ŞemdinliHaber

'Kültürsüzlük insana en büyük hakaret'

Güncel

TEV-ÇAND (Tevgera Çand û Hûner) üyesi Beri Dersim, kadının da doğa gibi yaşamla ilgili her şey kapsadığını ve kendi özünde barındırdığını, bu nedenle kadının kültürün yaratıcısı olduğunu belirtti. Dersim, kültürsüzlüğün insana en büyük hakaret ve anlamsızlık olduğunu kaydetti.

Kültürün toplumun tümünü oluşturduğunu ve insanın yaşamının tümünü oluşturan kültürün yok edilmesi halinden insanlıktan çıkacağını belirten TEV-ÇAND (Tevgera Çand û Hûner) üyesi Beri Dersim, kadının da doğa gibi yaşamla ilgili  her şey kapsadığını ve kendi özünde barındırdığını, bu nedenle kadının kültürün yaratıcısı olduğunu belirtti. Dersim, kültürsüzlüğün insana en büyük hakaret ve anlamsızlık olduğunu kaydetti.


Kültür toplum yaşamının tümünü kapsarken, kadın ilk toplumsallaşmanın yaratıcısıydı. Günümüzde toplumsal yaşamın dışına atılmış kadın ve kültürün ilişkisini Kürt özgürlük hareketi gerillası ve TEV-ÇAND (Tevgera Çand û Hûner) üyesi Beri Dersim’e sorduk.

Kültür denilince toplumun ortak yaşamı akla gelir bu anlamda kadının tarihsel olarak toplumsallaşmadaki rolü nedir?

İnsanlık tarihinde kadının rolü ve misyonu nedir diye insan düşündüğünde öncelikle şunu söylemek gerekiyor. Kadın, toplumsallığın şekillenmesinde, kendi özü itibari ile toplumun temel dinamiğidir. Kadın toplumsallığın şekillenmesinde bir maya rolü oynuyor. Değer yargılarının hepsini bir araya getiren, yaşamı şekillendiren, yaşamı çekip-çeviren, yaşamı anlamlı kılan ya da yaşamın toplumsallaşmasında temel rolü kadın oynuyor demek yanlış olmayacak. Çünkü toplum birlikteliğin yakalanmasını sağlayan, onu anlayan, onu birleştiren, onu bir arada tutan, onun temel yapı taşı görevini gören kadındır. Maya dediğim şey kadının kendi özellikleridir. Çünkü kadın doğası gereği tüm canlılar için kapsayıcı, kendi içerisinde barındırıcı, kendi bağrında bütünleyen, harmanlayan, ortaklaştıran bir yapıya sahiptir. Kadın, toplumsallık içerisinde, insanlığın gelişmesinde aynı temelde kapsayan, topyan, çekip-çeviren bir merkez rolü oynama durumundadır. Bu açıdan çok önemli bir misyonunun olduğunu dile getirebiliriz.

Özellikle de ilk şekillenme de kadının biyolojik yapılanmasıyla da ilgilidir. Doğa tüm canlıları bağrında toplayan, bağrına basandır. Aynı şekilde kadın da öyledir. Bir anne rolünü görüyor. Çünkü kadının dünyasında, kadından bir parça oluşuyor, bir çocuk dünyaya geliyor. Onunla beraber bir bağ kuruyor. Bu anlamda kadın tüm insanlar ve doğa ile de bir bağ içerisindedir.  Önderliğimiz kadın için “yaşam adıdır” diyor. Yaşamın anlamı ve insanlığın sevgisidir kadın. Yani Jin ile Jiyan birbirlerine bağlıdır. Bir yerde toplumsallık yaşam varsa orada mutlaka kadın vardır. Kadın için ‘doğanın annesidir’ deniliyor. Bende bu tanımlamaya katılıyorum. İnsanlık için her şeyin annesi olarak kadını görüyoruz. Her şey toprakta yeşeriyor, ürüyor, meyvesini topraktan alıyor. Doğanın gelişim aşaması olarak toprağı tanımlıyoruz.

Kültür ile kadının ilişkisini nasıl tanımlıyorsunuz?

