Birgün Gazetesi Genel Yayın Sorumlusu Barış İnce, Vivabesiktas.net‘e konuştu.
Arat Saadetyan ve Andaç Akman’ın yaptığı röportajda İnce’nin, Beşiktaşlılık, Süleyman Seba, Yıldırım Demirören, Slaven Bilic, Şenol Güneş, Çarşı, Passolig, çatışmalarda hayatını kaybeden asker ölümleri üzerine değerlendirmelerinden başlıklar şöyle:
Beşiktaşlılık
“Beşiktaş’ın muhalif olduğunu bilerek seçmiyorsunuz ya da semt takımı olduğunu ya da bir şeyi sembolize ettiğini bilerek seçmiyorsunuz çocukken ancak şunu biliyorduk, efendi insanlardır, kibar insanlardır. Kibar Feyzo Feyyaz vardı, taraftarları daha yaratıcı, okumuş çocuklar olarak görülürdü. Efendilik, kibarlık olarak bilirdik. Şikeye karşı olmak, futbol içindeki kire pasa karşı olmak olarak bilirdik.”
Süleyman Seba
“Bir de tabi Süleyman Seba vardı. O da efendiliğin sembolü olarak bilinirdi. Daha sonra yavaş yavaş tanıdıkça insanları bu kimliğin doğru olduğunu ve bu kimliğin semtteki sol kültürden geldiğini anlamaya başladık. Bu tabi Beşiktaş solcudur demek değil ama Beşiktaş semtinin demografik yapısına, nüfusuna ve kültürüne bakıldığında bir entelektüellik vardır. Beşiktaş semtinde pek çok üniversitenin bulunması taraftarı da etkiliyor. Solcu olduktan sonra da Beşiktaşlılığı birleştirebildik.
“Seba döneminden sonra sert ve dramatik bir değişim yaşandı. Futbol 1990’dan sonra endüstrileştikten sonra insanlar daha iyi transferler, daha ciddi başarılar aramaya başladı. Diğer takımlar bunu yaptıkça Beşiktaş taraftarı da bunu istemeye başladı. Seba’nın transfer çabaları Beşiktaşlıları kesmedi. O dönem hatırlıyorum ben de gençtim Seba gitsin diye bağırmıştım, itiraf edeyim. Gençlik hataları. Adam yaşlandı, transfer yapamıyor diye düşünüyorduk. Hayat öğretiyor tabi.
“Bilincimiz oluşmamıştı ve o dönemin aslında ne kadar doğru olduğunu ve altyapıya önem vermenin, bunun için ısrar etmenin ne kadar önemli olduğunu bilemiyorsunuz. Süleyman Seba’dan sonra bir kopuş yaşandı. Daha parlak transferler gelmeye başladı. İşte iki üç ay iyi oynayıp, insanların gözünü hoş tutup daha sonra bozulup gidiyorlardı. Ondan sonra başarı da gelmedi. Çünkü Beşiktaş’ın maddi olanakları da diğer takımlarla rekabet edebilecek düzeyde değil. Böyle olunca kendi değerlerini ortaya çıkarması gerekiyordu. Başarı odaklı değil, kimliğin sahiplenildiği bir yol izlenmeliydi.”
Yıldırım Demirören
“Biz bunlardan feragat ettik ve başımıza en beteri geldi. Yıldırım Demirören geldi. Sonuçta ama Yıldırım Demirören’ler hep gelir, her takıma gelir. Şu andaki başkanın da çok başarılı olduğunu düşünmüyorum. Sonuçta kendisi iktidar ilişkilerini kullanarak bir şeyler yapmaya çalışıyor. Bir yandan da “enkaz devraldı” denilebilir ama enkaz devraldıktan sonra ilk baştaki hareketleri ile şu andaki hareketleri aynı değil.
“Taraftar da başta destek verdi ama giderek başka bir yöne çevirdi. Beşiktaş taraftarının yüzde 70’i sosyal demokrattır. Böyle bir takımın taraftarına Gezi direnişinin düşmanlığını yaptı. Beşiktaş’ta yaşayıp Gezi eylemine katılmamak mümkün değil. Oraları biraz gezse neye tepki gösterdiğini anlardı.”
Beşiktaş semti
“Sen kendi takımının taraftarını tanımıyorsun ki taraftar siyasete girmemeli diyebiliyorsun. Beşiktaş’ta oturan esnafından yukarıdaki anneanneye kadar tencere tava çaldı. Faşizmi kaldıracak insanlar değiller. Belli anlamlarda otoriter, halifellik, mezhepçi özlemleri olan insanlar değiller. Sen bu takımın başkanı isen bunu anlaman gerekir. Desteklemesen dahi. Bunu bile idrak edemeyecek ya da iktidarla ilişkisini iyi tutmak adına Beşiktaş’ı kullanan bir insan.”
