AMED
İHD ve kayıp yakınlarının "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" sloganı ile her hafta düzenlediği oturma eylemlerinin 338’incisi Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde düzenlendi. Kayıp fotoğraflarının taşındığı eyleme, İHD Amed Şubesi yönetici ve üyeleri, Barış Anneleri Meclisi üyeleri, MEYA-DER yöneticileri, 78’liler Vakfı yöneticileri ile kayıp yakınları katıldı. Eylemde, 1993 yılında Bitlis’in Tatvan ilçesi Düzcealan köyünde askerlerce evi basıldıktan sonra cesedi parçalanarak katledilen Necmi Çaçan’ın faillerinin bulunup cezalandırılması istendi.
'ÇİTİL KÜRDİSTAN HALKININ ACILARINI ARTIRMAK İÇİN GÖNDERİLDİ'
Eylemde konuşan İHD Amed Şubesi Yöneticisi ve Kayıp Komisyonu Üyesi, Avukat Abdullah Zeytun, adalet taleplerinin karşılanmadığını, cezasızlık politikasının uygulandığını ve sorumluların terfi ettirildiğini belirtti. Mardin’in Derik ilçesinde 13 köylünün katledilmesinden sorumlu olarak tutulan Tuğgeneral Musa Çitil’in YAŞ kararları ile Diyarbakır Bölge Komutanı olarak atanmasına tepki gösteren Av. Zeytun, "Kürdistan halkının acılarını arttırmak için bölgeye gönderildi. Bunun tesadüfi olmadığını biliyoruz. Devletin, savaş politikalarını tekrardan dönmesi ile birlikte, Kürdistan halkının hafızasında '90’lı yıllara ait ne kadar kötü ve negatif izlenim uyandıran insanlar varsa, hepsi tekrardan Kürdistan’a gönderildi" diye ekledi.
'ÇATIŞMALARA VE SAVAŞA SON'
AKP'nin savaş politikasına da tepki gösteren Av. Zeytun, şunları ifade etti: "Hukukla bağdaşmayan şekilde infazların gerçekleştiğini Silopi’de gördük. Bölge halkına orantısız bir şekilde güç kullanılarak katliamlar gerçekleştiriliyor. Kadın-çocuk dememeden katliamlar yapılıyor. Yaralılar hastanelere taşınıyor. Sağlık görevlilerine ve yaralılara müdahale edilerek, işkence edilerek, tedavileri engelleniyor. Bu da devlet aklının ve iradesinin ne yönde tedavül ettiğinin bir göstergesidir. Türkiye haklarının demokratik yaşamı bir arada inşa edebileceği koşulların oluşturulması gerekir. Bu nedenle çatışmalara ve savaşlara son verilmesini talep ediyoruz."
EŞİNİN HİKAYESİNİ ANLATTI
Eylemde, İHD Amed Şubesi Yöneticisi Emin Ermin tarafından, 1993 yılında Bitlis’in Tatvan İlçesi Düzcealan Köyü’nde askerlerce evi basıldıktan sonra cesedi parçalanarak katledilen Necmi Çaçan’ın hikayesi anlatıldı. Ermin, Necmi Çaçan’ın eşi Gülşen Çaçan’ın olaya ilişkin beyanlarını Ermin şu şekilde aktardı:
"Bölge halkı askerlerin yoğun baskıları altındaydı. Köylere baskınlar yapılıyordu. Bundan dolayı da köylüler, gece sırayla nöbet tutuyorlardı. Askerler gece köyümüzü taradılar, evimize atılan roket ve kurşunlarla evimiz delik deşik olmuştu. Köye tanklarla girdiler, evleri ateşe verdiler. Köyden feryat ağlama sesleri yükseliyordu. Eşim Necmi’ye ‘evden çıkalım, bizi evin içinde yakacaklar’ dedim. O da bana ‘Bu ortamdan çıkamayız” dedi ve evde kalmakta ısrar etti. Kapımız çalınınca açmak zorunda kaldım. Kapıyı açar açmaz beni darp etmeye başladılar ve bana gelen darplarla bayıldım. Gözlerimi açtığımda askerlerin, çocuklarımın ağzına silah dayadıklarını gördüm. Çocuklarım titriyorlardı. Onlara ‘biz ne yaptık’ deyince beni yine vurmaya başladılar ve tekrar bayılmıştım. Kendime geldiğimde eşimi evin arkasına götürmüşlerdi. Çocuklarım yerde yatıyorlardı. Eşimi merdivenlerdeyken öldürmüşlerdi ve cesedini parçalamışlardı. Askerler köyden ayrıldıktan sonra, eşimin naşını yıkamadan defnettik. Yıkanacak durumda değildi. Askerler eşimin amcasına 'Necmi’yi PKK’liler öldürdü' diye bir kağıt imzalattılar."
