Nörolog bilim adamları ve bilişsel psikologlar ne kadar uğraşırsa uğraşsın, Beethoven’ın 5. Senfonisi’nin bir kopyasını beyninizde bulamayacaklardır ya da kelimelerin, resimlerin, gramer kurallarının veya diğer çevresel uyaranların kopyalarını… İnsan beyni tabi ki boş değildir; ancak insanların yaptığı şeylerin çoğunu içermez, “anılar” gibi basit şeyler bile yoktur.
Beynimiz hakkındaki temelsiz düşüncenin derin tarihsel kökenleri vardır; ancak özellikle 1940’lı yıllarda bilgisayarların keşfi bizi şaşkına çevirmişti. Günümüze dek geçen yarım yüzyıl süresince, psikologlar, dilbilimciler, nörobilim uzmanları ve insan davranışları hakkında çalışan diğer uzmanlar, insan beyninin bir bilgisayar gibi çalıştığını iddia ediyorlar.
Bu fikrin ne kadar temelsiz olduğunu anlamak için bebeklerin beynini ele alalım. Evrim sayesinde yeni doğan insanlar, tüm diğer memeli türlerin yenidoğanları gibi, dünyayla etkileşime geçmeye hazır doğarlar. Bir bebeğin görme algısı bulanıktır; ancak yüzlere özel ilgi gösterir ve annesinin görünümünü hızlıca tanımlayabilir. Konuşma yetisi için sesleri fark eder ve bir temel konuşma sesini diğerlerinden ayırt edebilir. Tartışmasız biçimde, bu yetileri sosyal bağlantılar oluşturmak için ediniyoruz.
(…)
Duyular, refleksler ve öğrenme mekanizmaları oldukça fazladır. Şayet doğarken bu özelliklerden mahrum olsaydık, muhtemelen hayatta kalma konusunda sorunlar yaşardık.
Bilgi, veri, kurallar, yazılım, bilinç, sözcükler, tanımlar, algoritmalar, programlar, modeller, anılar, görüntüler, işlemciler, altprogramlar, kodlayıcılar, kod çözücüler, semboller veya tamponlar ile doğmamış olan bizler, bu şekildeyizdir. Dijital bilgisayarların biraz akıllıca davrandığını var sayalım. Sadece böyle şeylerle doğmamış değiliz, onları (hiç bir zaman ) geliştiremeyiz de.
Sözcükleri veya onları nasıl kullanacağımızı dikte eden kuralları aklımızda saklamıyoruz. Görsel uyaranlara ilişkin gösterimler oluşturmaz, bunları kısa süreli bellek alanında depolar ve daha sonra uzun süreli bir bellek alanına aktarırız. Hafıza kayıtlarımızdan herhangi bir bilgi, resim veya kelime almıyoruz. Bilgisayarlar bunları yapabilier; ancak organizmalar yapamazlar.
BİLGİSAYARLAR CANLI ORGANİZMA DEĞİLDİR
Bilgisayarlar, kelimenin tam anlamıyla bilgileri işler; rakamlar, harfler, kelimeler, formüller, resimler… Öncelikle bilgilerin, bilgisayarların kullanabileceği bir biçime dönüştürülmesi gerekiyor; bu, bir parçanın ve sıfırların (bit) küçük parçalar (bayt) halinde düzenlenmesi anlamına gelir. Bilgisayarda her bayt 64 bit içeriyor ve bu bitlerden belirli bir desen d harfini, o harfini ve g harfini simgeliyor. Yan yana bu üç bayt ingilizcedeki köpek kelimesini (dog) oluşturuyor. Tek bir görüntü (diyelim ki, kedim Henry’nin ekranımda bulunan fotoğrafı) bu baytların bir milyon tanesi (bir megabayt) tarafından çok özel bir desenle simgelenir; bu ise, bazı özel karakterlere sahip bilgisayarın bir kelime değil, görüntü beklediğini söyler.
