ŞemdinliHaber

Hatip Dicle: İlk iş 5 bölge meclisini örgütlemek

Güncel

DTK eşbaşkanlığına Selma Irmak’la birlikte seçilen Hatip Dicle, DTK’nin yeni dönem çalışmaları, örgütlenmesi, ulusal kongre ve çözüm süreciyle ilgili Özgür Gündem gazetesinin sorularını yanıtladı.

İki günlük röportajda Dicle, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın “DTK proto (çekirdek) Kuzey Kürdistan Meclisi’dir” tanımını hatırlattı. Bugünkü temsili demokrasinin sorgulanır hale geldiğini belirten Dicle, Kuzey Kürdistan Meclisi olarak DTK’nin 5 özerk bölgede köylere kadar meclisler şeklinde çalışacağını söyledi. Hatip Dicle’nin anlatımına göre meclisleşmeler için önümüzdeki 3 ay içinde pilot bölge çalışmalarına başlanacak. İlk iş olarak 5 bölge meclisini aynı DTK gibi örgütleyecek.

Kürtlerin çok süratle Ulusal Kongre’yi örgütlemeleri, ortak savunma gücünü kurmaları gerektiğini belirten DTK Eşbaşkanı Hatip Dicle, “1. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda olduğu gibi Kürtlerin 100 yıl daha köle yaşamaması için mutlak suretle hem siyasi, hem askeri örgütlenmelerini tamamlamaları lazım. Aksi takdirde daha kötü bir gerçeklikle yüzyüze kalabiliriz” dedi.

Kongre ile birlikte DTK’nin yeni bir misyon tarifine gittiği söylenenler arasında. Yeni dönem DTK’nin bir değerlendirmesini yapabilir misiniz? 

DTK biliyorsunuz 2007 yılında Sayın Öcalan’ın bir projesi olarak başladı aslında. Yani 1999’da esir edilmesinden, rehin alınmasından sonra, müthiş bir yoğunlaşma yaşadığını ifade etti. Artık yepyeni bir paradigma süreci başlanacağını ilan etti. Yepyeni dönem başladı; öz olarak demokratik Türkiye cumhuriyeti ve özerk demokratik Kürdistan. Böyle bir ana program hedefi belirledi. 
Tabi biz uzun yıllar demokratik özerkliğin ne olduğunu, daha önceki sistemlerden ne farkı olduğunu anlatmaya çalıştık. Uzun zaman bunu yaptık. Demokratik özerklik nedir? Demokratik ulusla neyi kastediyoruz? DTK niçin vardır? Bunlar belli ölçülerde anlaşıldı. DTK yürüyüşü 2007 yılında başladı. 2009 yılında çok ağır operasyonlara tabi tutulduk. Siyasi soykırım operasyonları olarak adlandırdık o operasyonları. Ve bundan en büyük darbeyi de Demokratik Toplum Kongresi örgütlenmesi aldı. Yani adeta bugünkü “paralel devlet” denen Fettullah Gülen Cemati, Kürdistan’da gelişmesinin önünde bizleri en büyük engel görerek, AKP’nin de onayını alarak, (biliyorsunuz o zaman koalisyon halindeydiler) fiilen bir soykırım operasyonu yürüttüler. Binlerce Kürt siyasetçisi içeriye alındı. Öyle olmasaydı, o 5 yılımız çalınmasaydı, belki biz şu an yeni bir aşama değil, daha farklı şeyleri tartışacaktık. 

5 BÖLGE KENDİ İÇİNDE ÖZERK

Nedir ‘yeni aşamadan’ kastettiğiniz?