Slaven Bilic
“Geliş hikayesini bilmiyorum Önder Özen seçmişti galiba. Hırvatistan Milli Takımı’nda iken de izlediğimiz bir teknik direktördü. Beşiktaş’a uygundu. CHE tişörtü giymesi, sosyalistim diyebilmesi Beşiktaş tribünündeki üniversite öğrencilerinin dikkatini çekti. Nasıl oynattığı tartışılır ama gençlere önem vermedi değil. Oğuzhan gaza gelerek bir şeyler söyledi. Oğuzhan Beşiktaş’a geldiğinde Bilic gerçekten ona önem verdi ama çalışmadı. Şimdiki hocası ile daha uyumlu olursa iyi. Bilic’in bazı eksikliklerinin olduğunu biliyorduk, ısrar edilmesi gerekebilirdi. Fakat giderken bir açıklama yaptı. Ben Türkiye’yi biliyorum, beni tutmayacaklarını biliyorum demişti. İyi anlamış, iyi okumuş. Türkiye’yi iyi anlamış. Spor medyası skora bakar.
“…Bilic gidince, üzüldüm ama Şenol Güneş de çok kötü bir direktör değil. Gelen insan da çok kötü olmadığı için biraz sustuk. Kötü bir son oldu, keşke böyle bitmeseydi. Bize çok uygun bir hocaydı. Çarşı’ya çok uygundu. Bir karizması vardı. Karizma bu tarz oyunlar da önemlidir. Arkasından insanları sürükleyebilecek bir karakteri vardı. Uluslararası maçlarda iyi maçlar çıkarttı. Derbi maçları kazanamaması biraz handikap oldu. Bilic biraz fazla heyecanlıydı, o takıma da yansıyordu. Küçük takımlara karşı iyi oynasa da derbi maçlarda panikliyordu takım. Sakin olması iyi olurdu ama geçti artık.”
Şenol Güneş
“Değerli bir hoca. Karakter olarak insan olarak da iyi bir insan. En azından bir mantığı var. Bildiğimiz kadarıyla da demokrat bir insan. İktidar yanlısı bir tarafını hiçbir zaman görmedik. Durduğu noktadan hiçbir zaman şaşmadı. Düzgün konuşur. Ne kadar uyumlu olur onu zaman gösterir ama en azından ona biraz fırsat verilsin isterim. Fakat transferler konusunda söyleyeceklerim var.
“Querasma transferi, severim kendisini ama biraz problemli. Tartışmalı işler bunlar. Çarşı da istedi Querasma’nın gelmesini. Ama gördük bu hafta. Kırmızı kartta gösterdi kendisi. Deplasmana gitmek istemedi, yatayım dedi. Bu çok açık. Bir sonraki hafta İstanbul’da biraz gezineyim istedi herhalde. Querasma öyle nazlı bir insandır. Hatta bir ara yok olmuştu ortalıktan. Neredesin oğlum diye pankart açmışlardı. Sonra gelmişti göbek atmıştı. Böyle bir adamdır. Şenol Güneş de onu biliyordu.
“Ben bunun Fikret Orman’ın kongre öncesi taraftarı mutlu etmek için yaptığını düşünüyorum. Kongre’de tepki olacak kendisine. Çarşı da destek olmayacak kendisine. Şenol Güneş bu konularda herhalde yeterince etkili olamıyor. Etkili olması lazım biraz daha.”
Çarşı
“Çarşı kim? İşte esnaf, orda yaşayan insanlar, amigo, işte 30 yıldır orda oturan bildiğimiz insanlar Beşiktaş’ta Çarşı’da oturuyordur, bizim tanıdığım insanlar. Sen şimdi Beşiktaş göbeğinde tüm torun tombalak çıkmış diyor ki yeter ya artık yeter AKP bizim üzerimize artık bu kadar gelmesin dediğinde o insanların buna kayıtsız kalmasını bekleyemezsin. O hava içinde o yaratıcılıkla o eyleme katıldı. Fenerbahçelisi, Galatasaraylısı, Trabzonsporlusu da katıldı.