Bilgisayarlar, tam olarak bu kalıpları elektronik bileşenlere yerleştirilmiş olan farklı fiziksel depolama alanlarında bir yerden bir yere taşır. Kimi zaman da desenleri kopyalar veya bazen çeşitli şekillerde dönüştürürler: Örneğin, bir el yazmasında bulunan hataları düzelttiğimizde veya bir fotoğrafa dokunduğumuzda, bunu dönüştürür. Bilgisayarlar, bu veri dizilerini hareket ettirmek, kopyalamak ve çalıştırmak için izlenen kuralları da kendi içinde saklar. Bu bütünün kendisi, yani bir dizi kural, “program” ya da “algoritma” diye adlandırılır. Bir şeyler yapmamıza yardımcı olmak için birlikte çalışan bir grup algoritma, bir ‘uygulama’ olarak adlandırılıyor.
(…)
IP BENZETMESİ HİÇ UYGUN DEĞİL
İnsan zekâsının bilgi işleme (IP) metaforu, git gide hem sokaktaki hem de bilimle ilgilenen insan düşüncesine egemen oluyor. ‘Akıllı insan’ davranışı ile ilgili hiçbir söylem biçimi, belirli dönemlerde ve kültürlerde bir ruh ya da tanrıya atıf yapılmaksızın sürdürülemediği gibi, bu metaforu kullanmadan yürütülen ‘akıllı insan’ davranışıyla ilgili neredeyse hiçbir söylem biçimi mevcut değildir. Günümüz dünyasındaki IP metaforunun geçerliliği de genelde sorgulanmadan kabul görmektedir.
Öte yandan, IP metaforu başka bir metafor, aslında anlamadığımız şeyleri anladığımızı iddia ettiğimiz bir hikâye. Onun öncesindeki tüm metaforlar gibi, kesinlikle bir vakit gelip kullanımdan kalkacak; ya yerini başka bir metafor alacak ya da sonunda gerçek bilgiyle değiştirilecektir.
Yaklaşık bir önce dünyanın en prestijli araştırma enstitülerinden birine gerçekleştirdiğim bir ziyarette, IP metaforunun herhangi bir yönüne atıfta bulunmaksızın akıllı insan davranışlarını ele almak konusunda araştırmacılara meydan okudum. Tartışmaya girmediler ve sonraki e-posta cevaplarında, kibarca bu konuyu gündeme getirmemden aylar sonra bile sunacak hiçbir şeyleri yoktu. Sorunu onlar da anladılar. Meydan okumamı önemsiz saymamışlardı ancak bir alternatif sunamıyorlardı. Farklı bir deyişle, IP metaforu yapış yapış, rahatsız edicibir benzetmedir. Düşüncemizi, etrafında düşünmekte güçlük çektiğimiz ve güçlü olan dil ve düşüncelerle karşı karşıya bırakır.
IP metaforunun hatalı mantığını ifade etmek yeterince kolaydır. Bu, hatalı bir çeşit yaklaşıma dayanıyor: Biri makul, iki önermeye sahip ve hatalı bir sonuç. Makul yaklaşım 1: Tüm bilgisayarlar akıllıca davranırlar. Makul yaklaşım 2: Tüm bilgisayarlar bilgi işlemcileridir. Hatalı sonuç: Akıllıca davranabilen tüm varlıklar bilgi işlemcileridir.
Bilinen dili bir kenara bırakırsak, bilgisayarların bilgi işlemcileri olması nedeniyle insanların da bilgi işlemcileri olması gerektiği fikri sadece saçmalıktır ve bir gün, IP metaforu sonunda terk edildiğinde, tarihçiler tarafından neredeyse kesin olarak bu şekilde görülecektir. Çünkü şu an ‘hidrolik’ ve ‘mekanik’ metaforlarını aptalca görüyoruz.