DTK yeni bir çalışma programı önüne koyuyor ve yeni bir aşamaya geçtiğini ilan ediyor. Bunu Sayın Öcalan proto Kuzey Kürdistan Meclisi olarak tanımlar. Yani henüz çekirdek, ruşeym halinde anlamında. Bunun önce zihni temelleri yaratılmaya çalışıldı. Bu konuda Kürdistan’daki bütün farklı halklarla ve inançlarla ilişkiye girdik. Demokratik ulus anlayışıyla böyle bir meclisleşmeye gidelim istedik. Bugünkü temsili demokrasi artık sorgulanır halde. Çünkü 5 yılda temsilcileri seçeceksiniz, onlar gidecek sizi yönetecek, siz ise politikadan, kendi kendini yönetmeden sorumlu olmayacaksınız. Artık bu temsili demokrasi bütün dünyada sorgulanıyor. Katılmcı demokrasi ya da adını radikal demokrasi diye koyduğumuz, doğrudan demokrasi modellerini yaratan sistemlere ihtiyacımız var. Onun içinden belli bir model önerdik. Bir sefer köylerden başlayarak ilçeler, iller ve bölgeler... Çünkü biz özerkliği bölgesel sistemler üzerinden düşünüyoruz. Mesela Kuzey Kürdistan’ı 5 ayrı bölgeye ayırdık. Biliyorsunuz Botan bölgesi, Serhat Bölgesi, Amed Bölgesi, Dersim Bölgesi ve Güney Batı...

Bu 5 bölge de kendi içinde özerk mi olacak?
Evet. Beş bölge de kendi meclisleri, kendi icra kurulları olan, aynen meclis tarzı komisyonları olan birimler olacak. DTK aslında bu 5 bölgenin en üst çatısıdır. Eğer biz yarın Halkların Demokratik Kongresi (HDK) olarak bütün Anadolu’da, Karadeniz’de, Akdeniz’de, Ege’de yani her yerde örgütlenirsek, o zaman bizim özerk Kürdistan dediğimiz kendi kendini yöneten Demokratik Toplum Kongresi, HDK çatısı altında Anadolu’yu da Kürdistan’ı da temsil eden bir modele evirilecek. Yani bu Türkiye’ye anayasal anlamda önerdiğimiz adeta biraz İspanya’ya benzeyen ama ondan daha derin radikal bir demokrasiyi örgütleyen bir model... Katalan diyor ki ben bağımsız olacağım, referanduma gidiyor. Ama dikkat ederseniz bir konsensüs var aralarında silah ve şiddet asla devrede yok. Bu çok önemli. 

DTK VE HDP PROJELERİ ÇÖZÜM SÜRECİYLE AT BAŞI GİDEN SÜREÇLER

Bu konsensüs şu an burada var mı?

Bunu çözüm süreciyle ilişkilendirerek söyleyeyim; DTK ve HDK projeleri hepsi çözüm süreciyle at başı giden süreçler. 2009’da bir tıkanma oldu. Sayın Öcalan’ın büyük sabrıyla belli bir yere kadar götürüldü. Ondan sonra bir buçuk yıl çok kanlı bir süreç yaşandı; 2011 ve 2012’de. Daha sonra devlet aklı en azından şunu kavradı. Yani vurmayla, kırmayla, şiddetle Kürt sorunu çözülemez. Nasıl çözülebilirden ziyade, en azından “böyle çözülemez” noktasına vardılar. Bundan sonra biliyorsunuz 2009’da başlayan diyaloglar şimdi biraz daha derinleşmiş hatta demokratik müzakereler aşamasına evrilmenin arifesindedir. Öyle bir beklenti içindeyiz. Şimdi dolayısıyla bu son çıkan çerçeve yasaları falan hepsi neyi hedefliyor; Kürt sorununu demokratik siyasal yollarla çözmek. Kürtler diğer halklarla birlikte kendi kendilerini yönetmek istiyorlar. Diğer halkları dışlamadan, eşit haklarla bunu yapmak istiyorlar. Biz Demokratik Toplum projesini hem Kürdistani diğer halklara ve inançlara güven vermek açısından geliştiriyoruz. Hem de müzakerelerde belirli bir noktaya varılınca gerilla, belki gerilla tamamen devreden çıkacak, belki sınır dışına da çıkabilir. O zaman ne olacak? O boşluğu siyasal süreçler, siyasal örgütler dolduracak. İşte biz şimdi müzakere süreciyle birlikte ya da diyelim bu diyalog süreciyle birlikte, adına “çözüm süreci” denilen süreçle birlikte at başı bunu götürmeye çalışıyoruz. Yani devletten barış bekleme yerine, devleti barışa da zorlayan, devleti demokrasiye duyarlı hale getiren bir strateji izliyoruz.     