ŞIRNAK
Şırnak'ın Cizre ilçesinde Dayikên Şemiyê ve kayıp yakınları, "Kayıplar bulunsun, failleri yargılansın" şiarıyla her hafta gerçekleştirdikleri eylemlerinin 346'ncısını gerçekleştirdi. Sanat Sokağı'nda bir araya gelen kayıp yakınları, kaybettirilen yakınlarının fotoğraflarını taşıdı. Bu haftaki eylemde, 12 Aralık 1991 tarihinde Hizbullah tarafından infaz edilen Mikail Bayro'nun taziyesine katıldıktan sonra JİTEM tarafından alıkonulan ve 13 Aralık'ta girişi taşla kapatılmış bir mağarada gözleri ve elleri bağlanmış halde cansız bedenleri bulunan İdil ilçesine bağlı Çukurlu(Xenduk) köyü muhtarı 39 yaşındaki Agit Akipa ve 36 yaşındaki İbrahim Demir'in failleri soruldu.
MAĞARADA CANSIZ BEDENLERİNE ULAŞILDI
Eylemde, Akipa ve Demir'in hikayeleri şöyle anlatıldı: "Akipa ve Demir, 12 Aralık sabahı taziyeye katılmak üzere İdil'e gittiler. Köye dönerken bindikleri traktörden JİTEM'ci olarak bilinen kişiler, korucu ve askerler tarafından Akipa ve Demir'in indirilmesi üzerine traktördeki diğer kişiler köye gidip durumu ailelere bildirdi. Gözaltı işlemini yapan jandarma karakoluna giden ailelere, karakol komutanı "Onları hiç görmedik" cevabı verdi. Bir askerin gizlice 'mağaralara gidin' diye yönlendirmesiyle bölgeyi köylülerle birlikte karış karış arayan aileler, 13 Aralık 1991 günü girişi taşla örülerek kapatılmış bir mağarada kayıpların cansız bedenlerine ulaştı. Gözleri ve elleri bağlanmış halde bulunan İbrahim Demir işkence edilerek, Agit Akipa da başından silahla vurularak öldürülmüştü."
Eylemde konuşan İHD Şırnak Şube Üyesi Abdulkerim Pusat, Agit Akipa ve İbrahim Demir'in İdil'in Çukur (Xenduk) köyündeki jandarma karakolu komutanı Üstteğmen Yüksel Güven'in baskı ve şiddetine maruz kaldıklarını belirterek, baskıların sona erdirilmesi amacıyla İçişleri Bakanlığı'na başvuran Akipa ve Demir'in Yüksel Güven tarafından "Ben sizi öldüreceğim" şeklinde tehdit edildiğini söyledi. Daha sonra iki kişinin JİTEM tarafından gözaltına alındığını kaydeden Pusat, ailenin tüm başvurularına rağmen gözaltına alındıklarına dair bir bilgiye ulaşılmadığını dile getirdi.
Kayıp yakınları, dün Silopi'de gerçekleştirilen ve 3 kişinin yaşamını yitirdiği, 15 kişinin ise yaralandığı polis terörünü de protesto etti.
Pusat, "1990'lı yılarda babalarımız katlediliyordu şimdi de çocuklarımız babasız bırakılmak isteniyor" dedi.
BATMAN
İHD Batman Şubesi ve kayıp yakınları, Gülistan Caddesi'ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde bir araya geldi. Kayıp yakınların fotoğraflar taşıdığı eylemde, HDP Batman milletvekilleri ve birçok insan hakları savunucusu katıldı. Eylemde konuşan İHD yöneticisi Devran Yıldız, vatana feda etmeye hazırlanan zorunlu askerliğin dayatıldığı bir savaş zihniyetiyle yaşamaya mahkum edilen bir devlet karşı karşıya olduklarını söyledi.
YÜKSEKOVA
İHD Yüksekova Temsilciliği ve kayıp yakınları, "faili meçhul" cinayetlere kurban gidenlerin akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle her hafta düzenledikleri eylemin 71'inci haftasında Yüksekova Sanat Sokağı'nda buluştu. Kayıpların fotoğraflarının taşındığı eyleme, HDP, Gever Demokratik Toplum Meclisi yöneticileri ile sivil toplum örgütü temsilcileri de katıldı. Kayıp yakınlarının bu haftaki buluşmasında, 5 Ağustos 1994 tarihinde ilçeye bağlı Köşkünü (Pişqesri) köyünde askerler tarafından gözaltına alınarak infaz edilen 18 yaşındaki çoban Abdullah Kançı'nın hikayesi anlatıldı. Annesi adına kaleme alınan hikayeyi anlatan Kançı'nın kız kardeşi Hêvidar Kançı, "Oğlum 18 yaşında sakin dürüst sorumluluğunu bilen yiğit bir delikanlıydı. Evin tüm sorumluluğunu üstüne aldı ve o sene çoban olmaya karar verdi. Köyümüzün bulunduğu Doski mıntıkasına Bolu Tugayı tarafından bir askeri operasyon düzenlenerek bölgede bulunan tüm çobanlar gözaltına alındı" dedi.
