Cumhuriyet’ten Zehra Özdilek’e konuşan anne Elvan, “Ne yaptıysam ne ettiysem Berkin’i kurtaramadım… Evde kimse olmadığı zamanlar ben hâlâ camdan dışarıyı gözlüyorum ‘Berkin’im bana ekmek alıp gelecek’ diye… Hâlâ bunu diyebiliyorum. Benim şu anda çırpınışlarım, bir daha çocuklar ölmesin diye. Tek derdim, amacım bu” diyor.
Anne Gülsüm Elvan, davanın seyrinden çok umutlu değil. Adaletin yerine gelmesi için mahkeme kapılarını aşındırmaya kararlı. “Elbet günü gelecek ve o insanlar cezasını çekecek” diyor. Ailesine yönelik tehditlerin devam ettiğini dile getiriyor. Ağza alınmayacak küfürlere maruz kaldıklarını söylüyor. Yaptıkları suç duyurularından ise sonuç alamamışlar. Hiçbir şey yapılmadığı için artık suç duyurusuna gitmeyi bırakmış. “Kendilerine yönelik sosyal medyada bir şey yazıldığında hemen gözaltına alıyorlar, tutukluyorlar. Kızlarıma yönelik de tehditler de var. Onlar da ‘Kardeşimizin ölüsünden dahi korkuyorlar’ diyorlar” diyor.
‘PES ETMEYİN’
Zamam zaman umudunu tamamen kaybettiğini söyleyen acılı anne devam ediyor; “Ülkede olanlara bakınca içim kararıyor ama sonra yapılan haksızlıklara karşı içimde bir direnç duygusu oluşuyor. Benim öfkemi acım bastırıyor. Oğlum gözümün önüne geldiğinde başka çocuklar ölmesin diye mücadele duygum kabarıyor. O zaman umudumu yitirmemeyi başarıyorum. Benim durumumda olan annelere önerim kesinlikle pes etmeyin. Siz çocuğunuzu toprağa gömerek pes ederseniz diğer çocuklarınızda tehlike altına girer. Diğer çocuklarınızı da kaybetmek istemiyorsanız yasal yollarla direnin. Ben sonuna kadar gideceğim. Yıkıldığım günler olmadı mı tabii ki oldu. Çocuğumun hakkını almaya çalışarak o yıkıldığım günlerde kendimi tesselli ettim. ‘Tamam pes ettim bırakıyorum’ desem kim mücadele edecek? Tek bir kişi değil vuran da vurdurtan da cezasını alana kadar son nefesime kadar direneceğim…”
‘NURİYE VE SEMİH DEMEKTEN VAZGEÇMEYECEĞİM’
Elvan, son dört yılın hayatlarını nasıl değiştirdiğini ise şöyle anlatıyor: “Biz aile olmaktan çıktık yeni yeni toparlıyoruz. Bir yanımız eksik. Gelip sofrayı kuruyorum beşken dörde düşmüşüz. Biri yok. Evde kimse olmadığı zamanlar ben hâlâ camdan dışarıyı gözlüyorum ‘Berkinim bana ekmek alıp gelecek’ diye. Bazen kendi kendime sesleniyorum ‘Hadi Berkin kahvaltı hazır’ diye. Ben hâlâ bunu diyebiliyorum. Çok zor. O kadar zor bir şey ki iki kızım için ayakta duruyorum. Bugün gazeteciler olan şeyi yazdığı için içeride. Minareyi çalıp kılıfını hazırlıyorlar. Bugün o uydurdukları kılıflarla kimseyi kandıramazlar. Nuriye ve Semih demekten de vazgeçmeyeceğim…”