(…)
Bir beyin çalışmasının sonuçları bize, beyindeki çoklu ve bazen geniş alanların genellikle en sıradan bellek görevlerinde bile yer aldığını göstermektedir. Güçlü duygular söz konusu olduğunda, milyonlarca nöron aktif hale gelebilir. 2016 yılında Toronto Üniversitesi’nden nöropsikolog Brian Levine ve diğer bilim insanları tarafından, bir uçak kazasında kurtarılanlar hakkında yapılan bir çalışmada, kazanın hatırlatılması yolcuların ‘amigdala, medial temporal lob, anterior ve posterior orta hat ve görsel korteks’ sinir aktivitesini artırdı.
Belirli anıların bir şekilde bireysel nöronlarda saklandığı düşüncesi, birkaç bilim adamı tarafından ileri sürülmakte ama mantıksızdır; Bu iddia, bellek problemini daha da zorlu bir düzeye taşır: Nihayetinde hücrenin içinde ama nerede saklanır?
(…)
Birkaç yıl önce Columbia Üniversitesi’nden nörobilimci Eric Kandel’e bir şey öğrenmesinin ardından Aplysia’nın (deniz salyangozu) nöronal sinapslarında meydana gelen bazı kimyasal değişiklikleri tespit ederek Nobel Ödülü sahibi olmasını önermiştim; uzun bir süre insan hafızasının nasıl çalıştığını anlamamız gerektiğini düşündü. IP metaforunun sinirbilimi yavaşlattığını düşünüp düşünmediğini sormak istemedim; ancak bazı nörobilimciler bu fikri benimsemeye başlamışlardı. O da metaforun bu vazgeçilmez olmadığını söyledi.
Birkaç bilişsel bilim adamı (özellikle Radikal Biçimli Bilişsel Bilim’in (Radical Embodied Cognitive Science 2009) yazarı olan Cincinnati Üniversitesi’nden Anthony Chemero, artık insan beyninin bir bilgisayar gibi işlediği tezini tamamen reddediyor. Genel görüş, bilgisayarlar gibi zihinsel gösterimler üzerinde hesaplamalar yaparak dünyayı algılamamıza karşın, Chemero ve diğerleri, akıllı davranışları anlamanın başka bir yolunu, organizmalar ve onların dünyaları arasındaki doğrudan etkileşim olarak tanımlıyor.
(…)
ARTIK ‘SİL’ TUŞUNA BASMA ZAMANIDIR
Bu arada, bazen hatalı fikirlere ve tutulamayacak sözlere dayanan beyin araştırmaları için çok miktarda para harcanıyor. Nörobilimin en bariz örneği, geçtiğimiz günlerde Scientific American’da yayınlanan bir raporda, 2013’te Avrupa Birliği tarafından başlatılan 1,3 milyar Dolar’lık İnsan Beyni Projesi ile ilgili olarak belgelenmiştir. Karizmatik Henry Markram’ın ikna ettiği kurum, insan beyninin tamamında bir simülasyon oluşturabileceğini düşünüyor. 2023 yılına kadar bir süperbilgisayar üzerinde çalışılacak olan ve böyle bir modelin Alzheimer hastalığının ve diğer rahatsızlıkların tedavisinde devrim yaratacağını bildiren AB yetkilileri, bu projeyi neredeyse hiç kısıtlama olmaksızın finanse ettiler. İki yıldan kısa bir süre geçmesine rağmen, proje bir ‘beyin enkazı’ haline geldi ve ardından Markram’ın istifası istendi.
Bizler birer organizmayız, bilgisayar değiliz. Artık aşın bunu. Kendimizi anlamaya çalışırken gereksiz entelektüel yükler taşımadan işimize devam edelim. IP metaforu, yarım yüzyıldır yürürlükteydi ve bu zaman zarfında ancak birkaç bilgi sundu. Artık ‘SİL’ tuşuna basmak için zaman geldi.
Makalenin aslı Aeon sitesinde yayınlanmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan) / Duvar