'OĞLUMUN CENAZESİNE BİLE İŞKENCE YAPTILAR'
Hikayede daha sonra oğlunu görebilmek için askeriyeye gittiğini belirten anne Kançı, şunları aktardı: "Ben oradaki rütbeliye söyledim; çobanları gözaltına almışsınız. Abdullah benim oğlumdur. Kendi halinde bir çocuktur. Onlar da 'oğlun bizim yanımızda değil, şu karşı taraftaki askeri gruba bakın' dedi. Ben de oraya gidip, 'Bana oğlumu ne olursa olsun göstereceksiniz. Oğlumun bir suçu varsa yargı karar versin' dedim. Oğlumla görüştüm bana 'Anne beni öldürecekler!' dedi. Oğluma işkence etmişlerdi, onu orada çırılçıplak soymuşlardı." Yeşiltaş Jandarma Karakolu'na giderek oğlunun askerler tarafından gözaltına alındığını ve oğlunun bir suçu olmadığını bildirdiğini kaydeden anne Kançı, "Bana oğlumun İlçe Jandarma Komutanlığı'na götürüldüğünü söylediler. Ama Jandarma Komutanlığı orada öyle bir şahsın olmadığını söyledi. Operasyondan dönen askerler de 'Oğlunu Diyarbakır'a gönderdiler' dedi. Operasyondan 3 gün sonra yaylada bir cesedin olduğunu söylediler. Yaylaya gittik ve oğlumun cesedini bulduk" dedi.
Oğlunun cenazesine bile işkence yapıldığını anımsatan anne Kançı, "Cesedi bulduğumuzda tanınmayacak haldeydi. Yanıktı, başı yanmıştı, ayakları kesilmişti. Cesedin yalnız sırt tarafı yanmamıştı. Oğluma ait olup olmadığını sırtındaki beninden tanıdım. Oğlumun bacaklarındaki etleri köpeklerine vermişlerdi ve kulakları kesilmişti. Katiller daha kana doymamışlardı. Benim oğlumu kurşuna dizmişlerdi. Ama Türkiye yargısı hiçbir şekilde katilleri bulup yargı önüne çıkarmadı. Bizler failleri bulup yargı önüne çıkarılmasını istiyoruz" şeklinde konuştu.
'SAVAŞ İSTEMİYORUZ; KATLİAMLARI DURDUR'
Daha sonra gözyaşlarını tutamayan Kançı'nın annesi Ayşe Kançı söz aldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'a seslenen anne Kançı, "Türk devletine de sesleniyorum. Benim ciğerim yüreğim yandı ama başka hiçbir anneninki yanmasın. Artık bu operasyonları durdursun. Erdoğan, sen Müslüman değil misin? Bana bak ve yüreğimin nasıl yandığını gör. Allah da bunu asla kabul etmez. Bize yönelik bu operasyonları, tutuklama ve katliamları durdur artık. Bizler barış istiyoruz, asla savaş istemiyoruz. Günahtır, ayıptır. Bizim de bu dünyada hakkımız var" çağrısında bulundu.
İZMİR
İHD İzmir Şubesi, gözaltında kaybedilen ve faili meçhullerin akıbetine ilişkin Konak Eski Sümerbank önünde basın açıklaması düzenledi. "Kayıplar belli, failler nerede" yazılı pankart ve kayıpların resimlerinin açıldığı eylemde, bu hafta gözaltında kaybedilen Süleyman Cihan'ın hikayesine yer verildi. İHD adına basın açıklamasını okuyan Caner Canlı, Süleyman Cihan'ın (31) diğer kayıplar gibi faili belli olan hikayesini paylaştı. Canlı, 2 çocuk babası öğretmen Cihan'ın, 12 Eylül karanlığında sol bir örgütün yöneticisi olduğu iddiasıyla 29 Temmuz 1981 tarihinde Edirne'den İstanbul'a gelmek üzere bindiği yolcu otobüsünden gözaltına alındığını ve bir daha kendisinden haber alınamadığını söyledi. Ailenin çabası ile 85 gün sonra Cihan'ın işkence ile öldürüldüğü bilgisine ulaşıldığını söyleyen Canlı, Cihan'ın kimsesiz mezarlığına gömüldüğünü söyledi.