Kadın için, doğanın özelliklerini taşıyor, analık kültürünü taşıyor diyebiliriz. Doğa içerisinde en çok anlamı taşıyan, biriktiren, her şeye renk veren, güzelleştirmeyi ön plana çıkartan kadındır. Bunların hepsi kadın etrafında şekilleniyor. Hem biyolojik olarak hem de bilgi anlamında kadın daha çok yol gösterici oluyor. Bu anlamda kadının doğuşunu, toplumun ön plana çıkmasında, bilgi sahibi olmasında önemli bir değer olarak görebiliriz. Kültür kavramı da kadın üzerinden ortaya çıkıyor. Bir toplumun kültürünü yaşamasında kadın belirleyici roldedir. Yaşamı sürekli kültür etrafında şekillendiriyor. Tarihsel olarak, avcılıkta, kendini yaşamsallaştırmada erkek özelliklerden çok, kadın özellikleri ön plana çıkıyor. Kadın toprağa bağlanmış, ilişkilerini daha sıkı tutmuş, simbiyotik ilişkileri daha çok esas almış bir yapıya sahiptir. Kadın çocuk doğuruyor, onun bütün sancılarına katlanıyor, tüm sorumluluğunu alıyor. O çocuğu büyütüyor, topluma kazandırıyor. Kadın etrafında komünal yaşam kendisini gösteriyor. Ben değil biz kavramı ortaya çıkıyor. Günümüz dünyasında bu biz anlayışı yerine ben anlayışı hakim olmuş. Bu anlayış karşısında en çok direnen kesim kadındır. Bunu kendi ailelerimizde de görebiliyoruz. Kadının bu konularda kendisini sorumlu hissetmesi ve uygulaması, hem değerdir hem önemlidir. Çok da anlamlıdır. Maddi-manevi değerlerin tümüdür kadın. Hem yaşam rengi hem de yaşam sesidir.

Bir yerde kültür kendini ifade etmiyorsa orada yaşamın bir anlamı var mıdır?

Elbette kültürsüz yaşam olmaz. Kültür dediğimizde maddi-manevi her şeyi içinde barındırıyor. Oturmakla, kalkmakla, saygılı olmakla, yemek yapmakla, yemek yemekle, giydiğin kılık-kıyafetlerle, yaptığın işle, yaşamını devam ettirdiğin tarz ve yöntemle, bir bütünen içinde bulunduğun anlayış üzerinden yürüdüğün her şey toplum içinde yer alıyor, hepsi birer değer olarak görülüyor. Önderliğimiz bunu  “Tas” olarak tanımlıyor. Yani her şeyi toplama, bir araya getirme olarak değerlendiriyor. O tas nasıl ki bir kültür ise o kültür içinde de yer alan her şey de maddi ve manevi değer olarak tanımlanıyor. Bunlar kendisi ile birlikte bir biçim ortaya çıkartıyor. Bu biçim kültür oluyor. Bu kültür de bir toplumun kimliği oluyor. Bir toplumu tanımak istiyorsan, onun kültürüne bakarsın. Çünkü kültürü kimliğidir, kültürü varoluşudur. Tabi dil, asıl onu ön plana çıkartıp toplumu toplum yapan değerler içinde yerini alıyor. Bunun için de kültürsüz kalmak yok olmaktır. Kültürsüz kalmak anlamsızlaşmaktır. Mesela birini kırmak istiyorsan ona, sen ne kadar kültürsüzsün dersin. Yani bundan daha ağır bir hakaret olamaz. Ona kültürsüzsün dediğinde aslında sen insan değilsin diyorsun. Nasıl insan olunur? Toplum içinde yerini aldığında, yer edindiğinde insan olunur. Kendi kültürün ile zenginleştiğinde, kendine özgü bir kültürün olduğunda insan oluyorsun. Yıllarca tek başına yaşayan bir birey yaşayamaz. Çünkü toplumsallıktan yani kültürden kopmuş oluyor.  Şu da var tabi; tek başına olan ama kültür ile yaşayan insan vardır. Mesela dört duvar arasında ama en güçlü kültürü ile yaşayan,  en güçlü insanlık kültürünü yeniden yaratan Önder Apo’dur. Neden peki? Çünkü hiçbir zaman kendini kültüründen koparmamıştır. İnsanlık kültüründen, toplumun kültüründen hiçbir zaman kopmamıştır. Ya da kadın bugüne kadar hala toplumun mayası olma rolünü koruyabiliyorsa kendisini her gün tanrıça kültüründe yeniliyor ve süreklileştirmesinden geliyor. Bunun için, kültürsüz yaşam olmaz. Kültürsüz toplum olmaz, değersiz toplum olmaz. Bu esaslar üzerinden, kültürün önemini anlıyoruz. Günümüzde toplumlar üzerinde en çok kırım kültür üzerinden yapılıyor. Sen bir toplumu kültüründen çıkartmak istiyorsan, kendine tamamen köle yapmak istiyorsan Kapitalist Moderniteyi devreye sokman yeterli oluyor. Günümüzde de bu çok rahat yapılıyor. Halklar üzerinden dini kullanarak, feodalizmi kullanarak, burjuvaziyi kullanarak sömürüyorlar. Bunun kökeninde egemenlik var, iktidar ruhu var. Kökeninde kölelik yatıyor.

Kadın kültürü nasıl korunabilir?

Kadın,  yaşamla kurduğu yaratıcı bağla zaten kültürün yaratıcısı konumundadır. Her ne kadar günümüzde nesne haline getirilmek istense de kadın, erkek egemen zihniyetten kendini arındırarak sevgiye ve anlama dayalı yaratıcı kültürünü daha güçlü canlandırabilir. Bunun için özel bilinç ve örgütlenme alanlarını yaratarak koruyabilir. 

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.