Berkay, "Ya bu ülkede bir sürü insan kayboldu. O kadar çok insan kayboldu ki, dünya kadar insan geliyor.. Seslerini duyurmak istiyorlar. İsimler var, her şey var. Kapanmış dosyalar var. Bunları açıp hiç olmazsa bu insanların yüreğine bir su serpin" dedi.
Damla Pınar'ın sorularını yanıtlayan Cahit Berkay'ın T24'te yer alan söyleşisinin bir bölümü şöyle:
"MOĞOLLARI KURDUĞUMUZDA BEKLENTİMİZ AVRUPA'YA ÇIKALIM"
- Müzikte 50 yılı geride bıraktınız. Dönüp baktığınızda ne görüyorsunuz?
50 yıl, yarım asır ciddi bir zaman dilimi. Bir laf var ya; gençken zaman geçmezdi, yaşlanınca da zaman hızlı geçiyor…
50 yıl gerçekten çok çalışarak geçti. Müzik yaptığımız zaman müzikle geçti, müzik dışında sinema var ki, benim çok çalışmama neden oldu. Yüzlerce, binlerce kayıt var filmlerin üzerinde.
Moğollar’ı kuranlardan biri de benim ve hâlâ ayakta tutabiliyor olmak, biraz zamanı düşünmeden, ne yavaş ne de hızlı çalışarak, bir şeyleri hep doğru yapalım, güzel yapalım diyerek geçti.
Geçmişe baktığımız zaman, "Keşke öyle yapmasaydık da şöyle yapsaydık" dediğimiz hemen hemen hiçbir şey yok. Tabii ki müzik sonsuz bir şey. "O parçanın şurasını şöyle yapsaydık" dediğimiz oldu tabii. Ama anlamlı şeyler yapmaya çalıştık. Hele 93’te yeni kadroyla bir araya geldikten sonra Serhat Ersöz’ün katılmasıyla... Ondan evvelki dönem 67’den 76’ya kadar olan dönem bir arayış dönemiydi.
Moğollar'ı kurduğumuzda beklentimiz Avrupa’ya çıkalım, orada meşhur olalım, çok para kazanalım. Öyle bir beklentimiz vardı. Ne çok meşhur olduk, ne de çok para kazandık. İkisi de olmadı ama tecrübe kazandık. 93’te tekrar bir araya geldiğimizde ki herkesin olgunlaştığı, hayata daha sorumlu bir pencereden bakmaya başladığı bir dönem.
Önceki parçalar çok suya sabuna dokunmayan parçalardı ama 93’ten itibaren yaptığımız şarkılar tamamıyla ülkemizde ve dünyadan yaşananlardan, bencil bakmadan bizi etkileyen olaylar... Bunlardan etkilenerek parçalar yapmaya çalıştık.
Düşünürsem “Yav sen 50 yılda çok şey yapmışsın kardeşim’’ diyorum kendi kendime, düşünmezsem 50 yıl zırt diye geçti işte
- Muhalif kesimlerde karşılığı olan kimi müzisyenlerin, iktidara yakınlığı ile bilinen bir gazeteye söyleşiler vermesi büyük bir tartışma konusu oldu. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Herkes istediği şeyi söyleyebilir. Ama söylemediği bir şeyi veyahut o anlamda söylemediği bir şeyi çevirip, kıvırıp, yamultup başka bir anlama içine sokmaya çalışmak bir kere hiç etik değil. Dobra dobra söylemişim, "Tamam söylemişimdir öyle bir şey" diye arkasında durabilmen lazım. Ama cımbızla alıyorlar, çekiyorlar onu. Ön tarafa çıkartınca onu sanki o anlamda söylemiş gibi anlaşılmasını sağlıyorlar. Ayıp bir şey. Çok rastladık, hele son zamanlarda… Arkadaşlarım adına üzüldüm.
“MESAM'DA BİZ İÇERİ GİRDİK, ONLAR SEÇİMİ TERK ETTİ"
- MESAM’da yaşanan yönetim krizinin ardından siz tekrar Başkan Yardımcılığı’na geldiniz. Bu kriz sürecinde neler yaşandı? Şu anda durum ne? Kültür Bakanlığı inceleme başlatmıştı. Bununla ilgili bir gelişme yaşandı mı?
