Pazar yeri çok kalabalık değildi. Pazarcılar bir ağızdan bağırmıyorlardı. Ahmet, pazarın girişinde, tezgahın başında duruyor, patates-soğan satan Abdulhalim’le konuşuyor. Tezgahın üstünde sergilenen dev sazan balıklarının yanında bir kasanın içindeki hamsiler. “Şu sazanları bütün olarak alan oluyor mu?” diye soruyorum Ahmet’e. Anlamamış gibi bakınca açıklama yapmak zorunda kalıyorum: “Yani çok büyük ya bunlar, müşterilerin parçalayıp kiloyla mı alıyorlar yoksa bütün olarak mı?” Ahmet “Abi burada aileler kalabalık, bir tane yetmiyor bazen” diyor.
‘BİR KASA HAMSİ ÇÖPE GİDERSE BENİM KAZANCIM KALIR MI?’
Ahmet’in dediğine göre hamsiler Karadeniz’den, sazan balıkları ise daha çok Adıyaman’dan geliyormuş Diyarbakır’a. “İşler nasıl?” diye sorunca yüzüme daha dikkatli bakıyor. “Hatırladım, sen televizyoncusun” diyor sonra televizyonların kapatılmış olmasından dolayı duyduğu öfkeyi ve üzüntüyü anlatıyor.
Bir kez daha işlerin nasıl olduğunu sorunca Ahmet’ten önce biraz ileride duran yaşlı adam cevap veriyor: “İşler nasıl olsun, kötüdür tabi” diyor başka şeyler de söylüyor ama duyamıyorum dediklerini. “Babamdır” diyor Ahmet. İşlerin kötü olduğunu o da söylüyor. “Bak, akşam oluyor ama bir kasa hamsi duruyor. Balık bu, bugün satamazsam çöpe gidecek. Bir kasa balık çöpe giderse benim kazancım kalır mı?”
‘BALIK KAFASI VAR MI?’
Hamsinin kilosu 10 liraymış. “Pahalı değil mi?” diye soruyorum. Hamsi tezgaha gelinceye kadarki harcamaları anlatıyor önce, sonra “Ancak kurtarıyor” diyor. Bu arada bir adam, “Kafa var mı?” diye soruyor. “Yok” diyor Ahmet, sorudan pek hoşlanmamış, “Balık alırsan kafa da olur” diye devam ediyor. Adam, kendi kendine “Canım kafa istedi” diyerek uzaklaşıyor. Bu ilginç diyaloğu Ahmet açıklıyor: “Abi sazan balıklarının kafasını bazı müşteriler istemiyor. Biz de atmıyoruz, isteyene veriyoruz.”
Ben pazar yerindeyken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, erken seçimin 24 Haziran’da yapılacağını henüz öçaklamamıştı. Ahmet, Pazar yerinde olsa da duymuş MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin önceki günkü erken seçim çağrısını. Aynı şekilde, HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın grup toplantısında “Hodri meydan” dediğini de. “Seçim olsa ne olacak abi? Gidip oy kullanacağız, değil mi? Kullanırız” diyor Ahmet.
‘GETİRSİNLER SANDIĞI OYUMUZU KULLANALIM AMA SEÇTİKLERİMİZİ HAPSE ATMASINLAR’
Konuyu biraz daha konuşmak istediğimi anlayınca, şöyle net cümleler kuruyor: “Abi, ‘Hodri meydan’ diyoruz. Getirsinler sandığı, kullanalım oyumuzu. Ama sonra bizim seçtiğimiz vekilleri, belediye başkanlarını hapse atmasınlar. Bu kadar diyorum.”
“Bu kadar” diyor ama sonra eklemeden edemiyor: “Her şeyi görüyoruz abi, bizi seçimle kandırmasınlar. Ekonomiyi düzeltsinler. Bak, adam patates-soğan satıyor. Patatesin kilosu 750 kuruş ama müşteri gelip seçmek istiyor, ‘500 kuruşa olmaz mı?’ diye soruyor.”
Yan taraftaki tezgahta Abdülhalim bizi dinlerken soğanların kabuğunu soyuyor. Ahmet’in söylediklerine gülümseyerek karşılık veriyor. Mardin Mazıdağı’ndaki köyü 1990’lı yıllarda ‘güvenlik gerekçesiyle’ boşaltıldıktan sonra gelmiş Diyarbakır’a. Bir süre başka işlerde çalışmış, sonunda pazarcılık işinde karar kılmış.
“İşler eskisi gibi iyi değil” diyor Abdülhalim, “Kimse bilmiyor ben bu patatesleri, soğanları buraya nasıl getirdim, onun için pazarlık yapıyorlar. Ben 750 kuruşa satıyorum, kim bilir üretici kaça satıyor. Onların işi daha zor, ya üç beş kuruşa satacak ya da tarlada çürütecek.”
‘BİZ CEZAEVİNDEKİLERİ YİNE MECLİS’E GÖNDERİRİZ’
“Seçim olsun ister misin?” sorusuna “Hem isterim hem istemem” diye karşılık veriyor. Ardından, “Seçim olsun, keşke parti de cezaevindeki vekilleri bir daha aday gösterse. Biz onları yine Meclis’e göndeririz” diyor.
Seçimi neden istemediğini de bu sırada söylüyor: “Seçtiğimiz vekilleri yine cezaevine kayacaklarsa seçim yapmasınlar, o kadar masrafa yazık.”
