Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK) 14-15 Kasım tarihlerinde Ankara’da gerçekleştirdiği Yürütme Kurulu toplantısının sonuç bildirgesi açıklandı.
HDK sitesinden yaptığı yazılı açıklamada, “HDK Yürütme Kurulu 14-15 Kasım 2015 günlerinde Ankara’da yaptığı toplantıda Türkiye ve Kürdistan, bölge ve dünyanın politik ve toplumsal gündemindeki konuları ve gelişme eğilimlerini halklarımızın özgürlük, eşitlik ve adalet mücadelesi ışığında değerlendirerek aşağıdaki sonuçlara ulaşmıştır” denildi.
Paris Katliamı’nın lanetlendiği bildirgede “Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta Şiilerin yaşadığı Burc el Barane semtinde gerçekleştirdiği katliamda hayatını kaybeden 43 insan için de başsağlığı dileklerimizi iletiyor, DAİŞ zulmüne karşı Hizbullah’ın sürdürdüğü mücadeleyi selamlıyoruz” denildi.
Suriye, IŞİD ve Ankara
Açıklamada özetle şu ifadelere yer verildi:
“Paris katliamı vesilesiyle Antalya’daki G20 zirvesinden yükselen “terörizmle savaş” çığlıklarını ise “Batı” ve Türkiye’nin DAİŞ saldırganlığını bertaraf etme kararlılığından çok, Suriye’ye “rejim ihracı” stratejilerinin çöküşünün itirafı olarak görüyoruz. Bu çerçevede Rojava devriminin Suriye’de ortaya çıkardığı çokkimlikli, çokinançlı, kadın özgürlükçü, demokratik ve laik “özyönetim modeli”nin DAİŞ’e karşı insanlığın ortak değerlerini savunmanın ve cihatçılıkla savaşmanın en etkin yolu olarak önemine dikkat çekmek istiyoruz. Ankara’nın, sadece Suriye’de değil Irak’ta da DAİŞ’e karşı savaşan ve onu yenilgiye uğratarak Şengal ve Ninova’yı kurtaran Rojava devrimine sözümona “terörizmle mücadele” gerekçesiyle yönelttiği tehditlerin ise, DAİŞ’e fiili desteğe varan iki yüzlü Suriye politikasının bir kanıtı olduğu konusunda dünya ve bölge halklarını uyarıyoruz.”
‘HDP göğüs germeyi başardı’
“Meşruiyeti Türkiye kadar dünyada da tartışılagelen 1 Kasım “silahlı seçimler”i devletin bütün gücünü arkasına yığan AKP’yi iktidara getirmiş olsa da, Halkların Demokratik Partisi (HDP), Erdoğan ve AKP’nin kendisini “baraj altına” itmek için sürdürdükleri her türlü gayri ahlaki ve gayri meşru saldırıya göğüs germeyi başardı. HDP’nin barış ve demokrasi güçlerinin desteğiyle TBMM’de 59 milletvekilliği elde ederek Türkiye’nin üçüncü politik gücü olmasını ve AKP’yi bir kere daha Anayasal çoğunluğa ulaşmaktan alıkoymasını halklarımız adına çok değerli bir kazanım ve imkan olarak görüyoruz.”
‘AKP Türk sağının cephe partisi oldu’
“Bu seçim sonuçlarıyla birlikte Türk sağının cephe partisi haline gelen AKP’nin otoriter ve sömürücü egemenliği karşısında solun, barış, demokrasi ve özgürlük güçlerinin, Kürtlerin, Alevilerin, işçi ve emekçilerin, kent yoksullarının, kadınların, gençlerin yaygın ve kapsayıcı bir toplumsal ve politik mücadele ortaklığının oluşması 1 Kasım sonrasında halkların en önemli politik ihtiyacı olarak siyasal gündeme yerleşiyor. HDK, bu ihtiyacın giderilmesi, toplumsal mücadelelerin siyasal hedeflere bağlanması için sorumluluklarını yerine getirme kararlılığı içindedir; bu bağlamda yerel zeminlerde süregiden mücadele ortaklığı arayışlarının önünü açmaya, yerel çabaların ülke çapında bir genişliğe kavuşması için çaba göstermeye devam edecektir.”
‘7 Haziran-9 Kasım arasında 262 sivil öldürüldü’
“AKP ve Erdoğan’ın halklarımıza açtıkları savaş, barışı günümüzün en önemli siyasal mücadele eksenlerinden bir haline haline getiriyor. 7 Haziran-9 Kasım arasında, silahlı çatışma ortamı dışında, büyük çoğunluğu devlet güçlerince gerçekleştirilen saldırılarda katliamlar da dahil olmak üzere toplam 262 sivil öldürüldü ve 759’u yaralandı. Asker, polis ve gerilla ölümleri daha da büyük sayılara ulaşırken kayıplar halklarımız arasında düşmanlık ve nefret tohumları ekerek süre gidiyor.
Savaş, 7 Haziran seçimleri sonrasında AKP tarafından halka dehşet salmak için manipüle edilmiş olmakla birlikte siyasetin silahlarla sürdürülmesini sadece AKP’ye mal edilemeyecek bir devlet kararı olarak görüyoruz. Statükoyu savunan bütün partilerin 7 Haziran’da Kürdistan illerinden silinmesi ve siyasi nüfuzun Kürdistan Özgürlük Hareketi’ne geçmesi 30 Haziran MGK toplantısında bir tehdit olarak algılanmış ve çözüm sürecinin sonlandırılması kararı bu toplantıda alınmıştır.”