Kültür Bakanlığı raporu sonunda geldi. Ne bir usulsüzlük var ne başka bir şey var. O önemli şahsın (Orhan Gencebay’ı kastediyor) ilişkileri sayesinde böyle negatif bir gelişme oldu. Ama müzik camiası bu olaya çok fena bozuldu. Genel Kurul oldu. Bizi üyelikten atmışlardı. Genel Kurul’da tekrar üyeliğe kabul edildik. Biz girdik kurula, onlar çıktılar. Seçimi terk ettiler.
- Genel Kurul sürecini biraz daha detaylandırır mısınız?
Kültür Bakanlığı yeni bir yönetim kurulu atadı. Yönetim Kurulu, Haysiyet Kurulu’nu azletti. Yerine kendileri geldi ki yetkileri yok. Bir Yönetim Kurulu, Haysiyet Kurulu’nu atayamaz. Ama kendi istedikleri adamları atadılar. Bir sürü adamı çıkardılar. “Bizi niye atmadılar” derken Genel Kurul’a bir hafta kala bizi de attılar.
Genel Kurul günü, geldik dışarıda bekliyoruz ama içeriye girme hakkımız yok. İçeride bir sürü arkadaşımız var. Birkaç tanesiyle görüştük. Sonunda Divan Başkanlığı’nı Arif Sağ’ı destekleyen taraf alınca hemen bir önerge verildi. Atılan üyelerin, tekrar üyeliğe kabul edilmesi için. Oylandı büyük bir farkla kabul edildi. Biz içeri girdik. Ondan sonra seçim oldu, bizler yine seçildik. Şimdi devam ediyoruz.
“MESLEK ÖRGÜTLERİNE MÜDAHALE HOŞ DEĞİL"
- MESAM’da farklı bir süreç yaşandı ancak TMMOB gibi, TTB gibi pek çok meslek birliğinin iktidar tarafından çeşitli şekillerde hedef alındığına şahit oluyoruz. Siz bunları nasıl değerlendirirsiniz?
Hür iradelere müdahale edilmesi hoş bir şey değil. Değerlendirmem hiç hoş değildir. Bu müdahaledir. O zaman demokrasiden bahsedebilir misin?
"HER GÜN BİR KADIN ÖLDÜRÜLÜYOR"
- Bu görüşmeyi 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde gerçekleştiriyoruz. Siz de bu kapsamda sahne alacaksınız. Bir mesaj vermek ister misiniz?
365 günün barış günü olması lazım. Bir güne sığdıramazsın bunu. Dünyada da burada da uyuz kaşıma gibi bir şey oluyor. Dünya Barış Günü! Nerede var barış? Anneler günü, her gün bir kadın öldürülüyor. Nerede Anneler Günü?
O duyarlılığın bütün yaşam boyu hissedilmesi, yaşatılması gerekiyor. ‘Yaşasın Barış Günü!’ demek kadar salakça bir şey yok.
"HİÇ OLMAZSA BU İNSANLARIN YÜREĞİNE BİR SU SERPİN"
- Biz görüşmeye başlamadan önce, Cumartesi Anneleri’nin toplantısına bir kez daha müdahale oldu…
Ya bu ülkede bir sürü insan kayboldu. O kadar çok insan kayboldu ki, dünya kadar insan geliyor. Onu destekleyenler de geliyor tabii ki. Seslerini duyurmak istiyorlar. İsimler var, her şey var. Kapanmış dosyalar var. Bunları açıp hiç olmazsa bu insanların yüreğine bir su serpin. Oğlun maalesef şurada ölmüş. Mezarı da şurada. Şurada defnedilmiş. Veyahut "Bulunamadı ama biliyoruz ki öldü" falan desinler ki onlar da rahatlasın. Hâlâ bir umut içinde geliyorlar, orada dertlerini anlatıyorlar. Anlatmaya çalışıyorlar. Ya bir dinleyen çıksın, desin ki, ‘Tamam sizin bu derdinize biz çare olacağız’ desinler, biber gazı sıkmak yerine…