HDP Grup Başkanvekilleri İdris Balukenve Çağlar Demirel, “Demokratik Cumhuriyetin İnşası Komisyonu” kurulması için Meclis’e kanun teklifi verdi.
Türkiye’de kimlik, sınıf ve ekoloji eksininde eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik bir yaşamın hüküm sürelebileceği belirtilen teklifte gerekçeler sıralandı.
HDP’nin kanun teklifi şöyle:
1921 ANAYASASI
Türkiye’de ilk somut hukuki ve siyasi belgesi 1921 Anayasası olmuştur. Çerçeve anayasa şeklinde ortaya çıkan 1921 Anayasası kendi döneminde, hem Türkiye içi mevcut dinamikleri, kimlikleri kapsama ve yönetime katmaktaki başarılı öngörüsü hem de küresel düzlemdeki normlar açısından iyice düşünülmüş bir çerçeve olması bakımlarından çağın ruhuna uygun bir Anayasa metni olarak tarihe not düşülmüştür.
Her kimliğin kendi içerisindeki egemenlik haklarına saygı gösteren, tek etnik kimliğe dayalı milliyetçi ruhtan büyük ölçüde arındırılmış, ulus kavramının içeriğini bugünkünden çok daha geniş bir şekilde tanımlamış olma gibi niteliklere haiz 1921 Anayasası, 1924 tarihinde yürürlüğe konan anayasa ile reddi mirasa maruz bırakılmıştır.
1924 Anayasası, Osmanlı İmparatorluğu bakiyesinde bulunan çoğul anlayışları ve kimlikleri tek anlayışa ve entisiteye indirme arayışındaki hukuki bir metin olması hasebiyle cumhuriyet için yanlış giden yüz yılın başlangıcı olma vasfını elde etmiştir.
Siyasi-sosyal- hukuki anlamda tekçilik ve yönetim biçimi anlamında katı merkeziyetçilik esas hale gelmiş, egemenlik ile toplumsal kimliklerin çeşitliliği arasındaki gerilimlerin deyim yerindeyse zeminine dinamit bırakılmıştır.
Egemen ile toplum arasındaki ilişki kimi zaman bir yasal değişiklikle yani 1930’larda örnek alınan Batılı ülke yasal mevzuatları gibi kimi zaman ise askeri darbelerle gerçekleştirilmeye çalışıldı. Bu ilişki süreçlerinin pratik motor gücü ve yelpazesi geniş bir ağa tekabül etmekteydi. Bu ağın konjonktürel olarak genişleyen yelpazesi, toplumsal yaşamda derin yaralar açmıştır.
‘1924 ANAYASASI EGEMEN- TOPLUM İLİŞKİSİNDE TAHAKKÜM KURMUŞTUR’
Bu kapsamda, 1924 Anayasasının yürürlüğe girmesi, seri bir şekilde rızaya dayalı meşruiyet arayışlarından uzaklaşılması ve zor yöntemleri ile egemen-toplum ilişkisinde tahakküm kurma ilişkisine dönüşmüştür.
‘1924 ANAYASASI KATLİAM GETİRDİ’
Egemenin zihinsel arka planı bu biçimde şekillenirken, toplumsal ve siyasal yaşama yansıyan acı, kan ve gözyaşı olmuştur. Ağrı, Zilan, Şeyh Sait,Dersim katliamları ile 1960-1971- 1980- 28 Şubat- 27 Mayıs e-muhtıra gibi Askeri darbeleri bu zihinsel arka planının gerçek hayata yansımaları olmuştur.
Türkiye’de siyasi tarihin bir ucu askeri darbeler ile idama götürülen Başbakan deneyimine, diğer ucu ise sivil-savunmasız insanların tanklarla ve savaş uçakları ile öldürülmesine gider. Aynı şekilde bir köşe taşı otelde linç güruhları tarafından yakılmak iken, diğer köşe taşı barış istediği için Ankara’nın göbeğinde katledilme dehşeti ile karşı karşıya kalmaktır.
Her bir açıdan demokrasi sorununa çıkan bu deneyimlerle şekillenen Türkiye’deki egemen akla karşı demokrasi arayışı her dönem sürmüştür. Gücün paylaşımının birlikte yaşamı güçlendireceğini ifade eden mücadele deneyimi, yeter artık söz milletin diyen deneyim, yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği diyen deneyim, demokratik özerklik ve özgürlükçü demokrasi talep ediyoruz diyen deneyimler, yani bir bütün olarak Türkiye’de egemenin kendi zihinsel yapısını ve halklarla olan ilişkisini merkezine alan sorunlara karşı demokrasi vurgulu arayışlar her daim var olmuştur, var olmaya da devam etmektedir.