KÖYLERE KADAR MECLİSLER

Somut olarak nedir bunlar?   

Somut örnek verelim: Yeni dönemde neler yapacağız? Örneğin model köyler seçeceğiz. Her farklı ilçelere bağlı model köyler. Bu model köylere, DTK modelinin ana fikrini aynen taşıyacağız. O köyde mesela bir meclisimiz olacak. Köy meclisimiz. Muhtar zaten halk tarafından seçiliyor. Muhtar da o meclisin içinde olsun. Ya da onun ihtiyar heyeti de onun içinde olsun. Kürdistan köylerine gitseniz şimdi ya sizi muhtarın evine götürürler ya da köyün ağasının evine gidersiniz. Önce bunu ortadan kaldırarak işe başlayacağız. İmece usulüyle veya başka dayanışmalarla mutlaka her köyde bir köy meclisi binamız olacak. Daha sonra bütün bu çalışmalarımızı söz konusu köyde bu meclis üzerinden oturtacağız. Mekan çok önemli burada...

Bu köy meclisi ne yapacak?
Bir defa o köyde yaşayan 18 yaşından itibaren herkes köy meclisinin doğal üyesidir. Meclisin yapacakları hakkında oy hakkına sahiptir. Biz nasıl bir takım kurullar oluşturup çalışıyorsak o da aynı önce kendi kurullarını seçecek, kendi sorunlarını tartışacak. Siyasi, sosyal, iktisadi, kültürel, çevre sorunları olabilir. Savaş yıllarında tahrip olan tarım ve hayvancılığın geliştirilmesi, ekonominin geliştirilmesi sorunları olabilir. Bütün bu sorunları insanların önce tespit etmesi çok önemli.

Köy diyelim sorunları tespit etti de, çözümlerini nasıl gerçekleştirecek?
Bunu bir örnekle açıklamaya çalışayım. Mesela DTK’nin bünyesinde bulunan Dil, Eğitim Komisyonu’muz, orada köylüyü şu konuda ikna etmeye çalışacak. Bakın sizin çocuklarınız gidiyor anadilde eğitim göremiyorlar. Türkçe eğitim varsın devletin okulunda görsün, biz ona karışmayacağız. Varsın devletin okulu orada devam etsin. Biz burada öğretmen kadroları transfer ederek haftanın belirli günlerinde veya diyelim devlet okullarına sabah 3-4 saat gidiyorlar, öğleden sonra ya da akşama doğru 2 saat çocuklarını orada Kürtçe alfabeyi öğrenmesi, Kürtçe masalları okuyabilmesi için belediyelerimizle birlikte kitap hazırlığı içine gireceğiz. Bununla neyi önleyeceğiz. Asimilasyonu önleyeceğiz. Varsın Türkçe’yi de öğrensin. Ama bunun dışında çocuğun yetişmesi ve hayata bakışını biz de çocuklarımıza vereceklerimizi vereceğiz. 
Mesela tarım konusunda. Üniversitelerde bizim çok değerli yurtsever profesörlerimiz var. Köylüyle onları buluşturup nasıl ekolojik tarımı orada daha çok geliştirebileceklerini, çevreyi nasıl düzenleyebilecekleri yönünde, yani köylüyle sürekli ilişki içinde olan, ona bilinç taşıyan ama onların kendi kendini yönetmesine ikna yoluyla tam destek veren... Ve inanıyoruz ki zamanla artık kendi sorunlarını tespit eden, çözümünü de kendisi yaratan bir aşamaya ulaşacaktır. Yani devletten hep beklemeyen... Zaten demokrasi de kendi kendini yönetmek değil midir? İşte doğrudan demokrasi örneğini model alınan o köylerde uygulamaya koyacağız. Bu köylerde başarırsak bunu hızla tüm köylere yayacağız. Aynısını ilçelerde, mahallelerde de yapacağız. Yani şöyle yapmayacağız hele şu köyleri bitirelim sonra ilçe meclisleri kurarız. Hayır öyle olmayacak. Yani nerelerde hazırsak hemen meclisleşmeye gideceğiz. 

