Cumhurbaşkanı’yla Ak Saray’da yaptığı görüşmenin perde arkasını Cumhuriyet gazetesinden Selin Ongun'a anlatan Celal Doğan, Erdoğan’a “Siz acaba çözüm sürecinden vaz mı geçiyorsunuz” diye sorduğunu ve “Ben vazgeçmiş değilim ama kırgınım” yanıtı aldığını söyledi.
Cumhuriyet gazetesinde yer alan söyleşiden bazı bölümler şöyle:
- Cumhurbaşkanı Erdoğan ile hukukunuzun kaynağı nedir?
Tayyip Bey ile hukukumuz kendisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'yken başladı. O dönem birkaç kez birlikte televizyon programına çıkmıştık, takibinde bir iki vatandaşımızın işi olduğunda kendisi müthiş ilgi gösterdi. Sonra bir ara Belediyespor'da Halit diye bir futbolcu çocuk vardı. Çok talibi olan bir oyuncuydu, Gaziantepspor olarak biz de talip olmuştuk. O dönem 250 milyarlık futbolcuyu bize 150 milyara verdi. Futbolcu alışverişimiz oldu. Kendisi siyasette yasaklı duruma düşmesinden önce ve sonra Gaziantep'e geldiğinde, mutlaka Belediye'ye uğrardı. Tayyip Bey ile belediye başkanlığından sonra en az 8-9 defa görüştük. Çok önemli görüşmelerden biri: Bir gün İstanbul'a gelirken uçakta yan yana oturuyorduk. O da 35-40 milletvekili ile Maraş’tan dönüyordu. Anayasa değişikliği yapılmadan asla milletvekili olma şansının olmadığını kendisine söyledim. “Hocalar önümde engel olmadığını söylüyorlar, bak burada profesörler var” dedi. Kim, diye sordum. Mustafa Kamalak vardı o zaman. Bakın bu hüküm değişmeden Tayyip Bey'in asla milletvekili olma şansı yok, dedim. Tartıştık. “Siz en iyisi CHP ile diyalog kurun, anayasa değişikliğini ancak öyle yaparsınız” dedim. Böyle bir tavsiyede bulundum. Bakın bu enteresandır: “Başkan, ben bir gün yüzde 50 oy alacağım. Demokrasinin gelişmesi konusunda dış dinamiklerle irtibat kuracağım” dedi.
‘BİZİ MAKİNELİ TÜFEKLERLE TARADI’
- Seçimden önce Erdoğan'a ve partisine dair ciddi eleştirileriniz olmuştu. Acaba kendisinin sizin bu eleştirilerinizden haberi yok muydu yoksa ayrı bir hukukunuz olduğu için mi sizinle köprüleri atmadı?
Tayyip Bey’in şahsiyetiyle ilgili ağzımdan tek kelime çıkmamıştır. Ben siyasetle ilgili eleştiri getirmişimdir. Antep mitinginde, Cumhurbaşkanı'nı yuhalayamazsınız, dedim. Biz bu kadar edepli ve saygılı davrandık. Ama Tayyip Erdoğan, Allah selamet versin, Sayın Cumhurbaşkanı bizi makineli tüfeklerle taradı. O nedenle bizim eleştirilerimiz Tayyip Bey’inkilerin yanında solda sıfır kalır.
- Siz Erdoğan'la olan görüşmenizin parti yönetiminin bilgisi dahilinde olmadığını söylemiştiniz, Selahattin Demirtaş “bilgimiz dahilindedir” dedi. İşin aslı hangisi?
Randevu talebi benden geldi, biliyorsunuz. Görüşeceğimi biliyorlardı. Görüşmenin ne zaman olacağı konusunda bilgisi yoktu. Ben 40 yıldır siyaset yapıyorum, kiminle ne konuşacağımı, parti adabı, ahlakı ve davranışlarını da bilirim. Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullar ve Tayyip Bey ile geçmiş hukukumuz söz konusu olduğunda Cumhurbaşkanı'na gitmeyi vicdani olarak görev saydım. Gitmemiş olsaydım, niye gitmedim de gerekeni söylemedim, diye kendi kendime sorardım. Vicdanım, bilgim, birikimim gitmek gerektiğinden yanaydı, gittim. Efendim görüşülmezmiş, ne demek! Hiç öyle bir kompleksim yok. Devlet yönetiyorsunuz, ne demek görüşülmez? Ülkeler savaşıyor, savaştıklarıyla görüşüyor. Siz kendi ülkenizde siyasi rekabetin getirmiş olduğu yanlışlar bataklığında görüşmek istemiyorsunuz! Ne demek konuşmamak, konuşmazsak neyi, nasıl çözeceğiz? Süleyman Demirel’li Zincirbozan’dan bir anı. Orada Türkiye'nin gençlik sorunlarını tartışıyoruz. Proletarya diktatörlüğüne karşı olduğumuzu söyledik. İhsan Sabri Çağlayangil elini kaldırdı, “Bunlar da bizim gibiymiş, biz sizi komünist biliyorduk” dedi. Biz de sizi faşist biliyorduk. Parlamento çatısı altında konuşmaz, birbirimizi duymazsak nasıl anlaşırız, dedim. Konuşmayan insanlar birbirini anlayamaz. Cüzzamlıyla mı görüşüyorsun, “Cumhurbaşkanı ile görüşemezsin” ne demek! Bunu anlamak mümkün değil.
