Cumhuriyet’ten Hazal Ocak’a konuşan İmamoğlu’nun yanıtları şöyle;
İBB’de 19 gün geçirdiniz? Bu süreçte sizi en çok etkileyen ne oldu?
Aslında Büyükşehir Belediyesinde beni en çok etkileyen israfla ilgili tespitlerimiz oldu. Bütünüyle baktığınızda bütüncül yapıda tasarruf tedbirlerinin çok yoğun bir şekilde alındığı takdirde İstanbullunun lehine inanılmaz bir bütçe oluşacağını hissettim. Bu duygu bir yandan da beni üzdü açıkçası. İstanbul Büyükşehir Belediyesi değerlerinin çok sağlıklı yönetilmediğini tespit ettim.
Bir boyutuyla bu, bir başka boyutuyla da İBB’deki kadronun bize dönük korkutulduğunu, ürkütüldüğünü hissettim ama bunu çok hızlı giderebileceğimizi de gördüm açıkçası. Biz hiç kimsenin ekmeğine dokunmayacağımızı, işini iyi yaptığı takdirde süreçte aktif rol alabileceğini hissettireceğimizi anlattık herkese. Bir de böyle ürkmüş ve korkutulmuş bir kadroyu açıkçası gördük.
İsrafa örnek verebilir misiniz?
Bunu tabii çok geniş boyutlarıyla arkadaşlarımla tespit edip, ayrıca paylaşacağız. Ama yani en basitinden belediye başkanı araçlarından tutun da dışarıya tahsis edilmiş birçok araca varıncaya kadar birçok konu var. Bütünüyle bu konularla alakalı geniş bir açıklamamız olacak.
Kişilere, kurumlara, partilere, derneklere, vakıflara, cemaatlere hizmet işi bitti” demiştiniz. İBB’de bu konuyla ilgili yapılan harcamalar ve miktarını tespit edebildiniz mi?
Tabi buna 19 günün yetmesi mümkün değil. Mevcut kadro yapısında bunu engelleyen kanallar da vardı. Buna zaman gerekiyordu ama benim burada vermiş olduğum mesaj çok net aslında: 16 milyon insana hizmet etmek. Iskalamayalım. Kişilere, kurumlara, partilere, derneklere, vakıflara, cemaatlere diye geniş kapsamlı bir sıralama yaptım aslında ve bu sıralama herkesin işine gelmedi. Bir cemaatin ferdi ise bile onun bile işine gelmedi. Çünkü burada taraf olmak var. Yani ona kim biat ediyorsa ona katkı sunmak var, diğerini yok saymak var. Biz de diyoruz ki ‘hayır kardeşim’. Yani bu şehrin insanlarına, tümüne eşit anlayışta hizmet edebilmek. Anlattığımız şey bu.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ‘seçimin iptali’ için ısrar noktasına taşıyanlar, ‘İstanbul’un rantını yiyen yakın çevresi” açıklamasına katılıyor musunuz?
Tespitlerimiz elbette var. Bu tespitlerimiz netleştikçe boyutu nedir, kimdir, bunları toplumla paylaşmaktan da çekinmeyiz. Genel başkanımız demişse mutlak somut tespitleri vardır.
YSK’nın seçim iptali kararını duyduğunuzda ilk ne hissettiniz?
Elbette üzüldüm ama bu şahsım adına bir üzüntü değildi. Ülkemin demokrasi mücadelesine dönük bir üzüntüydü. Zerre kadar şahsım adına üzülmedim. Tam aksine bu sürecin uzadıkça kendi karakterimi topluma anlatma fırsatımın doğduğunun farkındaydım. Sevginin büyüdüğünün farkındaydım. İnanılmaz bir sevgi ve saygı yaşadım. Hala da yaşıyorum. Bu olağanüstü bir şey. Dolayısıyla benim şahsım adına üzüntü duyulacak bir şeyim yok ama Türkiye demokrasisine ihanet etmişlerdir. Türkiye demokrasisine büyük bir sıkıntı vermişlerdir, hançer saplamışlardır. Bu bağlamda üzüntüm var ama bunu da tedavi edecek, demokrasi seferberliği ortaya koyacak bir anlayışla biz ve 16 milyon İstanbul insanı var.
“Her şey çok güzel olacak” cümlesini söyleyen gençle iletişime geçtiniz mi?