YEREL ÖZERKLİK VE SİVİL TOPLUM YASASI

Daha tartışacağız karar vermedik ama örneğin AB’nin hibe projeleri var. Türkiye’de buraya üye olmak isteyen bir ülke. Çokça da alınmayan böyle hibeler var. Bu projeler hayvancılığı, tarımı, turizmi geliştiren biçimde değerlendirilebilir. Bizim uzmanlardan oluşan Ekonomi Komisyonu’muz var. Bunlar sözü edilen köylerde nasıl pilot projeler geliştirebilirler bunu yapacaklar. Mesela ziraat mühendisleri arkadaşlarımız bize şunları anlattı. Öyle bitkiler var ki, ben şu anda adını bile telaffuz edemiyorum. Örneğin onları ihraç ürünü olarak oralarda ekebiliriz. Bunu yaparsak köylü 1 yıl içinde en azından belini doğrultur. Mesela ileride belediyelerimiz mali anlamda güçlenirse ki bunu istiyoruz. Sayın Öcalan’ın iki yasa önerisinden vazgeçmediğini biliyoruz. Bunu açık söylüyor. Biri Yerel Yönetimler Özerklik Yasası, diğeri Sivil Toplum Yasası. Yerel Yönetimler Özerklik Yasası giderek belediyeleri mali ve idari anlamda geliştirecek. 

Bazı yerleşim yerleri ise pilot bölge olacak... Onlar hem çabuk olsun hem de örnek olsun diye seçilen yerler olacak. Mesela diyelim Kayapınar İlçesi’nin on köyünü seçeceğiz. Siyaset Akademileri de onun için burada rol oynayacak. Siyaset Akademileri de bu faaliyeti yürütecek kadrolar yetiştirecek. O kadrolar kendilerini bu faaliyet içinde ispatlayacak. Köylerde, mahallelerde halkın içinde kendisini ispatlamaya çalışacak. Böyle bir bütünsel çalışma. Şu sonuca vardık. Artık hedefimizi görecek bir biçimde şekillendirdik. Onu nasıl pratikleştireceğiz? Şimdi ikinci aşama dediğimiz yani bugün DTK’nin önüne koyduğu aşama artık bu pratikleşme aşamasıdır. 

Bu dönemin yeni olanı bu mu?
Evet yeni olan bu. Yani bu aşamada artık belediyelerimiz, milletvekillerimiz, bizim partilerimiz ve sivil toplum örgütlerimiz bu demokratik özerkliğin mekanizmasının ne olduğu konusunda, amacın ne olduğu konusunda netleştiler artık. Şimdi önemli olan DTK’nin çatısı altında bu koordinasyonu sağlayarak hayatın her alanında pratikleştirmek. 

ULUSAL KONGRE

-Ulusal Kongre’nin toplanması için DTK kongresi de çok vurgulu kararlar aldı. Delegasyon bu konunun çok altını çizdi siz ne dersiniz?