Tezgahlarda kengere rastlarsanız, biliniz ki memlekete bahar gelmiştir. Mart ayının ortalarından itibaren Diyarbakır’da pazar yerlerinde ve caddelerde kenger satanlara rastlamak mümkün oluyor. Kengerler Karacadağ’da toplanıyor ve sadece Diyarbakır’da değil, Mardin, Batman gibi illere de satılıyor.
Karacadağ’ın meşhur kengerini iki genç adam satıyor pazar yerinde. Cebrail, kengerin çamurlu kabuğunu soyup yemem için bana veriyor. Mart ayındaki tazeliği kalmamış kengerin, “Mevsimi geçiyor” diyor Cebrail. Kilosunu 4 liradan satıyor. Ama Mart ayında tezgahlarda 8 lira etiketini de görmüştüm.
‘ERDOĞAN ŞİMDİ KÖTÜ ŞEYLER SÖYLÜYOR AMA ÖNCE İYİ ŞEYLER SÖYLEMEDİ Mİ?’
Siyasete girmek istemiyor Cebrail, “Hangisi hayırlıysa o olsun” demekle yetiniyor. Yan taraftaki tezgahta oturan yaşlı adam babasıymış, o konuşmaya daha istekli. Türkçe konuşuyor ama rahat edemediğini görüyorum. “Kürtçe de anlatabilirsin” deyince seviniyor. Seçimde kullandığı oyun rengini vermek istemiyor önce, sonra, “Bana ‘Erdoğancısın’ diyorlar ama ben iyilikten yanayım. Erdoğan şimdi kötü şeyler söylüyor ama önce iyi şeyler söylemedi mi? Ben de oyumu ona verdim” diyor.
Camide bile siyaset yapıldığından şikayet ederek, “Namazımı kılıp eve gidiyorum. Bir yerde iyilik yoksa durmuyorum orada” diyor. Oğullarını göstererek, esas derdini anlatıyor: “Önce bu gençlere iş bulsunlar. Üç kuruş için sabahtan beri kengerlerin çamurlu kabuklarını soyuyorlar. Benim de derdim bu işte.”
‘KENDİ MENFAATLERİ İÇİN SEÇİM YAPACAKLAR’
Pazar yerinde alışveriş için daha çok kadınlar var ama onlar konuşmak istemiyorlar, iki kelime konuşanlar da fotoğraf çektirmek istemiyorlar. Genç bir kadın, “50 lirayla çıktım evden, daha bir şey almadan bitti” diyor. Aslında ellerinde epey poşet var. Küçük, sarı saçlı kızı eteğine tutunmuş. “Akşama misafir gelecek, onlar için” diyor. Erken seçim konusundan haberi yok. Durumu özetleyip, “Yani yakında seçim olacak” deyince, “Kendi menfaatleri için seçim yapacaklar ama bizden oy alamayacaklar” diyor. Belki 50 lirasını tükettiği halde istediklerini alamadığı için sinirli, söylenerek yürüyüp gidiyor: “Daha bu çocuğun ihtiyaçlarına yetemiyoruz, onlar seçim diyor.” Eteğinden tutan çocuk da koşar adım peşinden yürüyor.
Genç adamın elinde birkaç poşet vardı. Yeni dünya, erik, salatalık, domates. O da pahalılıktan şikayet ediyor. Sosyal medyadan duymuş, “Erken seçim olacak” diyor. “Ekonomi iyi değil, zam yapmaları lazım. Ama zam yaparlarsa seçimi kazanamazlar. Erken seçim yapalım, seçimi kazanalım sonra zam yaparız diye düşünüyorlar.” Fotoğrafını çekmek istiyorum, “Başıma iş gelmesin” diyerek kabul etmiyor.
‘BİZ OYUMUZU YİNE KENDİMİZE VERECEĞİZ’
Domatesini fiyatı 2 lira. Satıcı da bundan şikayetçi, “Çünkü millette para yok, millet fakir. Domates bu, her yemekte kullanabilirsin ama alamıyor insanlar” diyor.
OHAL’den sonra milletvekillerinin tutuklanmasını, belediyelere kayyım atanmasını eleştiriyor. Ona göre Erdoğan, seçimden sonra yine milletvekillerini tutuklatacak, belediyelere kayyım atayacak. “Ama” diyor, “Kimi Diyarbakır’dan aday gösterirse göstersin, seçilmeyecek. Biz daha kaç defa tercihimizi göstereceğiz? Bir daha istiyorlarsa bir daha gösteririz.”
SEÇMENİN RUH HALİ
Seçimden sonra milletvekillerinin tutuklanacağı, belediyelere kayyım atanacağı iddiaları Diyarbakır’da konuşulan, eleştirilen konulardan biridir. Hükümet pek farkında değilmiş gibi davranıyor ama milletvekillerinin tutuklanması, belediyelere kayyım atanması ilk günden beri öfkeye neden oldu ve bu öfke hâlâ devam ediyor.
HDP’nin zor koşullarda seçime gireceği ama seçmenin büsbütün umudunu kesmediği malum. Ama aynı seçmen, “Seçsek ne olacak, yine hapse atacaklar” ruh hali içinde. HDP’nin bu karamsar ruh halini dağıtmak için çok çalışması gerekecek.
Pazar yerinde satıcılar işlerin durgunluğundan, müşteri de fiyatlardan şikayetçi. Erken seçim konusu henüz çok taze, çok yorum yapamıyorlar. Ama hangi partiye oy verecekleri konusunda kararlarını çoktan vermiş görünüyorlar.