Tabii tabi kaç defa. Berkay’la tanışıyoruz. Sadece o gün değil, her zaman yanımızda. Pazar günü en son İstanbul Gönüllüleri toplantısında yine oradaydı. Pırıl pırıl inançlı bir güzel kardeşim benim. Evladımız… Genç, pırıl pırıl bir insan. İstanbul onun gibi yüz binlerce gençle dolu. Onların inancı bizi ayakta tutuyor. Kesinlikle her şey çok güzel olacak.
‘SANDIĞA DESTEK BEKLİYORUM’
İstanbulluya nasıl bir mesaj vermek istersiniz?
Bu sürece katılmalarını, bu sürecin bir demokrasi mücadelesi olduğunu ama aynı zamanda İstanbul’un yerel seçimi olduğunu unutmamaları gerektiğini söylüyorum. Bu süreçle ilgili sokaklara çıkmak, protesto etmek doğru bir anlayış değil. Bu süreçte tam tersine bizim anlayışımızı komşusuna anlatmak, iş arkadaşına anlatmak, doğru bir yaklaşım ve bu yaklaşımla beraber gülüryüzlü bir şekilde sıcaklığımızı, samimiyetimizi ve herkese eşit duruşumuzu ifade etmelerini, bunu yaşatmalarını istiyorum. İstanbullu aynı zamanda böyle bir sürecin olgunlaşmasıyla beraber sandık günü olağanüstü bir katılımla destek sunmalarını bekliyorum. Yani aslında toplumsal bütünlük içerisinde bahsettiğim demokrasi seferberliğinin çok önemli bir ferdi olmasını bekliyorum bütün İstanbullulardan.
Önümüzdeki süreç nasıl ilerleyecek?
Kampanyamıza başlayacağız. Ben bütün İstanbullu seçilmiş belediye başkanları olarak gezeceğim. Çünkü ben İstanbul’un belediye başkanıyım. Yedi kişinin hukuktan uzak, akıl tutulmasına uğramış o yedi kişinin almış olduğu kararı vicdanımda asla kabul etmiyorum. Toplumun vicdanının da kabul etmediğini biliyorum. Dolayısıyla tüm coşkuyla İstanbul’u gezeceğim. Mağduriyetimizi anlatacağız. İstanbul’a ne yapacağımızı, daha önce anlattığımız projelerimizi tekrarlayacağız ve aynı zamanda bunun bir demokrasi mücadelesi olduğunu hissettireceğiz ve 23 Haziran’da inşallah tekrar Türkiye’yi demokrasi kavramlarıyla buluşmasını sağlayacak neticeyi hep birlikte elde edeceğiz.
Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Her şey çok güzel olacak.
KÜÇÜK BEYİNLERİ BİLİYORUM’
İBB sosyal medya hesabından sizin tweet’lerinizin silinmesini ve hesabınızın takipten çıkarılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bence nezaketsiz, işte o kişiye hizmet eden ama 16 milyon insana hizmet etmeyen aklı kıt insanların refleksi bu. Biz halbuki tam özgün, insanına hizmet eden… Biz mesela orada hiç kimseyi silmedik takipten veya işte hiçbir ayrıştırıcı kavrama hizmet etmedik. Bunlar küçük akılların yapacağı şeyler ama ben o küçük beyinleri tanıyorum. Bir 10, 15 kişiyi geçmez Büyükşehir Belediyesi’nde. Küçük beyinleri biliyorum, tanıyorum kimler olduklarını…
İBB Başkanı olarak İstanbul Valisi Ali Yerlikaya’nın kayyım olarak atanmasına nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kaybettiğim bir seçim yok. Sadece görevim geçici olarak elimden alındığı için ondan sonraki bürokrasi ile ilgili verilen kararları çok da önemsemiyorum.
İBB çalışanlarına söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Benim Büyükşehir Belediyesi çalışanlarıyla hiçbir sorunum olmaz. Onlar yine ekmeklerini kazanmaya devam ederler. İstanbul’a hizmet ettikleri sürece başımızın üzerinde yeri olacaktır. Bu mesajlarımız değişmedi, değişmeyecek. Tam aksine onları kucaklayan, onları insan yerine koyan bir yönetim olacağız biz.
Şu anki yönetim onları insan yerine koymuyor. Kendisine hizmet ediyorsa insan, kendisine hizmet etmiyorsa ‘hadi kapı şurada’ diyecek insanlar yönetiyor. Biz ise tam tersine alın terini, birikimini ve yeteneğini bu şehrin insanlarına hizmet etme yönünde ortaya koyan herkesin başımızın tacı olduğunu söyledik, söylemeye devam edeceğiz.