Gelinen bu noktada Ortadoğu’yu tahlil ettiğimizde, Kürtlerin çok süratle 4 parçada bu ulusal kongreyi örgütlemesi gerekiyor. Ve ulusal ortak savunma gücünün kurulması gerekiyor. Çünkü bize göre 91’den beri devam edegelen bir 3. dünya savaşı var. Kendine özgün bir şekilde devam ediyor. Ve bunun ana merkezi de Ortadoğu’dur ve bu belki 25 yıl daha sürebilir. Dolayısıyla 1. emperyalist paylaşım savaşında olduğu gibi Kürtlerin 100 yıl daha köle yaşamaması için mutlak suretle hem siyasi, hem askeri örgütlenmelerini tamamlamaları lazım. Aksi takdirde bu 3. dünya savaşı sonunda halklar olarak daha kötü bir gerçeklikle yüzyüze kalabiliriz. Bu tarihidir. Sayın Öcalan her görüşmesinde buna vurgu yapıyor. Bunun mutlaka sağlanmasını da istiyor. Bugünkü kazanımlarımızı da kaybedebiliriz. Eğer Kürtler 4 parçadaki kazanımlarıyla, bu modelleriyle Ortadoğu’da yeni bir alternatif yaratılabilirse, bu küresel güçlerin Ortadoğu’ya dayattıkları Büyük Ortadoğu Projesi’ni de berhava edebilir. En azından şöyle düşüneceğiz; 1950’lilere kadar Avrupa kan gölüydü. İki büyük dünya savaşının merkezi Avrupa oldu. Milyonlarca insan öldü ama sonra Avrupalılar şunu gördüler; savaşmayla bu iş olmaz. Bulgaristan’dan giriyorsunuz Hollanda’ya kadar kimse size pasaport sormuyor. Yani ulus devlet anlayışını aslında aştılar. Onların eksik yanı ve bizden farkları şudur. Doğrudan demokrasiyi geliştirmediler, hala temsili demokraside ısrar ediyorlar. Oysa biz diyoruz ki temsili demokrasinin de artık sorgulanması gerekir. Yani modellerimizi de ortaya koyarak doğrudan demokrasiyi uygulamamız lazım. Aksi takdirde şunları önemsiyoruz. Yani sınırların kaldırıldığı... İsveçli bir vatandaş gider İtalya’ya yerleşebilir. Hiçbir sorun yok. Şimdi biz niye onların yaşadığı bu deneyimlerden örnekler almayalım. Tabi ki alacağız. Dolasıyla Öcalan her zaman der; “Biz doğuyla batının bu sentezini iyi yapmak zorundayız. Onların da iyi yaptığı şeyleri almalıyız.” Binlerce yıllık Ortadoğu, kıta Avrupa kölecilik dönemi yaşarken Ortadoğu’da daha büyük uygarlıklar medeniyetler yaratılmıştı. Bir dönem Washington, Londra bilmem neyin merkezi olurken, eskiden Babil’di, Kahire’ydi, İskenderiye’ydi vs... Şimdi 800 yıldır Ortadoğu bu özelliğini kaybetti. Ve şuanda da oyuncak durumuna düşmüş. Eğer Ortadoğu halkları olarak biz şunu bilince çıkarırsak. Bu gidişe son verebiliriz. Belli demokratik modeller etrafında anlaşarak bu Büyük Ortadoğu Projesi’ni boşa çıkarabiliriz. Büyük Ortadoğu Projesi’ni yapanlar; Ortadoğu’yu yeniden yeni şartlara göre dizayn edip zenginliklerine el koymak, Ortadoğu halklarını bir pazar olarak kullanmanın ötesinde bir şey düşünmüyorlar. Onlar kendi çıkarlarına göre hesaplarını yapıyorlar, biz de kendi halklarımızın çıkarlarını temel alarak ortaklaşabiliriz. Ortadoğu yine o 800 yıl önceki yapısına kavuşabilir. İnsanlığın ileri gitmesinde öncülük yapabilir.

-Bu gerçekler ortadayken Ulusal Kongre hala neden toplanamıyor?
Evet ondan söz edelim. Aslında Ulusal Kongre’nin toplanmamasının nedeni, bütün bu küresel ve bölgesel güçlerin engel olmasından.

GÖZLERİ KULAKLARI BAŞKA GÜÇLERDE

-Türkiye var mı bunun içinde?...

Türkiye de var tabii. İran da var. Irak ve Suriye’nin bunlarla uğraşacak hali yok. İsim vermiyeyim biz 2009’da Güney partilerinin biriyle görüşürken, “Hele Avrupa Amerika ne diyor? Biz bunları tespit etmeden nasıl kongre mongre toplarız. Sonra derler bunlar ortak bağımsız devlet kurmaya kalkıyorlar bütün devletler bizim başımıza üşüşürler” dediler bize. Yani bunu bir zihniyeti ortaya koymak için söylüyorum. Adını da vermek istemiyorum. Bu bir yaklaşım tarzı. Onların kulakları hep böyle bu tür başkentlerde. Birisinden tepki aldıkları zaman, “aman ha şimdi durun zamanı değil” derler. Ulusal Kongre’yi toplamaktaki amaç şu değil. “KDP’yi YNK’yi şunu bunu dışında bırakarak, diğer bütün Kürdistani güçleri toparlayalım” değil. KDP’yi YNK’yi bütün Kürdistani 4 parçadaki güçleri ikna ederek, buna inandırarak belirli bir kongreye gidilmek isteniyor. Tersi Kürdistan siyasi güçlerinin kamplaşmasını getirir. Bu bir çözüm olmaz o nedenle. Bundan dolayı ikna temelli yaklaşıma devam etti. Mesela bu son IŞİD belası o anlamda hem Kürdistani halkların bilincinde hem 4 parçadaki Kürt halkının bilincinde müthiş bir etki yarattı.