“Tabi olayların İnönü Stadyumu çevresinde gelişmesi Çarşı’yı işin göbeğine itti. O dönemde bazı emniyet müdürlerinin Beşiktaş amigolarına gidip “aman bu işi durdurun” dediğini, Beşiktaş’taki amigoların da çıkıp “ya arkadaşlar sakin” dediğini biliyoruz. Biz bunlara şahitlik ettik. Burada teşekkür etmeleri gerekirken, bu Dolmabahçe meselesinde özellikle, Çarşı’yı suçlamaları intikam almak. Yani sizin semt niye katıldı bu olaylara. Katılır tabi…
“Üniversite öğrencilerinin yaşadığı bir yerin yaşam biçimiyle ilgili konuşuyorsun bu adamlar buna tepki göstermeyecek mi? Yok faiz lobisi, yok Çarşı’yı kim yönetiyor. Çok basit, sen insanların damarına bastın onlar da ayaklandı. Kimse düğmeye basmadı. Yurttaş tepkisi bizim arkadaşlar orada olmayacak mı? Çarşı duyarlılığın olduğu her yerde vardı. Çevre duyarlılığı yüksek bir taraftardır. Nükleer konusunda tepkisini biliyoruz. Kan bağışı yapan, çocuklara organ nakli yapan bir grup, okul yaptıran bir grup. Gezi parkı İnönü Stadyumu yakınında. Orada bir değişiklik yapılıp, ağaçlar kesilecek, Beşiktaşlı Çarşı da buna tepki göstermeyecek. Hayatın doğasına, eşyanın tabiatına aykırı bu.”
Passolig
“Kontrol edilebilir hale getirilmeye çalışıyor. Beşiktaş’ta tinercisi, balicisi, kötü anlaşılmasın, o semtte yaşayan çocuklar, Çarşı’dan çıkıp bir biçimde hep birlikte İnönü Stadyum’una yürümek onları yaşama bağlayan bir şey . Bu insanlar paraları olsun olmasın stadyuma giderlerdi. Şu halde maça gidemeyecekler. Soylulaştırma, mutenalaştırma durumu bu.
“Nasıl Fenerbahçe’de numaralı tribün vardır, bunun gibi. Buna karşı çıkınca siz niye karşısınız, insanlar rahat maç izlesin, kriminal durumlar olmasın diyorlar. Bu yöntemle olmaz. Siz oradaki yoksul çocuğun, maça gitmesini engelleyemezsiniz. Onları yaşama tutan bağdır. Amigolara baktığınızda, deplasmana gidenlere baktığınızda cebinde parası olmayan insanlardır, birbirine köftesini veren, ekmeğini paylaşan insanlardır. Optik Başkan bize yemek ısmarla parasını alırsın sonra diye bağıran insanlardır.
“Siz onları kimlik kartıyla elektronik cihazlara bağlarsanız onları toplumdan kopartıp, izole edersiniz . Aslında onu rehabilite eden alanlardır maçlar, stadyumlar. Birlikte şarkı yazıyorlar, bir topluluğun parçası hissediyorlar. Bu engellenmeye çalışıyorlar. Mutenalaştırmadır bu. Galatasaray için bu belki bu kadar sert bir şekilde geçerli olmayabilir. Stadyumu bambaşka bir yerde.
“Beşiktaş öyle değil. Kazan’da birasını içer, şarkısını söyler, takım otobüsü gelirken peşinden koşar ve maça girer. Siz o insanları elektronik karta mahkum ederseniz o maça gelmez, takımdan koparsa, semtten kopar, semtten koparsa topluluktan kopar. Ben orada bir tezahürat yaparsam başıma iş gelir çünkü numaram yazıyor bu da korku veriyor insanlara.”
‘Şehitler ölmez vatan bölünmez’ pankartı
“Bu konuda Beşiktaşlıları çok suçlamanın yersiz olduğunu düşünüyorum. Bir kere bu pankart daha önceden de açılıyordu. Çarşı diye aradığınızda Google’da bu pankartı görürsünüz. Böyle bir durum insanlar asker öldüğünde üzülür. Benim Beşiktaş tarafına nacizane önerim, askerlerin ölmesine hepimiz üzülüyoruz fakat savaşın kim tarafından neden çıkartıldığını düşünürlerse bu pankart üzerine de düşüneceklerdir.
“Beşiktaş semtinden pek çok kişi 30 yıl içinde yakınlarını kaybetmiştir. Beşiktaş taraftarının da bu tarz pankartlar açmasını doğal karşılıyorum. Bu pankartı açmadan önce savaşı kimin neden çıkardığını, sorgulamaları lazım. Bir oyunun içindeyiz. AKP iktidardan gitmemek için direniyor. Bulunduğu her yerde direniş sergiliyor. Bu direnişin başındaki kişi de saray. Kendisi gücünü tahkim edebilmek için toplumu büyük bir kaosa, iç savaşa sürüklüyor. Bu oyunun parçası olmaktan vazgeçmek gerekiyor.
“Taraftarın bir sakin kafa ile düşünmesini, asker ailelerin konuşmalarını dinlesinler. Asker selamı verdikçe insanlar ölmeye devam ediyor. Askerler bu ülkenin çocukları fakat neden öldüler? Bu soruldukça Savaşa Hayır diyecek noktaya geleceğiz. Türkiye’ye barışı getirecek slogan bu değil. Acılarını anlıyorum, doğal karşılıyorum ama üzerinde bir durup düşünmelerini isterim, tavsiye ederim.”