‘Barış bolku genişletilecek’
“AKP’nin, HDP ve Öcalan’ın çözüm sürecinden dışlanmasına ve Kürt halkının doğal temsilcileri yerine mezhepçi ve sağcı unsurlardan oluşan bir “siyasal koruculuk” kurumu oluşturulmasına yönelik niyetleri de bu savaş konseptinin sivil ayağı olarak şekillenmektedir.
HDK, halklarımızın barışa duydukları ihtiyacın karşılanmasına toplumsal genişlik ve gerçeklik kazandırmak üzere mücadelesini sürdürecek, bu bağlamda kurucu güçlerinden biri olduğu Barış Bloku’nun genişlemesi, etkinleşmesi ve bütünleşmesi ve “barış içinde yaşama hakkı”nın bir temel insan hakkı olarak tanınması için sürdüregeldiği çabaları güçlendirecektir.
HDK, soyut ve evrensel bir barış çağrısı ile yetinilemeyeceğinin altını çizerek, bütün barış çabaları için 28 Şubat Dolmabahçe mutabakatında ortaya konulan ilkelerin nirengi noktası olarak görülmesi, Kürt halkının doğal temsilcileri dışında muhataplar icadından uzak durulması, müzakerelere geçilmesi durumunda Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın “başmüzakereci” konumunun tanınması ve Öcalan’ın sağlık, güvenlik ve özgürlüğünün meşru bir müzakere süreci açısından vazgeçilmezliği konularında ısrarını sürdürecektir.”
‘Türkiye’nin artık tekçi bir rejimle yönetilmesinin imkansızlığının da itirafıdır’
“Halklarımızın AKP hükümetinin savaş politikalarına Kürdistan ilçeleri Cizre, Silopi, Nusaybin, Beytüşşebap, Silvan, Varto ve başka yerlerde özyönetimlerle verdikleri yanıtlar, bir yandan AKP’nin ve devletin sömürgeci, katliamcı yüzünü teşhir ederken, öte yandan halklarımızın kendilerini yönetme ve savunma çabalarının sahiciliğine ve vazgeçilmezliğine de ışık tutuyor. Devlet güçlerinin günlerce süren sokağa çıkma yasakları ve sivil halka yönelik katliamlardan geriye kalan harabe kentler, gönlü ve onuru zedelenmiş halklar, Türkiye’nin artık tekçi bir rejimle yönetilmesinin imkansızlığının da itirafıdır. Kürdistan kentleri, kim oldukları, nereden emir aldıkları, kime karşı sorumlu oldukları bilinmeyen bir askeri-polisiye “melez güvenlik” rejimi altına alınmak istendikçe, halklarda teslimiyet değil direniş ruhu canlanmakta, bu direnç karşısında eşkiyalaşan ve holiganlaşan güvenlik rejimi “kamu güvenliği”nin değil “kamu utancı”nın kaynağı haline gelmektedir. Özyönetim mücadeleleri bu saldırılar sonrasında itibar kaybetmek bir yana, devlet tarafından zulme uğratıldıktan sonra kaderine terk edilen belde, ilçe, kent halkları arasında giderek artan bir ihtiyaç olarak olarak kavranmaktadır.”
‘Özynetim talepleri meşrudur’
“HDK, Kürdistan ilçe ve illerinde ortaya konulan özyönetim taleplerinin ve uygulama girişimlerinin bütünüyle meşru olduğu görüşündedir. Savaş koşullarında ve özsavunma gereklilikleri altında kavrulmuş olması, özyönetim fikrini değerden düşürmek bir yana, onun yaşama kapasitesinin büyüklüğünün bir kanıtı olarak görülmelidir. Özyönetim sadece Kürdistan değil, bütün Türkiye il ve ilçeleri için de sermayenin talanı ve devletin merkeziyetçilik ve buyurganlığına karşı, halkların kendi irade ve tercihlerini kendi başlarına gerçekleştirmelerine fırsat veren yaşamsal bir gereksinim olarak HDK tarafından toplumsal mücadele gündemine taşınacaktır.”
Kadına yönelik şiddet
“HDK, 25 Kasım’da “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü”nde savaşa, kadın katliamlarına, gericiliğe karşı kadın direnişinin geliştirilmesi için Türkiye ve Kürdistan’da sokaklara çıkan kadınlarla omuz omuza olacaktır.”
Kapitalist sömürüye karşı mücadele
“HDK, önümüzde açılan yeni toplumsal mücadele döneminde enerjisinin büyük bir bölümünü sanayi, tarım ve hizmet işçilerin kapitalist sömürüye karşı mücadelelerinin birleştirilmesi ve örgütlenmesi doğrultusunda harekete geçirmeye kararlıdır.”
HDP-HDK konferansları
“Bu bağlamda 26-27 Aralık’ta gerçekleşecek olan HDP-HDK Konferansları ile 16-17 Ocak’ta gerçekleşecek olan HDP-HDK Kongreleri ortak mücadelemizi daha yüksek ve kompleks bir yapıya kavuşturmakta önemli bir hareket noktası olacaktır.
Bütün üyelerimizi, bireysel ve kurumsal bileşenlerimizi Konferans ve Kongre çalışmalarına olanca güçleriyle katılmaya, en temel eksiğimiz olan özgül örgütlenme ihtiyaçlarımızın giderilmesi bakımından yaratıcı ve kurucu önerileriyle önümüzü açmaya ve yeni yaşam çağrımızın cisimleştiği yeni mücadele ve etkinlik alanlarında buluşmaya çağırıyoruz.”