-Kongre’nin toplanamamasının asıl nedeni Güneyli güçlerin gözlerinin kulaklarının bölgesel ve küresel güçlerde olması mı?
Tabi tabi. ABD-İngiltere gibi küresel güçlerin, Türkiye-İran gibi bölgesel güçlerin bunlara vize vermemesidir. Biliyorsunuz; açık isim söyleyeyim KDP-Türkiye ilişkileri müthiş değil mi? Çok çok iyi düzeyde iyi ilişkileri var şu anda. E şimdi, bu düzeyi bozmak istemiyorlar. Ulusal Kongre deyince; “Dur bakalım” diyor. “Benim Türkiye’yle ilişkilerim bozulacak” diyor. Hesaplar hep böyle. Yoksa “objektif şartları tahlil edelim, Kürt halkının çıkarları açısından bunun için ne gerekiyorsa öyle adım atalım” diye bakmıyorlar. Bu pencereden bakmıyorlar. Sorun da buradan kaynaklanıyor.

-HPG ve YPG’nin uluslararası alanda savunma gücü olarak tanınması, PKK’nin de terör örgütleri listesinden çıkarılması talebi DTK kongresinin kararlarından biriydi. Bu Türk basınında çok spekülatif biçimde ele alındı. Sanki Kongre sadece bunun üzerine yapılmış gibi haberleştirdiler.
Öyle. Tabi ki kararlarımız ortada.

-Nedir sizi böyle kararlar almaya sevk eden?
Yani şimdi bakın ismini vermiyeyim ama çok tanınan bir gazetecinin o gün bir sözü vardı. Diyordu ki; “PKK şu anda hem dünyada hem Türkiye’de hem Ortadoğu’da en güçlü en prestijli noktasındadır.” Bu IŞİD belasına karşı, bütün dünya halklarının gözü Ortadoğu’dayken, PKK gerçek bir direniş örgütledi. Adeta IŞİD şunu söyledi PKK’ye terör örgütü yaftası yapıştırmaya çalışanlara; “Terör öyle olmaz benim yaptığım gibi olur. Terör örgütü benim” dedi. PKK’nin terör örgütü olmadığı zaten eski pratiğinden de ortadaydı. Böyle sivri örnekler ortaya çıkınca kimin terör örgütü olduğunu dünya halkları görüyor. O nedenle büyük bir prestij kazandırdığı inancındayım ben bu gelişmelerin PKK’ye. IŞİD gidiyor pazarın ortasında 250 kişiyi katleden bombayı patlatıyor. Terörizm budur. Siz PKK’nin tarihinde bunlara hiç rastladınız mı? Peki PKK isteseydi bunları yapamaz mıydı? Yapabilirdi, ama felsefesine aykırıydı.

-Davutoğlu ve Erdoğan hükümetinin programları aşağı yukarı aynı ama bir üslup farkı olacak gibi mi görünüyor?
Sayın Erdoğan’ın üslubuna hiç kimse yetişemez. Ben sanmıyorum. Türkiye’de eline kimse su dökemez. Mümkün değil, ben sanmıyorum. Bir üslup değişikliği bekliyorum. Ahmet beyin kişiliğinde o görülüyor.