‘DEMOKRASİ ARAYIŞI HEP OLDU’
Kimlik, sınıf, ekoloji ekseninde gelişen mücadelelerin son dönemde tanıklık ettiği güçlü mücadele deneyimleri vardır. Gezi Direnişi, son dönem Kürtlerin eşitlik ve demokrasi direnişi, ekoloji direnişleri bunlardan bazılarıdır.
Tüm bu direnişlerin ortasında, 2012 yılının sonlarında başlayan Çözüm Süreci ile birlikte Türkiye’de toplumsal barışın gerçekleşmesine dair farklı toplumsal kesimlerden doğru büyük destek ve umut yükselmiştir. Çözüm Süreci Kürt Sorununun demokratik müzakere yöntemlerine bağlı çözümüne ve Türkiye’de özgürlüklerin arttırılması ile demokratikleşmenin sağlanması yoluyla kimlik, sınıf, ekoloji eksenli sorunların çözümü gibi iki ana eksene sahipti.
‘ÇÖZÜM SÜRECİ’
Çözüm Süreci kapsamında yapılan tüm çalışmalar bu iki eksen üzerinde bulunan sorunların siyasi, sosyal ve ekonomik çözümlerine yoğunlaşmış durumdaydı. Nitekim bir yandan söz konusu dönemde kamuoyu araştırmaları Çözüm Süreci’ne desteğin yüzde doksanlar oranında olduğunu işaretlerken diğer yandan ise Dolmabahçe Mutabakatı ile Çözüm Süreci’nin çözmeyi hedeflediği eksenlere karşı bir reçete ortaya çıkmıştır.
DOLMABAHÇE MÜTABAKATI
Dolmabahçe Mutabakatında bulunan çözüm önerileri ile toplumdaki umut da destek de en üst düzeye çıkmıştır. Çünkü Çözüm Süreci’ne dair az da olsa bulunan kaygıların tamamen giderildiği bir yol haritası açığa çıkarılmıştır.
5 Nisan 2015 tarihi Türkiye’deki demokrasi arayışları ve Dolmabahçe Mutabakatı ile gelinen nokta için bir milat olmuştur. 5 Nisan öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Dolmabahçe Mutabakatına yönelik reddinin hazırladığı zemin ile birlikte bu tarihte İmralı Adasında bulunan Sayın Öcalan ile İmralı Heyetimiz arasındaki son görüşme gerçekleşmiştir.
Bu görüşme sonrası hem tarafların karşılıklı ortaklaştığı gereklilikler yerine getirilmemiş hem de Sayın Öcalan ile bir daha bugüne kadar görüşme gerçekleştirilememiştir. 5 Nisan’da siyasi karar vericiler tarafından startı verilen ve çatışmayı esas alan siyasi iklimde, 7 Haziran Genel Seçimlerine kadar partimize yönelik yüzlerce linç girişiminde bulunulmuş, Diyarbakır mitingimiz bombalanmış, il ve ilçe binalarımıza bombalı, silahlı, taşlı saldırılar gerçekleştirilmiş, parti çalışmalarımız engellenmiştir. Tüm bu baskılara rağmen 7 Haziran seçim sonuçlarında açığa çıkan tablo, demokratik siyasi çözümün fotoğrafının halklarımız tarafından çekilmesiydi.
7 Haziran seçim sonuçları halklarımızın otoriter demokrasiden özgürlükçü ve eşitlikçi demokrasiye geçiş, tekçi Cumhuriyetin yerine Demokratik Cumhuriyet’in ikamesine dönük iki net mesaj içermekteydi. Bu yönüyle 1924 yılında temelleri atılan ve klasik bir refleks haline gelen egemen ile toplum arasındaki baskı ve zor diyalektiğini kökünden sarsma ve eşitlikçi bir anlayışla yeniden kurma şansı vermekteydi.
Fakat Türkiye’de özellikle iktidardan düşmüş olan AKP’nin hamleleri ile bu şans kaçırıldı. 7 Haziran’dan sonra ise sokağa çıkma yasakları ile militarizasyon süreçleri işletilip hukuk ve insan hakları askıya alınmıştır. Toplumsal belleğe yüzlerce yıl etki edecek yaşantılar kayda geçirilmiştir.