‘ÇÖZÜM SÜRECİNDEN VAZGEÇMİŞ DEĞİL, AMA ‘KIRGINIM’ DİYOR’
- Konuşmanız nereden başladı görüşmede?
Hal hatır sormadan sonra ilk sorduğum şu oldu: Siz acaba çözüm sürecinden vaz mı geçiyorsunuz, dedim. “Hayır” dedi. “Peki, vazgeçmiyorsanız geldiğimiz nokta nedir” diye sordum. Buna güvenlik sorunu olarak baktığınız zaman bu süreç kalıcı olmaz. İnsanlar ellerini kaldırmış barış diye bağırıyor. Bu barış eli havada mı kalacak, bunun için geldim, dedim.
- Kendisi ne dedi?
“Ben vazgeçmiş değilim ama kırgınım” dedi.
- Pardon anlayamadık, kırgın mı?
Kırgın gördüm yani. “Kırgınım” dedi. “Bu kadar hizmet yaptım” dedi. Kırgınım dediği şu: Zaman zaman bölgede birtakım araçların yakılmasına partinin (HDP) tepki göstermemiş olması, silahların yurtdışına çıkarılmaması. “Silahları yurtdışına çıkarsalardı belirli bir mesafe almış olacaktık” dedi.
- Öcalan'ın HDP heyeti ile görüştürülmemesini konuştunuz mu?
Söyledim onu. Tecrit doğru değil, bu tecritlerle yeniden başa mı dönüyoruz, dedim.
- Yanıt?
Sessizlik.
‘SARAY VE ALTIN TUVALET DE GÜNDEME GELDİ’
- Saray gündeme geldi mi?
Saray da gündeme geldi. Ben lavaboya gittiğimde altın tuvalet görmedim, dedim. Takıldım yani. “Ya benim babamın malı mı, ben bugün varım yarın yokum” dedi. İsraf kabul ediyorlar, dedim. “Devletlerin büyüklüğü bazen de böyle gösterilir” gibi bir sözü oldu. Sonrasında Antep'le ilgili yerel konulardan konuştuk.
‘MHP-AKP SEÇİM HÜKÜMETİ OLUR DEDİ’
- Koalisyon?
Onun tespiti şu. “Biz” dedi, “CHP ile zor yaparız Başkan” dedi. “MHP ile tabanımız daha yakın” dedi. O, Türkiye'de bir savaş hükümeti algısını getirir. Tekrar başa döneceğiniz algısı olur, dedim. “Hayır, o savaş hükümeti olmaz seçim hükümeti olur” dedi. Özü bu.
- İzleniminiz nedir?
Ben edindiğim kanaati söylüyorum, kasım ayı, kafasındaki yeniden seçim tarihidir. Ve yine kendi düşüncemi söylüyorum. Maalesef 2015 Kasımı'ndan sonraki seçimlerin, o sathı mahalin güvenli geçeceğine inanmıyorum.
- Bunu neyi düşünerek söylüyorsunuz?
Türkiye’deki olayların tırmandırılacağını düşünüyorum.
‘CUMHURBAŞKANI'NI İKİRCİKLİ BİR HAL İÇİNDE’
- Cumhurbaşkanı'na ilk sorunuz “Çözüm sürecinden vaz mı geçtiniz” olmuş. Görüşmenin sonunda, çıkarken aklınızdaki neydi, vaz mı geçmiş sizce?
İkircikli bir hal içinde gördüm onu. İkircikliydi. Yani ne vazgeçmiş, ne vazgeçmemiş gibi.
- Ne demek bu?
Zaman kazanmak. Zaman kazanıyor. Seçime yönelik midir, ortama yönelik midir; bana sorarsanız zaman kazanıyor.
‘HDP’DE OLMAKTAN ÇOK MUTLUYUM; DEDİKODU YOK, AYAK ÇEKME YOK…’
- Fakat bu kez partinizden, HDP'den çok tepki olmadı sanki?
Ben partiden çok müspet tepkiler aldım. Bu parti öyle demokrat bir parti ki, müthiş özgürlükçü. Dedikodu yok. Ayak çekme yok, özgürlüğünüze karışan yok. Yeter ki siz başkasının özgürlüğünü kısıtlamayın. Çok renkli, demokrat insanlar. HDP çizgisi benim yabancı olduğum bir çizgi değil. 68 kuşağına hakların kardeşliğine yabancı değildir. Ayrıca HDP’de olmaktan çok mutluyum. Türkiye'deki hakların birlikte yaşama projesine zerre kadar katkım olursa çocuklarıma bırakacağım en büyük miras olur.
- HDP’de olmanız artık CHP’den umudu tamamen kestiğiniz anlamına gelir mi?
2004’te belediye başkanlığından ayrıldım. Aradan 11 yıl geçti, bizim gibi siyasetin belirli bir noktasına gelen insanlar için CHP’de siyaset yapma şansı yoktu. CHP’ye yanlış ve kötü sözüm olmaz. Bunu saygısızlık sayarım. Herkes Türkiye partisi olmak isterken Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran parti Türkiye partisi değil, koylara ve kıyılara hapsolmuş bir parti. Bu da gerçek…