ÜÇ AY İÇİNDE PİLOT BÖLGE ÇALIŞMASI

-Son soru. Örnek modellerle, pilot bölgelerle işe başlayacağız dediniz. Dün seçildiniz biliyorum daha yönetim toplantısını bile yapmadınız ama yeni dönemde DTK’nin atacağı ilk adımları sıralayabilir misiniz?
Arkadaşlarla tartışmadık henüz ama önce bu  kongrede ilk defa kurulan İcra Kurulu’nun sözünü ettiğim meclisleşmeyi kurabilecek biçimde kendisini örgütlemesi lazım. Zaten bu Kurul’u da fedakarca çalışmaya uygun günde 16 saatini buna ayırabilecek arkadaşlardan oluşturmaya çalıştık. Yani bu görevleri aşkla yaklaşan arkadaşlardan oluşturduk. Erkek kadın oranı aynı bu kurulda %50 %50. Biz Selma hanımla tüm DTK’yi temsil ediyoruz. Bir de bizim Kongre Divanımız var. O Komisyonları koordine edecek. Onların da iki eşbaşkanı var. İki eşbaşkan da İcra Kurulu’nun var. Bu 6 arkadaş bir araya gelerek bir program çıkarılacak. Bütün hazırlıkları yapıp, atacağımız adımları somut olarak saptayıp, alt yapı çalışmasını yapıp bunların tümünü 3 ay sonra yapacağımız genel kurula sunacağız. Her üç ayda bir genel kurul toplanacak ve hazırlıklarını yaptığımız her çalışmanın nihai kararları bu toplantılarda alınacak. Bu İcra Kurulu’muz da ilk iş olarak 5 bölge meclisini aynı DTK gibi örgütleyecek. DTK Amed, DTK Botan gibi 5 bölgeyi hazır hale getirecek. İlk üç ay içerisinde tüm pilot çalışma yapılacak köy ve mahalleler saptanacak ardından bu öneriler 3 ay sonraki genel kurula getirilerek, karar altına alınıp harekete geçilecek. Bütün bu çalışmalar yapılacak öncelikle. Böyle adım adım ilerleyeceğiz.

BİLSEM Kİ YARIN YİNE ALACAK…

-Siz 2009’da yine DTK Eşbaşkanı seçilmiştiniz ve çok kısa bir süre sonra içeri alındınız. Aradan yıllar geçti tekrar DTK Eşbaşkanı oldunuz. Bir demecinizde demiştiniz ki “Bana yaklaşım Sayın Öcalan’a yaklaşımdır.” Dün seçildikten sonra teşekkür konuşması yapıyorken de, “Benim tekrardan DTK Eşbaşkanı olmam demokrasi dışı güçlere kuvvetli mesajdır” dediniz. Çözüm süreciyle bağlantılı bir daha bu tür şeyler olmayacağına dair bir güven var mı?   
Vallahi biz bir sefer kendi açımdan söyleyeyim. Biz bu yola baş koyduk denir ya... Serdengeçtiyiz yani. Bilsem ki devlet yarın yine beni alacak. Ben bu çalışmalarımı bir gün dahi aksatmam. Alınacağım güne kadar. Fakat şu görülüyor artık. Yani hükümetin açıklamaları, işte bu paralel devletle ilgili mücadeleler... Sayın Öcalan’ın şu sözü bizim için çok önemlidir; şimdi bir lider diyebilir, “ben asla kimseyi aldatmam” diyebilir değil mi? Herkes diyebilir. Ben de diyebilirim. Ama “Asla aldatılamam” sözünü herkes diyemez. Şimdi Sayın Öcalan’ın böyle bir vasiyeti vardı: “Benim mezar taşıma ‘Aldatmadı Aldatılamadı’ diye yazarsınız.” Şimdi biz Öcalan’ın o öngörülerine güveniyoruz.

Son bir örnek vereyim; Sayın Öcalan Şengal’e büyük saldırı olacağını aylar önce görmüştü ve uyardı. KCK bunun üzerine bir çağrı yaptı. KDP’ye dedi ki; Siz Kerkük, Mahmur ve Şengal’in savunması için bize bir koridor açın. İzin verin. Biz sizinle çatışmak istemiyoruz. Ama askeri güçlerimizi oraya kaydırıp orada önlem almak istiyoruz. KDP duymazdan geldi bu çağrıları, üzerine yattı. Ne zaman ki bu IŞİD çeteleri  gerçekten saldırdı. O zaman anladılar gerçeği. Hatta Öcalan şöyle demişti: Bakın önce buraları hedef alırlar ardından KDP’ye de saldırırlar. Yani Federe Kürdistan yönetimine de saldırırlar. Bu ortaya çıktı değil mi?

-Çok teşekkür ediyorum. Çalışmalarınızda başarılar diliyor tekrar hayırlı olsun diyorum.
Ben çok teşekkür ederim. Özgür basın çalışanlarına buradan selamlarımı iletiyorum.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.