Toplumsal gerilimler ve ayrışma had safhaya ulaşmıştır. Yine bu dönem Türkiye’de toplu katliamlar dönemi olarak tarihe not düşülmüştür. Bu süreçte, Türkiye’de son 1 yıl içerisinde 17 kez canlı bomba ve bombalı araçla saldırı düzenlenmiştir. Saldırılarda toplam 298 kişi hayatını kaybetmiş, bine yakın insan da yaralanmıştır. TBMM iradesi siyasal iklimde tüm muhalefetimize rağmen toplumda ve kamuda gelişmekte olan krizi besleyecek hukuksuz ve anti demokratik düzenlemeleri hayata geçirmiştir.
‘DOKUNULMAZLIKLARIN KALDIRILMASI DEMOKRASİYE OLAN İNANCI AZALTMIŞTIR’
Halkın oylarıyla seçilmiş milletvekillerine yönelik dokunulmazlıkların kaldırılması demokrasiye olan inancı azaltmış, demokrasi karşıtı güçleri motive etmiştir. Yine seçilmişlerden alınan dokunulmazlık askerlere verilerek olası bir askeri kalkışmanın zemini hazırlanmış ve bu zemin demokrasi karşıtı güçleri cesaretlendirmiştir.
Nihayetinde, Gezi Direnişinde ortaya çıkan yerinden yönetim taleplerinin baskı yöntemleri ile karşılanması; demokrasi, özgürlük ve eşitlik sorunu olan Kürt Sorununun askeri yöntemlere havale edilmesi; Çözüm Süreci’ne son verilmesi ve Dolmabahçe Mutabakatının ret edilmesi iyiye dair fırsatların kaçırılması olarak kayda geçmiştir.
Demokratikleşme süreçlerinin heba edildiği her pratikte demokrasinin karşıtı olan darbenin bir mekanik şeklinde işlediği uyarıları gerek tarafımızdan gerekse de barış ve demokrasi çevrelerinden doğru yüksek sesle dillendirilmiştir. Darbe mekaniğinin işlememesi için daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük şiarını ülkede hâkim kılmak için siyasi çalışmalarımızı gerçekleştirmiştik. Bu uyarılarımızın ve önerilerimizin dikkate alınmaması durumunda darbe mekaniğinin işleyeceği uyarımız ne yazık ki 15 Temmuz 2016 tarihi itibariyle gerçekleşmiştir.
15 Temmuz akşamı saat on sularında gerçekleşen darbe girişimi halklarımızın, siyaset kurumlarının ve sosyal tarafların bir arada ve güçlü durması sayesinde bertaraf edilmiştir. Bertaraf edilmekle kalmamış, demokrasinin güçlendirilmesi için bir milat olarak ilan edilmiştir.
Darbe girişimi sonrasında 1924’ten gelen yanlış ve eksik siyasal arka plan, egemenliğin dönüşümü yeniden sağlanarak mevcut devlet krizinin aşılması şeklinde çerçevelenme potansiyeline sahiptir.
Bu kapsamda, darbe girişimi sonrası devlet krizinin doğuşu demokrasinin güçlendirilmesi ile aşılabilir. Çünkü bu krizin kökeninde demokrasinin yokluğu büyük rol oynamış ve özgürlükler ile eşitliğin bugüne kadar tahkim edilmemesi ana faktörler olmuştur.
Şüphesiz ki, söz konusu krizin tarihsel, siyasal, sosyolojik, iktisadi boyutları olmakla birlikte bu krizin ileriye dönük fırsatlar yarattığını söylemek de mümkündür.
Şöyle ki;hâlihazırda içinde bulunduğumuz devlet krizine yönelik dar çıkar grubu esas alınmaksızın ve iktidarı tek elde toplamak isteyen totaliter yönelimler gerçekleşmeksizin ortak akılla ve evrensel değerleri temel alan paydalarda buluşarak hem yeni bir toplumsal sözleşme olarak Anayasa yazılabilir hem de Türkiye’de kimlik, sınıf, ekoloji ekseninde eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik bir yaşam hüküm sürebilir. İşbu kanunun amacı, tarihsel çözümlemeler ve sosyolojik analizlerden yol çıkarak günümüzdeki darbe mekaniklerini ve devlet krizini tanımlamak üzerinden Demokratik Cumhuriyet’in inşasına yönelik Parlamento çatısı altında etkin çalışma gerçekleştirmektir. Bu kapsamda “Demokratik Cumhuriyetin İnşası Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi” hazırlanmıştır.
HDP'den 'Demokratik Cumhuriyet Komisyonu' teklifi
HDP'den 'Demokratik Cumhuriyet Komisyonu' teklifi
ŞemdinliHaber ŞemdinliHaber
Güncel
HDP “Demokratik Cumhuriyetin İnşası Komisyonu” kurulması için Meclis’e kanun teklifi verdi