Yazarlar Arif Altan, Dicle Anter ve Ercan Jan Aktaş 'İç Güvenlik Paketi'ni ve çözüm sürecinde gelinen aşamayı ANF'ye değerlendirdi...
ALTAN: KATLİAMA 'HAYATA DÖNÜŞ', İNFAZ PAKETİNE 'ÖZGÜRLÜK' DİYORLAR
Yazar Arif Altan: "İç Güvenlik Paketi' denen kamayı eline almış, her canlıyı biçmeye hazırlanırken 'şiddet dilini kullananlar kaybeder' diye bağırıyor, Başbakan. “Bir yandan bizimle görüşürken, bir taraftan 6-8 Ekim’de olduğu gibi şiddet dilini kullanırlarsa onlar kaybeder” diye kükrüyor. Yüzyıllık bir yalanı tekrarlarken, bilinçaltındaki hezeyanı yansıttığı Kürtleri tutarlığa davet ediyor. Sömürgelerde iş yalanlarla birlikte çıplak vahşet eşliğinde görülür. 6-8 Ekim’de ne oldu? Devlet, bütün dünyanın gözü önünde bir katliama girişti. Sokaklara katilleri saldı, kolluk gücüne infaz emrini verdi ve devletin silahlı adamları 40’tan fazla insanı katletti. Korkunç katliamın suçunu da yine kurbanlara yükledi. 'İç Güvenlik Paketi' bu barbarlığı sürdürme niyeti. 6 Ekim’de Kürtler, Türk devletinin IŞİD denen vahşi sapıklar ordusuna verdiği aleni desteği protesto etmek için sokaklara döküldü. Ama devlet, IŞİD’in Şengal’de, Rojava’da giriştiği vahşetin aynısını uygulamaktan imtina etmedi. IŞİD’ten tek farkı, vahşet konusunda devletin daha mahir olmasıydı. Vahşeti, Kürtler arası bir çatışma diye yutturmaya kalktı.
Bu iktidar, katliama 'Hayata Dönüş' adını verecek kadar kötülükte incelmiş bir geleneğin temsilcisi. Öyleyse bir infaz paketini de 'özgürlük' paketi diye sunmasında şaşacak bir şey yok. Sınırsız öldürme yetkisini, sınırsız zulmü insan onuruna yapılmış en büyük yatırım olarak sunuyor. 12 Eylül sözcüsünden bugünkü iktidar temsilcisini ayıran, olsa olsa esnek dil kabiliyeti olabilir. Vahşet yasasını, insan hak ve özgürlüklerinin tahkim edilmesine yönelik reformlar diye sunma becerisini gösterememişti Kenan Evrenler, ama Başbakan infaz yasasını AB standartlarında, evrensel standartlarda temel kriterleri karşılayan, bunları aşındırmayan, bunları tahkim eden bir güvenlik reformu diye pazarlayabileceğine inanmış.
ANTER: ORTADOĞU'DA SİLAH GÜVENCEDİR
Yazar Dicle Anter: "İç Güvenlik Paketi' yerine bölgede 1990’lı yıllarda yaşananlarla ilgili yüzleşmek adına Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurulmalıdır. Bu konudaki öneriyi yıllardır Sayın Abdullah Öcalan yapmıştı. Ancak bunun bilinçli hayata geçirilmediğini görüyoruz. Türkiye o kadar suç işlemiş ki, hükümete oy verenler dahi bu devletin ne kadar suç işlediğinin yanında hayretler içerisinde kalacaktır. Hakikati Araştırma Komisyonun işini kolaylaştırmak için arşivler var. O dönemde bölgede görev alan asker, polislerin isimleri var. Bazı kurumlar oluşturuldu, sırf insan öldürme görevi üstlendiler. Bunun halen devam ettiği 'İç Güvenlik Paketi' ile ayyuka çıktı. Bu paketin hayata geçeceği bir yerde 10 maddelik müzakere taslağı nasıl hayata geçecek? Hükümet ısrarla ‘silahları bırakın’ diyor. Peki bu uygulama karşısında Kandil silahları nasıl bırakacak? Açık söylemek gerekiyor; bugün Kürtlerin yüzde 90’ı savaş istemiyor ama şu koşullarda silahların da bırakılmasından yana değildir.
Ortadoğu’da bir savaş var ve silahlar Kürtler için bir güvencedir. Eğer Şengal’de silah olsaydı binlerce Êzidi kadını köle pazarlarında satılır mıydı? Ya da silah olmasaydı Kobanê şimdi ne durumda olurdu? Türk devleti de siyasi bir güvence veriyor mu? Kanunu değiştirmiyorsun, yüzde 10 barajı kaldırmıyorsunuz, Meclis yolunu tıkıyorsunuz, sonra da hiçbir şey olmamış gibi 40 yıldır yaşanan tüm acıların unutulmasını ve silahların bırakılmasını istiyorsunuz...
AKTAŞ: PAKET VE DEKLARASYON BİRBİRİYLE ÇELİŞİYOR
Sosyal Bilimci, Araştırmacı-Yazar Ercan Jan Aktaş: 'İç Güvenlik Paketi' aslında korku üzerinden siyaset üreten AKP’nin gelecek zaman için kendi ihtiyaçlarından doğru çalıştığı bir hazırlık. Özellikle hayatın bütün alanları üzerinden gerçekleştirmek istediği baskı ve tahakküme karşı Gezi Direnişi AKP hükümetini ciddi şekilde zorladı. Daha sonra da gene AKP’nin Ortadoğu halklarının bir kez daha hayatını 'cehenneme' çeviren Suriye politikaları sonucu ortaya çıkan IŞID terörü ve onun Kobanê saldırıları karşısında Tayyip Erdoğan’ın çıkıp; 'Kobanê düştü düşecek' sözleri üzerine üst seviyeye varan 6-7 Ekim Kobanê Direnişi hükümeti kaygılandırdı. Bu iki durum aslında gittikçe daha baskıcı olan ve baskı ile kontrol sağlamak isteyen AKP’nin bu yaklaşımına sert tepkilerdi. Bu tepkileri görüp bunlara uygun düzenlemeler yapmak yerine AKP daha da sert bir tutum içine girdi. Bu yaklaşımını en son 'İç Güvenlik Paketi' ile sürdürmek istiyor.
Bu paket Meclis'te iken diğer yandan da AKP ve de HDP milletvekilleri birlikte Sayın Öcalan’ın çözüm sürecine dair 10 maddelik deklarasyonu basın ile paylaştılar. Böylelikle oldukça önemli iki durum iç içe geçti. AKP’nin ciddi önem verdiği 'İç Güvenlik Paketi' ve çözüm süreci birbirini doğrudan etkileyen iki unsur. Çözüm sürecine dair açıklanan 10 maddelik deklarasyon Türkiye’nin demokratikleşmesini esas alan bir metindi. Bir yandan çözüm süreci üzerinden demokratik gelişmelerden doğru konuşmak, öte yandan devleti daha da baskıcı ve de iktidarı otoriter kılacak bu paketi geçirmeye çalışmak birbiri ile tamamen çelişen iki durumdur.
AKP’nin istediği şekilde devam etmeyecektir bu süreç. Bu durum bize demokrasi ve özgürlüklerin gelişmesi ile çözüm sürecinin iç içe gelişeceğini göstermektedir. / Firatnews