PKK’nin silahlı kanadı HPG, Irak-Şam İslam Devleti’ne (IŞİD) karşı Şengal, Mahmur, Kerkük, Beşir ve Tuz Hurmatu’ya kadar uzanan hatta peşmerge ile birlikte konuşlanırken ve Rojava’da Kobani barış süreci için kırmızıçizgiye dönüşürken Kandil’in Ortadoğu’daki yeni askeri ve siyasi atlası nasıl okuduğu önemli. Bu hatta dolaşırken Kandil’e gitme fırsatı doğdu. Biraz sürpriz oldu. Bu fırsat Güney Kürdistan’dan Rojava’ya geçmenin yolunu ararken ayağıma geldi. Kandil Dağı’nda 19 Eylül’de saat 10.00’da umduğum görüşme o gün gerçekleşmedi. Öcalan’ın İmralı’da çekilen fotoğrafının asıldığı kamufle edilmiş bir çardağın altında akşamı ettik. Diyarbakır hapishanesinden dağlara uzanan anılar, telsiz anonsları, aşağı yukarı gidip gelenler… Kampın siyah kedisinin eğlencesi iki bıldırcın, herkesin eğlencesi bir çomar… Hapis sonrası 19 yıl önce kendisiyle birlikte dağa çıkardığı oğlunu görmek için Mahmur’dan gelen ailesi parçalanmış bir baba… “Kürt olmak yüktü. İnkâr politikası Kürt’ü Kürtleştirdi” diyen Avrupa’dan bir misafir… Dağın konuşmaktan kaçınan ve konuşmak için fırsat arayan adamları; bol bol konuştur ama fotoğraf çekme… Ortak gündem ise Kobani. Öğle yemeğinde kuzu eti, pilav ve salata; akşama yandaki bahçeden toplanan domates, biber ve patlıcanla hazırlanan etli dolma… Beklediğim haber saat 22.30’da geldi: ‘Görüşme yarın sabah.’ Ardından Rojava yollarına düşeceğim. Artık çok geç, Erbil’e dönmem de imkânsız; dağda planlanmamış bir gece…
‘AKP’NİN BAHANESİ KALMADI’
Sabah kahvaltı sonrası Cuma kod adlı KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık’ın yanına götürüldüm. Kobani Kantonu’na yönelik saldırıların üçüncü günüydü. Musul Konsolosluğu’nda rehine alınan Türkler de birkaç saat önce bırakılmıştı. Söze rehinelerden başlayınca Bayık, barış sürecinin kaderini Kobani’ye bağladı. Türkiye’nin Rojava’da Kürtlerin kazanımlarını tasfiye etmek için IŞİD’le ittifak kurduğunu öne sürdü; buna gerekçe olarak 4 gün önce Suriye-Türkiye sınırında bir trenin, Tel Ebyad’a varmadan Arap köyü Silipkeran’da durup sandıklarla cephanelik indirildiğine dair iddiaları gösterdi. Bayık’a göre silahlar rehinelerin karşılığıydı. Kobani’nin düşmesi ve Türkiye’nin tampon bölge oluşturması halinde barış sürecinin biteceğini ve savaşın başlayacağını söyledi. “Kobani’de IŞİD’a destek veren Türkiye’nin kuzeyde çözüm sürecini yürütemeyeceği açıktır” dedi. ‘Her şey bu kadar net mi?’ diye sorduğumda şunu söyledi: “Kobani denek taşıdır. Türkiye Rojava’daki Kürtlerin statüsünü ortadan kaldırarak kuzeyde çözüm geliştiremez.”
“Gerçi çok zor ama tampon bölge oluşturulursa tepkiniz ne olacak?” diye sordum. Yanıtı sertti:
“Süreç biter. Ve savaş başlar. Çünkü tampon bölge bize yöneliktir. Rojava’nın kazanımlarını ortadan kaldıran bir güçle çözüm sürecini geliştiremeyiz, halkımıza ihanet etmiş oluruz.”
Hükümeti oyalama taktiği gütmekle suçlayıp “Ortada yol haritası diye bir şey yok” diyen Bayık “Süreç çökerse sizin yol haritanız nedir?” sorusuna şu yanıtı verdi:
Sorunu demokratik siyaset yoluyla çözmek istedik. Karşılığını göremedik. Önderliğimiz hep tehdit edildi, şantajlar yapıldı, sürecin içi boşaltılmak istendi. Amaçları yerel seçimleri, cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmaktı. Şimdi de amaç 2015 parlamento seçimlerini kazanmak. Bunun için kimsenin bilmediği yol haritalarından bahsediyorlar. Eylül sonuna kadar kendilerine süre tanıdık. Daha önce diyorlardı ki önümüzde engeller var, tamamen hakim değiliz. Artık engellerden bahsedemezler. Cumhurbaşkanı, hükümet, parlamento, MİT, ordu kendilerinin denetiminde. Artık AKP bir hükümet değil devlettir. Bütün kurumlar AKP’nin kontrolünde. Geçmişte tahammül ettiysek bir nedeni buydu. Artık bahaneleri kalmadı. Onun için dedik ki seçimden sonra bir ay süre tanıyoruz. Cumhurbaşkanı seçildi, hükümet kuruldu. Müzakereye geçilmezse artık bu tarzda bu süreci yürütmeyeceğiz. Tutumumuzu geliştireceğiz. Bu sivil itaatsizlik biçiminde olabilir, gerilla biçiminde de olabilir. Bu tamamen hükümete kalmış bir durum.”
