgürlükçü liderleri arasında hapishanede itibar kazanan liderlerindendi” diyor ve Mandela'nın 'yalnız olmadığını' üç farklı isimle örneklendiriyor.
MEZUNİYET SONRASI HAZIRLIK
Bu yorumu da, Mandela ile Hindistan’daki bağımsızlık hareketi öncülerinden ve uzun yıllar hapishanede yatan Cevahirlal Nehru, Birmanya’nın muhalif lideri Aung San Suu Kyi vePKK lideri Abdullah Öcalan’la kurduğu benzerlikler izliyor.
“Hapishane, Cevahirlal Nehru’nun da gözlemlediği gibi, siyaset için bir nevi mezuniyet sonrası hazırlık gibi olabiliyor. Hindistan Ulusal Kongresi liderleri için kısmen daha iyi koşullarda olduğu için hapishaneler, gözaltına alındıklarında, İngiltere’ye karşı mücadeleleri arasında bir nefes alma fırsatıydı. En yakın benzerlik, ev hapsi döneminde kendi hayatında neredeyse ‘azizelik mertebesine’ ulaşan Aung Sang Suu Kyi ile kurulabilir… Yine de benzer bir hayal kırıklığı da yaratıyor. Kutsanmış kili normal bir siyaset hayatına girdiğinde ve fedakârlıklar, kaçınılmaz olarak da hatalar yaptığında, bir şeyler şüphesiz kayboluyor.”
TEK FARK: MANDELA SEVİLEN ÖCALAN KORKULAN BİRİYDİ
Gazete löyle devam ediyor:
“Uzaktan bir benzerlik de, kendi ada hapishanesinden de destekçileri üzerindeki olağanüstü bağını koruyan ve hatta şimdi Türkiye hükümetiyle bir anlamda eşit şartlar için müzakereler yürüten Kürt lider Abdullah Öcalan’la kurulabilir.”
“Fakat, Öcalan’ı kült benzeri takip eden yandaşları Manela’nın şablonuna uymuyor. Öcalan korkulan ve tapılan biri; Mandela ise saygı duyulan, sevilen biriydi. Mandela’nın liderliğindeki sır, karakteri ve onu uzun bir dönem sahnelerden uzak tutan hayatının, bilgelik ve masumiyetin oluşturduğu özgün karışımda gizli.”
Mandela’nın masumiyetinin “hapishane yıllarının sonucu” olduğunu yazan gazete, Güney Afrikalı liderin siyasete daha farklı bir hayat anlayışıyla girdiği görüşünde.
“Şehir savaşları döneminde hareketi lekeleyen şiddetten uzaklaşmıştı. Mahkûmların olduğu küçük topluluktaki kendi hayat deneyimi, ahlaki değerleri ve umudu korumakla sınırlanmıştı. Tüm bunlar sonunda, onu zaten kişilik olarak da meyilli olduğu bir göreve, uzlaşıya hazırlamak içindi.” / ajanslar