ŞemdinliHaber

Melek: Ben barış istiyorum ölmek istemiyorum

Güncel

Cizre’de 21 kişinin yaşamını yitirdiği 9 günlük ablukanın ağır bilançosunu tanıklarla konuşmaya devam ediyoruz. Bugünkü durağımız Nur Mahallesi’ne bağlı Özkan Sokağı. Daha sokağa girdiğimiz ilk anda tablonun vahameti çarpıyor gözümüze.

Cizre’de 21 kişinin yaşamını yitirdiği 9 günlük ablukanın ağır bilançosunu tanıklarla konuşmaya devam ediyoruz. Bugünkü durağımız Nur Mahallesi’ne bağlı Özkan Sokağı. Daha sokağa girdiğimiz ilk anda tablonun vahameti çarpıyor gözümüze. Ağır silahlarla saldırıldığı için duvarlarında oyuklar oluşmuş, tavanları çökmüş, yanmış, yıkılmış onca ev ve savaşın kalıntılarını temizlemeye çalışan insanlar arasında ilerliyoruz ağır aksak.


Yasağın kalktığı gün patlamamış bir bombayla oynarken eli ve ayağı kopan 12 yaşındaki Yusuf’un akrabalarının yanındayız. 13 yaşındaki kuzeni Melek, patlama anına şahit olduğunu ve çok korktuğunu söylüyor. Melek, “Savaşın bitmesini istiyorum çünkü ölmek istemiyorum. Barış istiyorum” diyor. Meleğin annesi söze giriyor; “Yusuf ağabeyimin oğlu. Okula gidip geliyordu.”

ŞOFBEN SES ÇIKARDI POLİS ATEŞ AÇTI

Ağır hasar gören evlerden birindeyiz. 20’li yaşlarının başındaki Behlül karşılıyor bizi. Şimdi bir harabeyi andıran bu evi daha 1 sene önce yaptıklarını söylüyor ve neler yaşadıklarını anlatıyor: “Banyodaki şofben dolu olduğu zaman ses çıkarıyor. O sesi duyan polisler direkt eve ateş açtı. Canımızı zor kurtardık.” Polisin açtığı ateş elektrik kablolarını da vurmuş, evde hâlâ elektrik yok.

TAVUĞU, KEDİYİ, İNEĞİ DE ÖLDÜRDÜLER

Behlül, “Bu ablukada tek yediğimiz peynirdi. O da elektrik olmadığı için sıcaktan bozuldu. Kimseyi dinlemeden her şeye ateş ettiler. Tavuğu da öldürmüşler, kediyi de, ineği de” diyor. Keskin nişancılar yüzünden pencereye bile çıkamadıklarını anlatan Behlül devam ediyor; “Bu evi yapalı 1 sene oldu. Mutfak dolaplarını savaştan 3 gün önce taktırmıştık. Evin alt katındaki dükkanlara daha yeni cam taktırmıştık, yakında açacaktık dükkanı. Tam rahata erecektik, her şeyimizi yerle bir ettiler. Huzur kalmadı, ne yapacağımızı bilemiyoruz.”

BATIYA KAÇSAK BİZE ORADA DA SALDIRIYORLAR

“Kaçıp gidelim diyoruz, nereye kaçacağımızı da bilmiyoruz” diyen Behlül, “Kaçsak bu sefer de batıda saldırıyorlar. Ağabeyim fındık toplamaya gitti batıya. Bizi kesin dövecekler, diyor. Ben de zamanında gitmiştim fındığa, iş bittiği anda hemen kovuyorlar bizi. Batıdakiler ne yaşadığımızı bilmiyor. Kanallar gelip çekseydi halimizi o zaman anlarlardı bizi. Biz her şeye rağmen, barış istiyoruz.”

POLİS ABLUKASINDAKİ HASTANE ÇALIŞANLARI: CAN GÜVENLİĞİMİZ YOK KONUŞAMAYIZ

Nur Mahallesi’nden ayrılırken bir baba oğul giriyor mahalleye. Çocuğun koluna takılı serumu taşıyor babası. Geçmiş olsun, diyor, ne olduğunu soruyoruz. Baba Hazım anlatıyor: “9 günlük o abluka yüzünden susuz, elektriksiz kaldık. Kirli sular içti çocuklar, bozulmuş yemekler yediler. Zehirlenmişler.” Neden hastanede kalmadıklarını soruyoruz; Polislerin ellerinde silah, hastane koridorlarında dolaştıklarını, oğlu korkup, tedirgin olduğu için hastenede kalmak istemediğini söylüyor. Bunu duyunca duruma bakmak üzere hastaneye doğru yola çıkıyoruz.

Hastanenin bahçesinde ellerinde silah, hazır halde bekletilen onlarca polis ve zırhlı araç görüyoruz. Acil kapısından giriş yapıp ilerledikçe elleri tetikte bekleyen polis sayısı çoğalıyor. Danışmada kayıt yapmak için oturması gereken hastane çalışanı ayakta dururken, polisler danışma bankosunun arkasında oturup gelen hastaları karşılıyor. Abluka zamanında yaşadıkları sıkıntıları konuşmak için sağlık emekçilerine soru sormak istesek de, ‘Bizim bu hastanede can güvenliğimiz yok, konuşmak istemiyoruz’ diye geri çeviriliyoruz.. Cansu PİŞKİN / EVRENSEL

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.