‘HEDEF TÜM ORTADOĞU’NUN ÖZGÜRLEŞMESİ’
Çözüm sürecine dair söyleşi sürerken sözü yine IŞİD’la bağlantılı gelişmelere getirip, “Kuzeyde barışçıl çözüm ararken güneyde askerileşme artıyor. Bu iki farklı yönelimi nasıl yorumluyorsunuz?” diye sordum. “PKK kuzeye yaklaştığı gibi diğer parçalara yaklaşmıyor. PKK milliyetçi bir hareket değil. Devlet peşinde koşan bir hareket değil. Kürtleri diğer halklardan koparmaya çalışan, ulus devleti amaçlayan bir hareket değil. Demokratik toplumu esas alan, halkların kardeşliğini, halkların kendi kültür ve dilleriyle özgürce örgütlemelerini isteyen bir hareket. Belki PKK kuruluşunda devleti amaçlıyordu. O zamanki sosyalizmin paradigması buydu. O paradigma iflas etti. O yüzden demokratik konfederalizmi, Kürt sorununun demokratik yollarla çözümünü, demokratik bir toplumu hedefliyor” dedi. Peki giderek askeri kapasitenin artması bu konsepte nereye oturuyor? Bayık’ın yanıtı “Bunu savunma konsepti içerisinde görüyoruz. Çünkü Kürdistan’da halklara, dinlere ve mezheplere saldırı var” oldu.
Güneyde geniş bir şeritte konuşlanması PKK’ye siyaseten yeni bir alan yaratır mı? Yanıt biraz diplomatikti: “Bir kere Şengal saldırısından sonra güneydeki durum değişmiştir. Güneydeki siyasetin artık kendisini değiştirmesi gerekir. Toplum var olan siyaseti benimsediğini ortaya koydu.”
Sahadaki operasyonel durumun kalıcı olma ihtimaline gelince; “Biz geldik çünkü Güney Kürdistan’ın kazanımları tehlikeye giriyordu. Buraları kendi kontrolümüz altına almak için gelmedik. Halkın ve partilerin istemi oldu. Bu tehlike devam ettiği sürece güneyde direnmek isteyen herkesle birlikte direneceğiz” dedi.
YPG, Özgür Suriye Ordusu ortak operasyon odası kurdu. Suriye’de bu oda üzerinden YPG'ye silah verme, Irak’ta ise peşmergenin silah paylaşımı yoluyla PKK’ye silah verme ihtimali konuşuluyor. Buna dair de Bayık “KDP’nin, KYB’nin aldığı silahları bize vermesi söz konusu değil. Ama ortak eylem yapanlar cephaneyi de silahı da paylaşır” dedi. Barış süreci başarıya ulaşsa da gerek stratejik önemi gerek Ortadoğu’daki yeni gelişmeleri dikkate alarak Kandil’in boşaltılma ihtimalini sordum. Yanıt buranın kolayca boşalmayacağına işaret ediyor: “Evrenselliği esas alan bir örgütüz. Sadece bir Kürt hareketi değiliz. Ortadoğu halklarının demokrasi ve özgürlük sorunlarını çözmek istiyoruz. Ta ilk çıkışta Türkiye’de devrim olmadıkça Kürdistan’da olmaz dedik. Onun için hep ittifaklar aradık.” Silahlı süreç aranan ittifakı dinamitleyen bir yol değil mi? Yanıt: “Başka yolu yoktu.”
Röportajın bitiminde Bayık’ın 1980’lerde Beka’dan dönerken Kamışlı'da misafir olduğu yaşlı bir çift ziyarete gelmişti. Duygusal bir buluşma oldu.
DAĞDAKİ SÜRPRİZ: ROJAVALI 12 GENÇ
Rojava’ya geçiş için sınır bölgesinde bize bekleyen kafileye yetişmek için apar topar Kandil’den yola çıktım. Şoförde ‘Arapça ve İngilizce nizani’; Türkçe de öyle... Bende de Kürtçe nizani. Çokça kontrol noktasından geçeceğiz ve sıkıntı yaşayacağım aşikar. Çıkmadan yol üzerinde bir internet kafeye uğrayıp yazımı göndermek istediğimi ilettim. Haşin manzarasıyla malum bölgede birkaç saat süren yolculuğun ardından şoför anayoldan sapınca bir an geçiş noktasına gittiğimizi sandım. Vardığımız yer Zap kampıydı. İnternet molası! Kamp yetkilisine “Neden beni buraya getirttiniz” diye sordum; “İnternet istemişsin. Seni buradan başka bir yere göndereceğiz. Ama acele etme geçiş akşam” diyerek beni yatıştırdı. Bir müddet sonra başka bir araç geldi, yola çıktık. Çiya Spi’ye (Beyaz Dağ) vardığımızda heyet çoktan gitmişti. “Neden beklemediniz” diye sordum, görevli “Haber geç geldi, geçişiniz yarın akşama kaldı” dedi. Başka bir yol bulunması için ısrar ettim. Sabah ilk iş normal sınırdan geçmek için YPG üzerinden bir çare bulma sözü verdi. Plansız dağda geçireceğim ikinci gece! Daha 10 dakika geçmeden karanlığı yara yara bir grup geldi. Beni almadan giden rehber Rojava’dan 12 gençle dönmüştü. 17-18 yaşlarında altı erkek ve altı kadın PKK’nin kampına gidiyordu. Onlara eşlik eden Kazakistan Kürtlerinden ‘Çiya Rus’ birkaç haftalık eğitimden sonra gençlerin sosyal hizmetlerde görev almak üzere Rojava’ya döneceğini anlattı. Bu kişilerin cepheye sürülmeyeceğini vurguladı. Ama gençlerin gözü askıda asılan silahlardaydı. Ellerinin uzaması da çok sürmedi. Rojava’nın hikâyesi işte bu dağlarda başlıyor.